Birkaç yıl önce, Batılı bir diplomat bana 2013 kışında Avrupalı bir dışişleri bakanıyla görüştüğünü ve konuşmaları sırasında Avrupalı bakanın kendisine uykusuzluk çektiğini söylediğini anlatmıştı. Bakan ziyaretçisine Suriye'deki durumla ilgili kendisine ulaşan raporları okuduktan, Suriyelilerin durumu, maruz kaldıkları öldürme, yaralama, yerinden etme, başta kamp sakinleri olmak üzere ağır yaşam koşullarıyla ilgili haberleri duyduktan sonra uyuyamadığını söylemiş. Diplomat, bakan o kadar çok etkilenmişti ki konuşurken neredeyse ağlayacak gibiydi, dünyanın Suriye sorununun çözümüne yardımcı olmak, Suriyelilerin koşullarının gerilemesini minumum düzeyde de olsa durdurmak için hiçbir şey yapamamasından dolayı üzgündü demişti.
Olayın üzerinden 8 yılı aşkın bir süre geçti, Suriye'de hiçbir çözüme ulaşılamadı ve Suriyelilerin durumunda olumlu bir değişiklik yaşanmadı. Dahası durum her alanda giderek daha da kötüleşti. Rejim kontrolündeki bölgelerin yanı sıra, Fırat'ın doğusundaki Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) kontrol bölgesinde ve kuzeybatısındaki Türk kontrol bölgesinde bulunanlar dahil tüm Suriyelileri kapsadı. Başta Lübnan, Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesi ve Ürdün olmak üzere sığındıkları ülkelerde Suriyeli mültecilerin koşullarında büyük bir bozulma var. Bu ülkelerde ekonomik ve sosyal krizler tırmanıyor, varlıkları üzerinde baskı oluşturma ve bunu iç siyasi çekişmelerin malzemesi haline getirme bağlamında mülteci karşıtı ırkçı eğilimler artıyor.
Batılı diplomat ve arkadaşı Avrupalı bakanın, bugün Suriyelileri ve onların davasını çevreleyen marjinalleşme, ihmal ve ıstırap hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum. Ama uluslararası vazgeçiş ile Suriyelileri Şam, Moskova ve Tahran'daki yetkililer üçgeninin pençelerine bırakmanın, gösterilen tolerans, ihmal ve belki de neler olup bittiğini görmezden gelme ve aldırmama durumuna damgasını vurduğunu düşünüyorum. Bu durum yalnızca Avrupalılar ve Batılılar değil, Suriyelilere, dert ve sıkıntılarına daha yakın olan Araplar, Müslümanlar, hatta bizzat Suriyeliler üzerinde de etkisini bıraktı.
Yukarıdaki sonuçlara yol açan şey, devam eden birçok gelişmedir. Son olarak Suriye'nin kuzey ve kuzeybatı bölgesi bunlardan birine sahne oldu ve yaşanan kelimenin tam anlamıyla bir insani felaketti. Bölge, 4 gün boyunca çok soğuk rüzgarların eşlik ettiği yağmurlara sahne oldu. Yağışlar ve ona eşlik eden seller, Esed rejimi tarafından evlerinden edilip, mallarına el konularak açıkta bırakılan, ihtiyaç sahibi haline getirilen yüz binlerce mültecinin barındığı 400'e yakın kampın tamamen veya kısmen sular altında kalmasına neden oldu.
İnsani yardım kuruluşları ve sınırlı medya platformları tarafından takip edilen yağmur felaketinin sonuçları, afetin boyutunu gösterdi. 4 gün süren yağışlar sırasında, sınırlı imkanlara sahip az sayıdaki kurtarma ekibi kamplara ve kamp sakinlerine ulaşmakta, çadırların yıkılması veya yırtılması konusunda ellerinden geleni yapmakta zorlandı. Bu durum çadır sahiplerini sadece evsiz bırakmakla kalmadı, aynı zamanda uyku, ısınma, giyinme, yemek ve içme suyu gibi temel yaşam ihtiyaçlarından da yoksun bıraktı.
Doğal olarak afet, gıda maddeleri, ilaçlar ve yakıtlar dahil mal ve ticari ürünlerin ulaştırılması başta olmak üzere tüm günlük faaliyetleri ve gerekli hizmetleri aksattı. Sağlık hizmetleri ve gezici klinikleri askıya aldı. Kurtarma ekiplerinin çalışmalarını engelledi ve elektrik şebekelerinin bir bölümünü, kamplara ve kamplar arasındaki ulaşım trafiğini işlemez hale getirdi.
Tüm kamp sakinleri felaketin kurbanı olmasına rağmen, şiddetli izleri en çok yaşlılar, hastalar, çocuklar ve kadınlar, özellikle de hamile kadınlar ve engelli kişilerin aralarında olduğu en zayıf grupları etkiledi. Bu gruplar da kamp nüfusunun görünür bir yüzdesini oluşturuyor.
Yağmur felaketi, son yıllarda yaşanan en şiddetli felaket olsa da bekleniyordu. Birden fazla güç ve otoritenin yoğunlaştığı bir bölgede olasılıklarla yüzleşmeye hazırlanılmalıydı. Afet bölgesinde iki hükümet var; Türkiye tarafından desteklenen muhalif Ulusal Koalisyon’a bağlı Suriye Geçici Hükümeti ile radikal Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından desteklenen Kurtuluş Hükümeti. Bunların yanı sıra silahlı örgütler ve gruplar ile onlarca yerel meclis var. Onlarla birlikte, yardım faaliyetlerinde bulunan ve sınırlı pratik etkiye sahip olduğu ortaya çıkan düzinelerce sivil toplum kuruluşu var. Hepsi yapması gerekeni yapmaktan aciz olduğunu kanıtladı.
Suriyeli aktörlerin yetersizliği ve acziyeti birkaç faktörün sonucu gibi görünüyor. Bunlardan birkaçı; sınırlı kapasite ve kaynaklar, çatışma, rekabet ve yolsuzluk olgusuna ilaveten zayıf sorumluluk ruhu olgusunun yaygınlaşmasıdır. Tüm bunlar afet karşısında aktörlerin rolünü zayıflattı ve etkisiz kıldı. Aynı şey Türklerin büyük felakete karşı Kızılay üzerinden yapmaya çalıştıkları yardım çalışmaları için de geçerlidir. Koşullar, düzinelerce Suriyeli yardım kuruluşu ve örgütünü yardım talep eden bir bildiri yayınlamaya sevk etti. Bildiride uluslararası müdahale talep edildi ve kamplardaki mültecileri yağmur felaketinin sonuçlarından, neden olduğu zararlardan kurtarmak için hemen ve acil eylem çağrısında bulunuldu. Uluslararası toplum, "her yolla ve enerji ile kaynakları seferber ederek" acilen harekete geçmeye çağrıldı.
Gerçek şu ki, felaket ile yüzleşmek için yapılanlar ciddiyeti ve tehlikeleri ile tekrarını ciddi ve pratik bir şekilde önlemek için gerekenler düzeyinde değildi. Bu nokta ilgili Suriyelilere ve diğerlerine sunulmalıdır. Bu kadar fazla sayıda yerinden edilmiş kişinin kamplarda kalmaya devam etmesi kabul edilemez. Yani onları tüm güvenlik ve emniyet garantileri ile şehirlerine ve köylerine, dahası evlerine ve mülklerine geri döndürmek için çalışılmalıdır. Güvenli dönüş şartının sağlanamaması durumunda kamplar yaşanabilir, sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilen ve çevresindeki doğa koşullarına uyumlu yerler olarak yeniden inşa edilmelidir. Sakinlerinin acılarına son verme arzusu, yerel emek gücü ve uzmanlığın bolluğu, yerel kaynakların ucuzluğu gibi böyle bir projenin uygulanmasına yardımcı olabilecek yerel imkânlar mevcuttur.
Suriyeli aktörlerin, bağışçılar dahil olmak üzere davalarıyla ilgili olan uluslararası aktörlerin, başta insani sorunlar veya meseleler, yerinden edilenlerin geri dönüşü ve barınması konusu olmak üzere Suriye dosyasının detaylarıyla ilgilenmek konusunda ciddi adımlar atması zorunlu hale geldi. Yerinden edilenlerin geri dönüşü sadece kendileri için - ki tüm ilgi ve desteği hak ediyorlar- bir gereklilik değil. Bu, dünyada suçluların yarattığı, dünyanın onlara hesabını soramadığı, ardından kurbanlarına yardım edemediği ve belki de uç noktada açı çekmelerini görmeye alıştığı trajedileri ve sorunları önemseyenlerin olduğunu teyit etmek için de gereklidir.
TT
Sadece kendileri için değil, başkaları için de!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة