Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Suriye'de eğitim faciası

Birleşmiş Milletler 4 yıl önce, eğitimin barış ve kalkınmayı sağlamada oynadığı rolün bilincinde olarak 24 Ocak'ı Dünya Eğitim Günü belirledi. UNICEF yıllardır Suriye'de eğitim düzeyinin korkunç bir düzeye ulaştığını ve neredeyse felaket haline gelecek kadar kötüleştiğini rapor ediyor. Suriyelilerde 10 yıl önce 15-24 yaş arası eğitim oranı yüzde 95'e ulaşırken, şimdi genel olarak yüzde 50 azaldı. Okula gitmeyen Suriyeli çocukların sayısı yurt içinde ve yurt dışında 3 milyona yaklaştı. Ayrıca 13 yaşında okulu tamamen bırakanların oranı yüzde 60'ı aşarken, 16 yaşında okulu bırakanların oranı yüzde 80'e ulaştı. Mülteci kamplarında eğitime ilgi ülkeden ülkeye değişse de asgari düzeyde. Örneğin Lübnan'da Suriyeli erkek ve kız çocukların üçte ikisinden fazlası herhangi bir eğitim almıyorlar. En kötüsü de, son zamanlarda mültecilere ve çocukların okullara alınmasına yönelik kısıtlamalar ve baskılardaki artışa, okula alternatif olarak kurulan eğitim çadırlarının sayısını artırmak için sağlanan desteğin azalması eşlik ediyor.
Geçmişte Suriyeliler, bazı gerekli ihtiyaçları pahasına da olsa, eğitim görmek ve bunun için gerekenleri karşılamak için yarışırlardı. Aileler çocuklarının kazandıkları akademik dereceler ve diplomalar, aldıkları tahsil ile gurur duyarlardı. Sınav zamanlarında genellikle, bir aile, öğrenci üyelerinin en iyi notları alması için en iyi ortamı sağlamak amacıyla bir tür arı kovanına dönüşürdü. Bunun nedeni belki de eğitim yolunun ve üniversite diplomasının toplumun saygısını kazanmak ve güvenli bir gelecek sahibi olmak için en etkili seçenek olmasıydı.
Bugün durum değişti, Suriye'de eğitim artık bu değere sahip değil. Dahası, şu anda önem basamaklarının en altında yer alıyor, statüsü geriledi, gelişimsel rolünü kaybetti. Bunun nedenleri çok ve en önemlileri de şunlar:
Birincisi, yıkıcı savaşın yansımaları ve insanların yaşam koşullarında, düşüncelerinde ve beklentilerinde neden olduğu değişim ve bunun sonucunda önceliklerinin yeniden düzenlenmesi. Kendilerine halen bir barınak ve istikrar arayanlar için eğitim öncelikler sırasında hangi konumu işgal edebilir? Ailesi geçimini sağlayan kişiyi (babayı) kaybettikten sonra ailesinin temel ihtiyaçlarını sağlama sorumluluğunu taşıyanlar nasıl okumayı önemseyebilir? Hayatlarını kazanmak için zorlu işlerde çalışmak veya aileleri için bir lokma ekmek ya da temel ihtiyaç maddelerini temin etmek için uzun kuyruklarda saatlerce ayakta durmak ve haklarını korumak zorunda kalan gençlerin ve erkek çocukların eğitime yeterli zamanları var mı? Dahası harap olmuş, ekonomik sorunları günden güne ağırlaşan, iş imkanları neredeyse yok olan bir toplumda üniversite diploması ve eğitim ne işe yarar? Daha da kötüsü, en bilgisiz insanların, paranın gücüyle ya da yıldırma ve gasp ile en yüksek akademik diplomalara sahip olma kolaylığı karşısında, diploma artık yetkinlik ve çalışkanlığı gösteren bir imtiyaz olmaktan çıktı. Bu durum, şiddet ve silahın egemenliği karşısında eğitimli, yetkin ve liyakatli bireylerin toplumsal konumlarının gerilemesinin yanı sıra, Suriye üniversitelerinin diplomalarına küresel güvenin azalmasına da yol açtı. Yurtdışında eğitimine devam etmek veya alanında çalışmak için denklik almak isteyen Suriyeli öğrencilerin işlerini zorlaştırdı.
İkincisi, Suriye toplumundaki yerel ve uluslararası taraflarca nüfuz paylaşımı, Suriye'de bölgeyi kontrol eden gücün doğasına göre okullarda en az beş eğitim müfredatının var olmasına yol açtı. Bu müfredatlar verdikleri temel bilim ve bilgilerin miktarına göre değişmekle birlikte, hepsi de güçlerini ve demagojilerini beslemek için eğitimden yararlanma, Suriyeli öğrencilerinin zihinlerini ve doğru düşünme yeteneklerini çarpıtmak konusunda ortaklar.
Rejimin kendi kontrol alanlarında dayattığı Baasçı milliyetçi müfredatla başlayalım. Amacı, alışılageldiği üzere, uyguladığı baskıya, yol açtığı yoksulluğa ve yozlaşmaya rağmen rejime itaat eden, onun demagojik sloganlarını tekrarlayan, terörle ve komplocularla mücadele bahanesi ile şiddet, öldürme, yıkım ve yabancıları ülkeye çağırma gibi yaptıklarını haklı çıkartan bu müfredata boyun eğen, aldatılmış bir nesil yaratmaktır. Bu otoriter müfredat, dini okullar ve Hüseyniyelerdeki ders sınıfları aracılığıyla Suriyelilerin saflarına nüfuz etmeye başlayan yeni bir yaklaşımla da destekleniyor. Bu desteğin arkasında ise Suriye’deki nüfuzunu sürdürmek isteyen Tahran’ın milisleri duruyor ve özünde İran-Fars kültürü ve onun mezhepçi ideolojisi lehine bir seferberliği içeriyor.
Muhalefetin kontrolündeki bölgelerde, etkili güç, ister dini referans alarak ister ideolojik seferberliği, çocukları radikalizm ve tutuculukla zehirlemeyi amaçlayan bir tür din eğitimi dayatarak nesnel eğitim standartlarını marjinalleştirmeye önem verdi. Neden böyle yapmasın ki? Ne de olsa bu çocuklar savaşın devamı için yedek kaynağı temsil ediyorlar. Silah taşıyacak yaşa gelir gelmez onları savaşa hazırlamak, eğitmekten daha iyi. Öte yandan Ankara hükümeti, dilini ve kültürünü teşvik etmek için Suriye topraklarında kontrol ettiği bölgelerde okullar açmakta acele etti. Kürtler ise ülkenin kuzeydoğusunda kendilerine özgü, eğitim dilinin Kürtçe olduğu, kendi kültürlerini ve Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) perspektifine göre Kürt geleceğine dair tarihsel anlatılarını yaymaya çalışan bir müfredat dayattılar.
Üçüncüsü, savaş ve sonuçları Suriyelilerin düşünür, öğretmen ve üniversite profesörleri dahil olmak üzere eğitim alanındaki en iyi yeteneklerini kaybetmelerine neden oldu. Son rakamlar, eğitim sektöründe çalışan iki yüz bine yakın çalışanın işlerine dönmediğini gösteriyor. Hepsi ya güvenlik nedeniyle kaçtılar, hapsedildiler ya da savaşta öldürüldüler. Daha da kötüsü, Suriye'de tamamen veya kısmen yıkılan yaklaşık dört bin okulu etkileyen tahribattır. Kimi okullar da gözaltı ve işkence merkezlerine dönüştürüldüler. Üniversitelerin ofisleri ve tesisleri rejime bağlı Şebbihalar ile İran'a tabi milislerinin sığınağı olarak kullanıldılar. Rejime karşı olduğundan şüphe edilen ya da mevcut durumdan memnuniyetsizliğini dile getiren her öğrenci, öğretmen ve profesörün kaçırılması için kullanılan mekanlara dönüştüler. Bu durumda eğitimin hali nasıl olabilir?
BM Antlaşması, eğitimin bir insan hakkı, bir kamu yararı ve kamu sorumluluğu olduğunu söyler. Suriye'deki etkili güçler ise, egemenliklerinin, ayrıcalıklarının ve yolsuzluklarının sürekliliğinin hizmetinde değilse, eğitimin sefil ve gereksiz olduğunu söylüyorlar. Kastettiğimiz,  ülkeyi kurbanlar, tutuklular ve yıkımdan oluşan bu trajik sahneye sürükleyenler eğitim faciasını umursamayacakları, aksine, bunu derinleştirmenin onların ortak çıkarları olduğudur. Böylece manipüle edilmesi kolay, bilgisiz ve kayıp, en önemlisi de günahkâr ellerinin işledikleri için kendilerinden hesap sorma, sorumlu tutma haklarını kullanmaktan aciz bir nesil yaratabilirler.