Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Kuruluş Günü neden önemli

Suudi Arabistan'ın her yıl Kuruluş Günü’nü kutlayacağını duyurması, yalnızca tarihin düzeltilmesi açısından değil, aynı zamanda bugünü ele alma ve geleceği inşa etme açısından da çok önemli bir olaydır. Devletlerin meşruiyeti, verilerin gelişmesi, tarihin değişmesiyle gelişir. Müslümanların tarihi bize “Emevi Devleti”nin meşruiyetini geliştiremediğini ve bu nedenle yıllar içinde sona erdiğini, Abbasi Devleti’nin ise sürekli gelişmeye devam ettiği için yüzyıllarca ayakta kaldığını öğretir.
Birinci Suudi Arabistan Devleti’nin kurucusu İmam Muhammed bin Suud, gerçekten dikkate değerdir ve çeşitli sınıflandırmalarda tüm çağdaşları arasında benzersiz bir konuma sahip olduğu hatırlanmalıdır. Vaiz Muhammed bin Abdulvahhab'ı yanına çektiği an, devlet tarihinde önemli bir andı. Onun hanesine yazılacak bir farkındalık ve önemli bir karardı. İmam’ın Şeyhi yanına çekme kararı bilinçli bir seçimdi. Diriye şeyhlerinden biri olan tanınmış Hanbeli Şeyhi Ahmed bin Atva’yı yanına çeken selefi ve dedesi İbrahim bin Musa bu konuda onun için bir örnekti. Bu farkındalığın ve kararın sonucuna, tarih ve yaşanan gerçek tanıktır. Dr. Raşid el-Asaker'in belgeyi gün yüzüne çıkarıp yayınladığında atıfta bulunduğu gibi, Diriye Şeyhi’nin (İbrahim bin Musa) geçmişte Osmanlı belgelerinde de adı geçmektedir.
Bilim, analiz ve araştırmalar için karmaşık konular zor değildir. Bu meselelere fanatizm ve hamasetten uzak yaklaşmak, derinlemesine incelemek, tahlil etmek akıl ve hikmetle mümkündür. Buna devlet ve davet arasındaki ayrım da dahildir. Bu konunun önemi, davetin rolünü azaltmadan, devletin rolüne odaklanarak ve vurgulayarak tarihi daha doğru ve nesnel bir şekilde yeniden inşa etmekten doğmaktadır. Bilhassa o tarihte bilinen sebeplerden dolayı farklı aşamalar boyunca yaşanan büyük sapma nedeniyle önemlidir. Söz konusu sapma gerek geleneksel tarihçilerin yazılarında gerekse eğitim, araştırma, kültür ve medya kurumlarını onlarca yıl kontrol eden siyasal İslam hareket ve örgütlerine ideolojik olarak bağlı tarihçilerin yazılarında görülmektedir. Bu insanlar fırtına karşısında eğilebilir ama geri adım atmazlar. Bu satırların yazarı daha önce de bu köşede “Suudi Arabistanlı Müslüman Kardeşler: Yeni Söylemler” başlıklı bir makale yazmıştı. Kuruluş Günü’nün duyurulmasından sonra yaşananlarda, o makalede anlatılanların açık bir örneğini bulacaksınız.
Devlet ve davet, emir ve şeyh, sultan ve fakih, İslam tarihinde var olan bu iki tarafı birbirine bağlayan ilişkinin ikiliğinden bahseden ifadelerdir. Bunlar farklı, çeşitli ilişkilerdir ve Suudi Arabistan bağlamından baktığımızda şu şekilde cisim bulduğunu görürüz; Muhammed bin Suud ulus ve devleti birleştirmekle, Muhammed ibn Abdulvahhab ise Yaratıcı'nın birliği ile ilgileniyordu. Emir bu davete ve kökenine inanıyordu. Şeyh’in daveti ise Emir'in beklentilerine ve vizyonuna hizmet etti. Emir'in torunları ile Şeyh'in torunları arasındaki ilişki bu güne kadar uzandı.
Muhammed bin Suud, projesine ve vizyonuna tam anlamıyla inanıyordu ve şeyhler, tüccarlar ve kabile liderleri de onun yanında durdu. Muhammed bin Suud’un iki oğlu, Faysal ve Suud bu birlik savaşlarında öldürüldüler. Diğer iki oğlu İmam Abdülaziz ile ikinci Suudi Arabistan Devletinin kurucusu İmam Türki’nin babası Abdullah onun yolunu devam ettirdiler.
İbn Haldun asabiyye ve devlet hakkında uzun uzun yazmış ve tartışmıştır. Bu köşenin bahsi geçen konu üzerinde uzun uzun durulacak bir yer olmadığını biliyoruz, dolayısıyla bu bağlamda önemli olan, Muhammed bin Suud’un hiçbir zaman kabile ya da bölgesel fanatizm çağrısı yapmamış olduğudur. Aksine, şehirler, köyler ve yerel kabile çatışmalarından uzak, güçlü bir devlet ve kapsayıcı bir oluşum arzuladı ve ülkeyi bu çatışmaların darlığından bir vizyonunun genişliğine çıkardı.
Tarihsel koşullar nedeniyle, devlet ideolojisini inşa etmenin en kolay yolu davet idi, çünkü o olmadan hiçbir söylem herkese ulaşamazdı. Tarihsel koşulları tamamen farklı tarihsel koşullar temelinde yargılamak bir hatadır. Davetin hatalarından biri de sadakat ve suçsuzluk ideolojisini benimsemesi, ilerletmesi ve ayrıntılarında katılaşmasıydı. Söz konusu ideoloji ise devletin benimsediği itaat ideolojisinin aksine, İslam tarihinde var olan siyasi muhalefet ideolojisidir.
Suudi Arabistan tarihinde iki ideoloji arasında ayrım yapılamaması nedeniyle devrimler veya isyanlar yaşanmaya devam etti. Sabla Kardeşliği Hareketi, Cuheyman Grubu ve el- Kaide örgütü sadakat ve suçsuzluk ideolojisine dayanıyordu. Yine bu ideoloji öncesinde ve sonrasında Müslüman Kardeşler ile Sururiyye Grubu tarafından Selefi kisvesi altında kendi fikirlerinin propagandası için kullanıldı. Bu, tarih ve fikirleri ele alırken kararsızlığın bugün ve gelecek üzerindeki önemli etkisine bir örnektir.
Vaiz bir emir, savaşçı veya askeri lider, tüccar değildi, sadece bir vaizdi. Davetin olumlu ve olumsuz yanları vardı, ancak ciddiyetinin ve gücünün devletin kurulmasında çok faydası olmuştu. Kabilecilik, bölgecilik ve tarihin akışı içinde doğal olarak gelişen diğer veriler ve koşullar gibi davetin de devletin istikrarı ve gelişmesi ile rafine edildiğini kabul etmekle birlikte, büyük ölçüde değişen koşullar ışığında yeniden okunması ve yorumlanması şart.
Davetin faydalarından biri de tevhidi yaymak ve Müslümanların zihninde uzun süredir var olan ve günümüze kadar Müslüman ve gayrimüslim birçok halkın muzdarip olduğu hurafelerin reddiydi. Hurafe aklın düşmanıdır, gelişmeyi ve kalkınmayı engeller. Ama davetin kendisi de fikirlerin gelişiminin doğal seyri içinde kendi hurafelerini geliştirdi. Ne var ki bu başka bir konudur.
Tarih ve coğrafya boyunca değişim ve gelişim, reddedilme, isteksizlik veya muhalefetle karşı karşıya kalır, ancak güçlü ve başarılı ülkeler hepsini aşarak gelecekleri için ilerlerler. Suudi Arabistan, her alanda tarihi bir patlama yaşıyor ve ülke içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde alınan kararlar, politikalar ve olaylar da bunun tanığı. Gözlemci ve takipçiler, Suudi Arabistan'da tarihin yeniden yazıldığını kolayca keşfedebilirler. Bu, dostlardan önce düşmanların onayladığı, rakam ve istatistiklerin bahsettiği son derece tarafsız bir yargıdır.
Suudi Arabistan bölgesel bir lider ve öncüdür, uluslararası alanda oldukça etkilidir. 2030 Vizyonu ve manevi babası Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile birlikte tüm dosya ve meselelerle ilgilenme konusunda etkileyici modeller sunuyor.  Kuruluş Günü ve onun çoklu boyutları da bu vizyonun kapsamındadır. Suudi Arabistan, mali yolsuzlukla mücadelede dünyanın konuştuğu güçlü bir model sundu. Vatanseverliğin pekiştirilmesine ve devletin kendisine dönüşüne karşı çıkan bazı kişilerin hatırlaması gereken, yolsuzluğun sadece mali olmadığıdır. Aksine, yolsuzluğun devletin Denetim ve Yolsuzlukla Mücadele Kurumu aracılığıyla takip ettiği idari bir boyutu var. Keza mevcut devlet kurumlarının ya da açıklanan 2030 Vizyonu mekanizması ve programları çerçevesinde geliştirilecek kurumların izleyeceği entelektüel ve kültürel bir boyutu da. 2030 Vizyonu hedeflerine ulaşacaktır ve inat edenler bunun bedelini ödeyecektir.
Son olarak, güç, kararlılık ve bilgelikle yenilenme ve gelişme kudretine sahip ülkeler tarihi değiştirir, toplumları geliştirir ve bireylerin değerini yükseltir, Suudi Arabistan buna iyi bir örnektir.