Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

Rusya’nın gaz çeşmesi

Rusya ile Ukrayna arasındaki siyasi krizin artması, her iki taraftan da birliklerin sınırda konuşlandırılması ve özellikle de ABD'nin önümüzdeki ay bir Rus işgali olabileceğine ilişkin uyarısıyla birlikte Moskova’nın Ukrayna'yı işgal etmesi her zamankinden daha olası görünüyor. ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) temsil ettiği Batı, Rusya’ya işgale kalkışması durumunda geniş kapsamlı yaptırımlar uygulama tehdidinde bulundu. ABD, Rusya'nın herhangi bir misilleme kararından çok fazla etkilenmeyebilir. Ancak AB, Avrupa ülkelerinin gaz tüketiminin yüzde 40'ını oluşturan Rus gazına olan ihtiyacından ötürü kolayca zarar görebilir. Bu yüzden üzerinde otoritesi olmasına rağmen gerçekten Moskova’ya yaptırım uygulayarak onunla karşı karşıya gelmeyi göze alabilir mi?
Avrupa ve Rusya’nın gaz ortaklığının yapısını öğrenmek için 1960’lı yılların başına geri dönmemiz lazım. Bu ilişki üç aşamaya ayrılarak incelenebilir:
İlk olarak; iki taraf, ABD’li uzmanların desteğiyle, uzun mesafelere gaz nakletme teknolojilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte Sovyet Sibirya yataklarından Avrupa'ya gaz nakledilmesi konusunda anlaştılar. Bundan önce Avrupa'nın, özellikle de İngiltere ve Hollanda'da küçük yerel gaz şebekeleri vardı. Sovyet gazının Avrupa'ya akmaya başlaması, Sovyetler Birliği'nin komünist sorunları nedeniyle yaklaşık 10 yıl aldı. Bu aşamada Avrupa 1968'de, yani Avusturya gaz istasyonuna gaz akışının başlamasından kısa bir süre sonra Sovyetlerin Çekoslovakya'yı işgal etmesine ses çıkarmadı.
İkinci aşama 1970’lerde, Avrupa Rus gazının tatlılığının tadını aldığı zaman başladı. Rusya’dan gelen gaz miktarı büyük, özellikle boru hattı inşaat işinin tamamlanması ile maliyeti düşük ve kömürün aksine çevre dostuydu. Bu aşamada Avrupa, herhangi bir alternatif bulma girişiminde bulunmadan büyük ölçüde Rus gazına bel bağlamaya başladı. Avrupa, Sovyetler Birliği'nin siyasi tutumlarına karşı gelmiyordu. Zira Avrupa, dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, 1981'de Sovyetler Birliği'ne Polonya'ya müdahale ettiği için ekonomik yaptırımlar uyguladığında benzer yaptırımlar uygulamadı. Ruslar, Avrupa ülkelerinin desteğiyle ABD’ye alternatif olan gaz nakil teknolojileri geliştirdiler. Avrupa ülkeleri Ruslara bu gelişmeye katkıda bulunan teknolojiler sattı.
Üçüncü aşama ise Sovyetler Birliği'nin 1990'da dağılmasından günümüze kadar olan süreci kapsıyor. Bu aşama, Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Yugoslavya gibi ülkelerin dağılması, Rusya'nın konumunun zayıflaması ancak Başkan Putin'in 2000 yılında göreve gelmesiyle toparlanmaya başlaması ve Rusların itibarlarını geri kazanması da dahil olmak üzere büyük siyasi dalgalanmalara sahne oldu. Bu merhalede Rusya, Gürcistan ve Suriye'ye siyasi olarak müdahalede bulundu ve Kırım'ı işgal etti. Ancak yine de tüm bunlar yaşanırken Rus gazı Avrupa'ya akmaya devam etti. Avrupa, Rusya'ya yaptırım uyguladığında ve Moskova da benzer yaptırımlarla misilleme yaptığında bile gaz akışı etkilenmedi. Sadece askeri malzemeler, bazı sivil teknolojiler ve tarımsal ürünlerle sınırlıydı. Rusya ile Almanya gibi ülkeler arasındaki ticaret alışverişinin büyük ölçüde etkilendiği ve Rusya’nın Almanya'nın en önemli ticari ortaklarından biriyken 14’üncü sıraya düştüğü doğru. Ancak bu sırada gaza dokunulmuyordu.
Bunlar üç aşama tarihidir. Sovyetler Birliği veya Rusya, Avrupa’nın düşüncesiyle zıt olan askeri bir tavra sahip olsa da gaz tartışmasız bir konu ve siyasi anlaşmazlıkların üzerinde bir meseleymiş gibiydi. Bu yüzden iki taraf arasındaki gaz sektöründeki ortaklık hiç etkilenmedi. Ne var ki son zamanlarda her iki taraftan gelen tehditler ve özellikle de son aylarda Putin'in aldığı bir kararla Avrupa'ya nakledilen gaz miktarının azaltılmasıyla birlikte gazın bu çatışmalarda bir silah olarak kullanılabileceği anlaşılıyor.
Avrupa, Cezayir (tüketiminin yüzde 8'ini oluşturuyor) ve Katar (tüketiminin yüzde 5'ini oluşturuyor) gibi ülkelerden gaz ithal etse de Rus gazı Baltık ülkeleri ve Bulgaristan gibi tüm ülkelerin tüketimini sağlıyor. Görünüşe göre bu ülkelerin alternatifi artmıyor. Zira Asya'daki gaz üretimi, Asya ülkeleriyle yapılan uzun vadeli sözleşmelere dayanıyor. Asya'nın kendisi, küresel gaz talebinin yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyor. Bu da topraklarındaki gazın kendisi için zar zor yettiği anlamına geliyor. Ortadoğu'da ise gaz tüketimi her yıl yüzde 4,6 oranında artıyor. Bu da ihracat için kullanılabilecek gazın giderek azaldığı anlamına geliyor. Washington, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde kendisini Rus gazına mevcut bir alternatif olarak pazarlamaya çalışmış ve Trump 2019'da Avrupa'ya gaz ihracatını artırmayı kabul etmişti. Geçen hafta hem Avrupa hem de ABD Avrupa'da gaz için alternatifler bulma sözü verdi. Fransa nükleer enerjiyi bir alternatif olarak pazarladı.
Rusya, Avrupa ile ilişkilerinde üstün taraf. Avrupa'nın Rusya’ya, Rusya’nın ona olduğundan daha çok ihtiyacı var. Uzmanlar yıllarca Avrupa'yı Rus gazına tamamen bel bağlamaması konusunda uyarmaya çalıştılar. Ancak Rus gazının düşük maliyetli olmasından dolayı enerjiyi çeşitlendirme girişimleri ekonomik açıdan pek yararlı olmadı. Ruslarla ilişkileri güçlendirerek siyasi çözümler bulmak daha faydalı oldu. Şu an, Avrupa'nın özellikle en azından önümüzdeki 10 yıl boyunca gaza bağımlılığını artıracağını ve kömüre olan bağımlılığını azaltacağını ilan etmesiyle Rusya'ya olan ihtiyacı ortada. Avrupa Rusya’yı siyasi olarak karşısına alamaz gibi görünüyor. Rusya'dan gelen gaz akışının kesilmesi olası görünmese de miktarın azaltılması Avrupa'da geçtiğimiz aylarda yaşanandan çok daha büyük bir enerji şokuna sebep olabilir.