Memun Fendi
TT

Arap dünyasında bilgi inşası

Fikirlerin yüzeyselliğini her zaman sosyal medyanın veya sosyal iletişim araçlarının yayılmasına bağlıyoruz. Ancak mesele bundan çok daha derin olabilir. Bir arkadaşım bana Arap dünyasındaki baskıcı devletin doğası, araçları ve işleyişi hakkında bir soru sordu. Hemen cevap vermedim. Bu konuda Arapça dilinde ciddi bir araştırma veya kitap yazılıp yazılmadığını düşünmek için biraz bekledim. Araştırmalarımın sonucunda 1855 yılında Halep’te doğan Abdurrahman el-Kevakibi’nin daha sonra geliştirerek Tabâiü’l-İstibdâd (Despotizmin Doğası) adlı bir kitaba dönüştürdüğü Ümmü’l Kura adlı kitabının çıkmasıyla birlikte 20. yüzyılın başlangıcından beri bu konuda Arapça olarak hiçbir şeyin yazılmadığını fark ettim. Dr. Haldun en-Nakib’in ‘Modern Arap Maşrık Bölgesinde Baskıcı Devlet’ adlı kitabı, rantçı devlet ve devletin topluma zorbalık etmedeki rolü üzerine yazılmış bazı yazılar veya sivil toplum araştırmaları için bir moda haline gelen bazı yazılar istisna. Bölgemizde despotizm hakkında yazılanların çoğu ise yabancı yazarlar tarafından yazılmıştır. Steven Heydemann’ın ‘Authoritarianism in Syria’ (Suriye’de Otoriterizm) adlı kitabı buna bir örnek. Bunlar toplumların yerel yapısına, insanlarına ve kültürlerine duyarlı olmayan ve bu yüzden pek güvenilir olmayan kitaplardır.
Despotizmin toplumun içinde olması ve toplum-devlet ilişkisi bakımından despotizm önemli olmasına ve çözülmesi ve hem yatay hem de dikey seviyelerde açık ve ciddi bir şekilde tartışılması gerekliliğine rağmen burada maksadımız despotizm meselesi değil. Bu yazının ana fikri, farklı bilgi alanları içinde ve arasında bilgi birikimi veya müşterek ağ oluşturma konusundaki gerçek sorunumuzla ilgilidir. Araplar, kendilerinden öncekilerin bilgilerinin üzerine pek bir şey inşa etmiyorlar. Kendilerinden önce bazıları tarafından daha iyi tartışılan ve ele alınan fikirlerle savaşmıyorlar. Yazılarımızın çoğu ‘Ferah el-Umda’daki (ç.n: dizi adı) kurşunlar gibi. Herkes atışlarını havaya ve tek başına yapıyor. Düşüncelerimiz için de durum böyle.
Kevakibi kitabını yazalı 100 yıldan fazla bir süre geçti ve makalelerimiz hala daha az cesaret, daha az idrak ve daha az uzmanlık ile aynı fikirler etrafında dönüyor. Bu sadece siyaset bilimi için değil, bir bütün olarak beşeri bilimler için de geçerli.
Mesele şu ki, bölgemizde sosyal ve siyasal bilimlerde çalışma yapan çoğu kişinin bilgi birikimi yok. Ciddi birçok yazı bilişsel inşa fikrinden yoksun. Zira bazıları kültürümüzün içinde veya dışında başkalarının söylediği fikirleri daha iyi bir şekilde tekrarlıyor ve daha karmaşık bir yaklaşımla ele alıyor ve böylece basit bir insan gelip bu fikirleri yerel basmakalıp bir şekilde tekrar üretip kendi düşünceleriymiş gibi ya da eskiden denildiği gibi “var olandan daha mükemmeli mümkün değil”miş gibi bize sunuyor.
Bu fikir, gerek siyasi eğitim çalışmalarıyla, gerekse besleyici bir ortam olarak toplum kültürüyle ilgili olsun, ya demokratik kurumların inşası için bir yardım faktörü olarak ya da engel faktörü olarak demokratik bir toplum ve bileşenler inşa etmekten bahsetmek için uygun. Bütün bunların, kesin kriterler ve net incelemelerden geçmiş bir kanıya varmak için bilgi birikimi ve farklı disiplinlerin veya bilgi alanlarının örtüşmesi fikrine ihtiyacı var.
Medeniyet ve entelektüel rastlantısallığın hüküm sürdüğü bir ortamda, gerek demokrasi ve despotizm gibi temel kavramlarla ilişkili olsun, gerekse politikalar dünyası olan siyasetten sonraki en alt düzeyde olan sorunlarımızın çoğuna ne doğru teşhis koyabiliyoruz ne de etkin bir çözüm bulabiliyoruz.
Kevakibi kamu işlerini kişisel arzularına göre yöneten despotizme karşılık siyaseti, bu işleri bilgelikle yönetmek olarak tanımlamıştı. Bu ABD’li Siyaset Bilimi Profesörü David Easton’un siyaset için yaptığı, toplumlarda kaynakların ve değerin yönetimi şeklindeki tanımından farklı değil. Ancak ABD ortamıyla aramızdaki fark, David Easton'un fikirleri üzerine bir şeyler inşa edilmişken bizde Kevakibi’nin ve hatta hiçbir ilim sahasında başkalarının fikirleri üzerine bir şeyler inşa edilmemiş olmasıdır.
Bilgi birikimi, kendi içinde kötü olduğu için değil, onlarca yıl önce daha iyi tartışıldığı için tartışmaya değer olmayan tezler ile her gün maruz kaldığımız pek çok ‘atılmış renkli yünden’ (ç.n: Kâria Suresi 5. ayette dile getirilen kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri) bizi kurtarır.