Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Abu Dabi'ye saldırı ve Araplara karşı savaşın devam etmesi

Gazeteci olarak her birimiz İran'ın Levant ve Körfez Arap ülkelerinde gerçekleştirdiği eylemleri yazarken, saldırılardan sorumlu olan milis gücünün adını anmaya dikkat ederdi.
Bu dakikliğe artık gereksinim duyulmuyor veya gereksinim kalmadı. Abu Dabi'ye saldıran insansız hava araçları ve füzeler (hareket noktasının Sanaa olduğu varsayılsa dahi) en az 1500 kilometreden fazla yol kat etti.
Bunun için Husilerin sahip olmadığı ileri bir teknolojiye ihtiyaç var, dolayısıyla ya İranlılar tarafından fırlatıldılar ya da en azından hem bu silahların üreticileri hem de operatörleri İranlıydı.
Sahnenin absürtlüğünü tamamlayan iki haber daha var.
Birincisi İran Dışişleri Bakanlığı'nın saldırı öncesi ve sonrası yaptığı sakin olma ve bölgesel çatışmalardan kaçınma çağrısı(!)
Diğer haber ise, İran'ın önümüzdeki günlerde Rusya ve Çin ile askeri manevralar yürüteceği. Peki, İran neden ödüllendiriliyor ya da ne için ödüllendiriliyor?
Biden'ın başkanlığının başında aldığı ilk kararlardan birinden tek yararlananlar neden Yemen’i tahrip edenler ve halkını yağmalayanlardı?
Başkan Trump'ın onları eklediği terör örgütleri listesinden çıkarılarak İran’a bağlı Husiler neden ABD tarafından ödüllendirildi?
Bu garip ve ilginç karardan sonra Amerikalılar kendisine bir de ilginç bir gerekçe buldular; söz konusu teröristlerin kontrolü altındaki bölgelere sürekli insani yardım akışını kolaylaştırmak.
Birkaç gün önce, Marib vilayetinin Harib ilçesine ilerleyen Amalika Tugayları, ele geçirmiş oldukları bu yardım paketlerini sergilediler. Husi milisleri tarafından içindekiler yağmalandıktan sonra Yemen’in dört bir yanına milyonlarcasını serpiştirdikleri mayınlarla doldurulmuşlardı.
Husiler füze ve insansız hava aracı üretme kapasitesine sahip değiller, peki, milyonlarca mayın ve patlayıcı üretme kapasitesine sahipler mi, bunun için gerekli madenlere ve üretim bilgisine nereden ve nasıl sahip oldular?!
Abu Dabi'ye yapılan saldırıya karşılık, ABD’den ilk kez bu tür bir terör eylemini açıkça kınayan bir açıklama geldi.
Saldırıya uğrayan ülkenin güvenliğini ve istikrarını korumasına yardım etme konusunda bir Amerikan iradesi gösterildi. Peki ama bu sefer ve bu ilk saldırı karşısında verilmiş Amerikan sözüne neden inanalım?
Zira büyük güç ABD, yıllardır insansız hava aracı ve füzelerle binlerce saldırıya maruz kalan ve kalmaya da devam eden müttefiki Suudi Arabistan’a yardım etmedi. Bu saldırıların arkasında elbette Ansar eş-Şeytan’tan ziyade İran vardı!
El-Hurra veya BBC'ye konuşan bir Amerikalı yorumcu, Biden'ın Husileri terör örgütleri listesinden çıkarma kararının onlarla hiçbir ilgisi olmadığını söyledi (!) Kendi bakış açısına göre, gerçek nedenini belirtmese de kararın nedeninin Suudi Arabistan'dan intikam almak olduğunu kastettiği anlaşılıyordu.
Hem neden Amerikan kararındaki kelime oyununu ve üstü örtük ifadeleri sorguluyoruz ki? Son üç gün içinde diğerleri gibi ben de uluslararası medyayı ve bazı Arap medya kuruluşlarını takip ettim. Al-Mayadeen kanalından, CNN, El-Hurra, France 24, BBC ve diğer kanallara kadar, İranlılaşmışların (bunu yapanların kendileri olduğunu farz edersek) Abu Dabi'ye saldırısı büyük bir kutlamayla karşılandı. Gelişmiş savaş ve silahlanma yetenekleriyle ilgili ürpertici analizler yapıldı. Petrol tesislerinin ve havaalanın hedef alınması ve hepsi sivil olan 3 kurban ile yaralılarla ilgili ayrıntılar kendilerine ancak kıyıda köşede yer bulabildiler. Buna karşılık saldırı sonrasından bu yana, yalnızca Koalisyon’un Sana’ya düzenlediği hava operasyonlarında öldürülen (hava kuvvetleri komutanı el-Cuneyd dahil) Ensarullah militanlarından ve diğerlerinden söz ediliyor. Hayatını kaybedenlerin tam sayısı da (o son derece üzgün medya kuruluşlarına göre) zavallı 14 sivil sakindi! Yemen halkı için korkunç 2021 yılı boyunca Marib'de kötü koşullardaki kamplarına Ensar eş-Şeytan’ın düzenlediği füze saldırılarında hayatını kaybeden mültecilere dair herhangi bir sayım yapıldı mı bilmiyorum. O mülteciler ki dört beş kez kaçmak zorunda kalmışlardı. Bu saldırılarda hayatlarını kaybetmeyenler de yine Husilerin mayınları sebebiyle ya öldüler ya da sakat kaldılar.
Tüm bunlar bir yana, 20 günden daha kısa bir süre önce Şebva vilayeti ilçelerini özgürleştirmeye yönelik operasyon başladığından ve ilerleme kaydedildiğinden beri, bu medya kuruluşlarında Ensar eş-Şeytan’ın başarısızlıkları hakkında kayda değer bir şey duymadık. BBC veya France 24 olur da böyle bir şeyden bahsedecek olurlarsa, hemen ardından barış ve anlaşmazlığın müzakere yoluyla sona erdirilmesi çağrısında bulunan yorumcuları konul ettiler(!). Sanki koalisyon defalarca ateşkes deklare etmemiş, defalarca barış planları sunmamış gibi. Keza sanki Griffiths bile çaresizliğini gizleyemedi ve BM Yemen Özel Temsilciliği görevinden ayrılırken şunları söylemedi: Bunlar barış istemiyor, askeri çözüm istiyorlar ve Marib'i alırlarsa savaş sonsuza kadar sürer.
Söz konusu medyadaki bütün bu anlatıların amacı, İran’ın tarafını tutma veya hatırını hoş etme değil, zira bu ikisi de yapılıyor. Ne var ki diğer sonuçları bundan çok daha büyük ve ilk sırada da Yemen halkının yok edilmesi yer alıyor. Ancak bunun yanı sıra, Kızıldeniz, Babu’l Mendeb, Umman Denizin'deki deniz trafiğine yönelik sürekli tehdit de var. İki hafta önce, Ensar eş-Şeytan BAE bandıralı bir tıbbi yardım gemisini kaçırdı.
Bu açıdan bakıldığında, İranlılar her zaman Husilerin arkasına saklanmaya çabalamadılar, bazen kendileri yapmış gibi göründüler ki arabulucuların kafası karışmasın ve doğrudan onlarla müzakerede bulunsunlar.
Bu bölgelerde görev yapan ABD ve Batı ülkelerinin filoları ve düzinelerce uçak gemileri deniz ticareti trafiğini koruyamazlar mıydı?
İran’ın Ensaruş-Şeytan yanlılarına silah sevkiyatını engelleyemezler miydi?!
Daha önce söylendiği gibi amaç, Amerikalılar, Ruslar veya Çinlilerden (ki kendileri Körfez devletlerinin de müttefikleri kabul ediliyorlar) şikayet etmek değil, sıkıcı hale gelene kadar çoğalan bahaneleri sona erdirmek.
Bizden kim barış istemiyor? Savaşlardan en çok biz Araplar etkileniyoruz, çünkü Mısır'dan Suudi Arabistan ve BAE'ye kadar bölgedeki önde gelen ülkelerimiz, yıllardır günümüz dünyasında benzeri az bir gelişme, ilerleme ve bayındırlık deneyimlerine liderlik ediyorlar. Güvenlik ve barışa en çok önem verenler gelişenler ve bayındır sahipleridir. Ama Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de bu tür milis gruplarını yaratan İran rejimi, uzun zamandır istikrarımızı, bayındırlığımızı, medeniyetimizi, ilerlememizi ve insanlığımızı yok etmek için uğraşıyorsa ne yapabiliriz!
Bu büyük medeniyet atılımı korunmalıdır. Bu 100 milyon Arap, yalnızca Arap oldukları için İran rejiminin kendilerine açtığı yıkıcı savaşlardan kurtarılmalıdır. Evet, Mutlu Yemen'in Özgürlüğü Operasyonu, İran savaş ve yıkımına karşı bir kurtuluş ve barış operasyonudur.
BAE, bu saldırganlığı kınamak için Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırdı. Bu, bütün Araplara karşı bir saldırıdır, çünkü yeni Arap medeniyetinin modeli olan devleti hedef almıştır.
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurur: "Bize karşı silah kaldıran bizden değildir”. Bunlar 20 yıldır ve her yerde bize silah kaldırıyorlar. Şunu söylemekten çekinmemeliyiz; bu bir savaş, dahası İran'ın biz Araplara karşı savaşıdır.
Uluslararası toplumda hala Arapların özellikle Yemen'de uzun süredir benimsedikleri müzakerelerden ve çözümlerden bahsedenler varsa, bu sefer onlara şunu söylemeliyiz; Yemen'in kurtuluşundan sonraya kadar tek söz yok!