Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova'nın geçtiğimiz Salı günü yaptığı açıklama, Vladimir Putin'in inanılmaz bir ustalıkla uyguladığı ABD ve NATO'nun sinirleriyle oynama stratejisi bağlamından sapmıyor. Daha önce Putin'in yakın çevresine yerleştirdiği bir ajanı 2017'de çektikten sonra, Amerikan istihbaratı (Çarşamba günü) Putin'in kafasında neler olup bittiğini anlamadığını alenen duyurdu. Ukrayna sınırlarındaki askeri yığınak ve gerilimin artması sonrasında duruma belirsizlik, beklenti ve ihtiyat hakim. Zaharova, 15 Şubat 2022'nin Batı'nın savaş propagandasının başarısız olduğu gün olarak tarihe geçeceğini söyledi ve “Tek bir kurşun bile atılmadan utandırıldılar ve yıkıldılar” dedi. Zaharaova bu açıklamayı, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü Igor Konaşenkov'un Rus savaş birliklerinin Ukrayna sınırından çekildiğini açıklamasının ardından yaptı.
Bunun, Moskova'nın Washington ve NATO ülkelerine karşı yürüttüğü ve orada burada patlayacak bombalar ve devlet kurumlarına yönelik siber saldırılarla ilgili binlerce yanlış açıklamayla Kiev'de panik yaratma noktasına ulaşan psikolojik savaşın bir parçası olduğu açık. Buna karşılık, ABD'nin, Ukrayna'ya yönelik herhangi bir Rus saldırısına sert bir şekilde karşılık verileceğine ve işin Rusya'ya yıkıcı yaptırımların uygulanması noktasında kalmayacağına dair tüm uyarılarına rağmen, Batı, önce kararsız, ardından kafası karışık gibi bir tutum içinde göründü.
Ancak boşuna Çar olarak anılmayan Vladimir Putin’in, Kremlin’e yerleştiğinden beri, gerçekten de Slav milliyetçiliğinin gücünü ve birliğini yeniden tesis edecek olan yeni çar olduğuna inanan bir zihniyetle hareket ettiği açık ve netti. Bu noktada Ukrayna, Slav Ruslarının Slav kanadı olduğundan ya da Putin nezdinde Hafız Esed'in “Lübnan ve Suriye iki ülke tek halktır” sözündeki gibi bir konuma sahip olduğu için büyük önem taşıyor. Dahası Rusya'nın, sınırlarının ötesinde bir nüfuzu vardı. Sovyetler Birliği döneminde Baltıklardan Orta Asya'ya ve bunun çok ötesine uzanan 15 ülkenin ilhakını içerecek şekilde genişlemişti.
Henüz cevabı bulanamayan soru şu: İstihbarat subayı olarak kariyer basamaklarının başında iken gerçekleşen Sovyetler Birliği'nin çöküşünün, Putin'in ruhunda bıraktığı derin yara ne zaman iyileşecek? Bu istihbarat subayı kendi deyimiyle birdenbire uyanmış ve Berlin Duvarı'nın, bir hurda gibi yıkılan Marksist imparatorluğun üstüne değil de kendi başının üzerine çöktüğünü hissetmişti.
Başkan Boris Yeltsin'in sarayına girdiğinde bu istihbaratçı, iktidar merdivenlerindeki hızlı yükselişini kurnazca yönetti. Batı'ya her zaman demokrasiye bağlı olduğu ve serbest ekonomiye inandığı imasında bulunurken, pratikte Rus İmparatorluğu'nu iki temel üzerinde yeniden inşa etmeye yöneldi. Birinci temel, Rusya'yı koruyacak güçlü bir orduyu yeniden inşa etmek. İkincisi, liberallerden kurtulmak ve komünizmin dışladığı kiliseye rolünü ve el konulan topraklarını iade etmek. Zira 1472'den beri var olan Rus-Slav ırkının üstünlüğüne dayanan "Rusya'nın icadı" fikrini körükleyen kiliseydi. Bu nedenle, Putin'in her zaman “geleceğin temeli olarak tarihi iade etme” felsefesinden bahsetmesi garip değildir. Buna dayanarak, Rus çarlarını, özellikle de resmini Kremlin'e astığı 3. Nikola’yı taklit etmeye çalışması şaşırtıcı değildir.
Bu psikolojinin temelindeki faktörlere ve Putin üzerindeki psikolojik, felsefi ve dini etkisine dayanarak, ordusunun yarısını Ukrayna sınırlarına yığmasının, onu doğudan, kuzeyden ve güneyden işgal etmekle tehdit etmesinin nedenini anlayabiliriz. Çeçenistan’ı yıkıcı bir güçle topraklarına iade etmesini de anlayabiliriz; onu Rusya sınırlarının bir parçası olarak görmesi. ABD'ye katılmak isteyen Gürcistan topraklarının bir kısmını ele geçirmesinin nedeni de buydu. Daha sonra 2014'te Kırım'da da bunu yapmadı mı? Ardından doğu Ukrayna'daki bazı bölgeleri ele geçirip, Donetsk ve Lugansk'taki isyancıları desteklemedi mi?!
Putin'in, tarihin geleceği inşa etmek için bir temel teşkil edebileceğine inanan çarlık hayalleri, Slav milliyetçiliği çemberinde ve dağılan Sovyetler Birliği toprakları ile sınırlı kalmıyor. Uzak ülkeler bile onun "derin çarlık ilgisinin" odak noktası olmaya devam ediyor, çünkü bu, Batı’nın doğudaki dizginsiz nüfuzu ile mücadelede çarlık tacına önemini ve ağırlığını geri kazandırıyor. Bu bağlamda, Ortodoks Kilisesi liderinin Suriye'ye giden askerleri kutsaması ve görevlerini kutsal olarak nitelendirmesini birçok kişi unutmadı. Şu soruyu sormayı da unutmamalıyız: Putin, hegemonya şeridini genişletmenin bir parçasını oluşturduğu Ortodoks Yunanistan'a yakın, Asya, Avrupa ve Afrika arasında büyük bir stratejik öneme sahip olduğu için Libya'ya müdahalede bulunmadı mı?
Dünyayı sıcak bir zemin üzerinde tutan Ukrayna krizine geri dönelim ve Zaharova'nın açıklamasında söylediklerinin doğruluğunu bir yana bırakalım. Burada geri dönüp Joe Biden ve Putin arasında iki hafta önce yapılan görüşmenin sonuçlarını iyi düşünelim. Bu görüşmede Çarın Batı'nın sinirleriyle derinden oynadığı açıkça görülüyordu. Bir buçuk saatten fazla süren görüşme boyunca Biden "çatışma ve yüzleşmeden kaçınmak" istiyor gibiydi. Putin ise "baskıları reddetme" konusunda kararlı görünüyordu. Bu durum, Putin’in daha önce, ABD'nin Sovyet liderlerine defalarca Rusya'yı “Avrupa güvenlik ve iş birliği çerçevesine” entegre edeceğini ama bunu “pratik açıdan” yapacağını söylediği açıklamasını hatırlatıyor. Ancak NATO, Putin için ABD tarafından kontrol edilen ve Ukrayna’nın kendisine katılmakta acele ettiği bir güvenlik çerçevesi olmayı sürdürüyor. Bu nedenle Moskova, geçen ay Batılı güçlere aşağıdakiler dahil olmak üzere geniş kapsamlı güvenlik önlemleri talebinde bulundu:
Birincisi, Ukrayna'nın NATO'ya katılmasının engellenmesidir. İkincisi, NATO, Doğu Avrupa'daki askeri faaliyetlerine son vermeli ve Polonya ile Baltık cumhuriyetlerinden (Estonya, Letonya ve Litvanya) güçlerini çekmelidir. Üçüncüsü, NATO, Rusya'ya yakın veya Rusya sınırlarındaki ülkelere füze konuşlandırmamalıdır.
Ancak ABD ve NATO, Putin’in bu taleplerine Ukrayna'nın müttefiklerini seçme hakkına sahip olduğu karşılığını verdi. Dünyayı meşgul eden ve içinde yaşanacak herhangi bir sıradan çatışmanın yıkıcı bir nükleer savaşa dönüşmesinden korkulan kriz işte böyle ortaya çıktı. Ancak son iki hafta içinde krizin endişe verici olasılıkları gerilemeye başladı.
TT
Çarın zihninde bir gezinti!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة