İstemi Yılmaz
TT

Türkiye Libya’da Hafter’i destekler mi?

Türk dış politikası “normalleşme rüzgârı” karşısında kendisine yeni bir rota çizmeye çalışıyor. Yıllarca düşmanlık beslediği ve Ortadoğu’dan Akdeniz’e kadar pek alanda çıkar çatışması yaşadığı devletlerle barışması, Ankara’nın sahadaki eski ortaklıklarıyla ilişkisini de etkiliyor. Bu konudaki en net örnek Libya.
Türkiye Libya’daki iç savaşta uzun bir süre Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) destekledi. Trablus hükümetiyle 2019 yılında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması imzalayarak bölgedeki gaz ve petrol arama faaliyetlerine meşruiyet kazandırdı. O dönem UMH Başbakanı Fayiz Serrac iken bugün aynı koltukta Abdülhamid Dibeybe oturuyor.
Trablus’un karşısında ise UMH’ye savaş açan Tobruk’taki Temsilciler Meclisi yer alıyor. İç savaş da bu iki güç arasında devam ediyor. Ancak Tobruk’taki güç dağılımı biraz daha farklı. Temsilciler Meclisi’nin başında Başkan olarak, Fransa ile ilişkileriyle ön plana çıkan, Akile Salih bulunuyor. Bununla birlikte Salih’in tüm yetkiyi elinde barındırdığını söylemek güç. Silahlı kanadı yöneten Halife Hafter askeri kuvveti sayesinde Tobruk’taki esas kahraman. Hafter’i açıkça destekleyenler ise Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail.
Tobruk-Trablus hattında bir süredir silahlar suskun. Libya başkanlık seçimlerinin altından kalkmaya çalışıyor. Fakat 24 Aralık’ta düzenlenmesi beklenen seçimler belirsiz bir tarihe ertelendi. Aday yelpazesi çok geniş. Seçim komitesinin verilerine göre 90’dan fazla kişi, Libya’nın yeni başkanı olmak için başvuruda bulundu.
Şansı yüksek adayları değerlendirmek gerekirse, Tobruk cephesinde Halife Hafter ve Akile Salih öne çıkıyor. Her iki isim de Moskova-Abu Dabi-Paris üçgeninin desteğini arkasında hissetmek istiyor. Trablus içinse mevcut Başbakan Dibeybe, eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın isimlerinin kuvvetli olduğu varsayılıyor. Seçimlerin sürpriz yapması beklenen adayıysa Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi. Kremlin’in Seyfülislam’ı uzun süredir siyasete hazırladığı ve yeni bir Kaddafi’nin Batı’ya karşı ülkeyi birleştirmesini hayal ettiği tahmin ediliyor.
Türkiye’nin seçimlere yönelik bakış açısıysa henüz net değil. Ne Dibeybe ne de Başağa açık veya gizliden desteklenmedi. Ankara, sanılanın aksine Tobruk’un adaylarına da doğrudan karşı çıkmış değil. Hatta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun son demeçlerine bakılırsa Hafter ve Salih’in Türkiye ile diyalogu geliştirmek adına girişimlerde bulunduğu görülüyor. Özellikle BAE ile normalleşme sürecine girildikten sonra Ankara’nın yeni dostu Abu Dabi ve eski müttefiki Moskova’yı üzmeyecek bir formül üzerinde çalışması muhtemel. Fakat bunun ön koşulu zikredilen isimlerden birinin şaibeye yer bırakmayacak şekilde “Libya’nın yeni başkanı” seçilmesi.
Tüm bu adaylar ve temsil ettikleri güçlerin perde arkasında asıl yaşanan bir diplomasi tiyatrosu. Seçimle hedeflenen “ülkeyi tek bir merkezde birleştirecek” bir siyasi aktörün ortaya çıkması. Bununla birlikte büyük güçlerin arzusuysa birleşme yerine bölünmenin yasal statüye kavuştuğu bir tablo. Yani Fransa, Rusya, BAE ve Türkiye’nin tek amacı yeni Başkanının Libya’daki kazanımlarına ses etmeden idareyi tek bir merkezden sürdürmesi.
Sonuç olarak Libya’da kısa süre içerisinde yapılması beklenmeyen başkanlık seçimleri ülkeye birlik getirmeyecek. BAE-Türkiye normalleşmesi, ülkede parçalanmayı yasal zemine taşıyacak ortaklık olarak tarihe geçebilir.