İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Arap güvenliği ve kritik bir zamanda yayınlanan bildiri

Hadimul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz ile Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah Sisi arasında geçen salı günü gerçekleştirilen Mısır-Suudi Arabistan Zirvesi sonrasında yayınlanan Mısır-Suudi Arabistan ortak bildirisi, son 10 yılda yalnızca iki ülkenin halkının değil, tüm Arap dünyasının okuduğu belki de en önemli bildirilerden biriydi.
Bildiri, küresel ve bölgesel düzeylerde, ayrılık çığlıklarının çoğaldığı, uzlaşma çağrılarının seyrekleştiği kritik ve hassas bir zamanda geldiği için özel bir öneme sahip.
Ani krizlerle dolu ve maalesef büyüklerin mücadelesinin sonuçlarına katlanması beklenen bir bölgede, Mısır ve Suudi Arabistan'ın tarih ve coğrafya, medeniyet ve vizyon temelinde Arap çadırının direği olduğunu tekrar tekrar belirtmekten bıkmayacağız.
Son Mısır-Suudi Arabistan bildirisi, hakikaten, küresel siyasetin geleceğini, keza dünya genelinde jeopolitik durumdaki gelişmeleri okumakta gerçek ve reel bir yeteneği yansıtıyor. Bildirideki en faydalı ve asil husus, bugün ve gelecekte iki kardeş halkın menfaatine ve yararına hizmet etmek gayesiyle sadece bölgeyi değil, dünyayı daha yararlı ve etkili yönde değiştirme çabasındaki yaratıcı inisiyatif ruhudur.
Bildirinin bir bütün olarak Arap güvenliği meselesi üzerinde duran geniş yaklaşımı, savaş rüzgarlarının neredeyse uluslararası barış ve güvenliği sarstığı bir dönemde, hassas bir noktaya dokunuyor. Zira, Doğu Avrupa'da Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında yaşananların çoğunlukla olumsuz görünen hak iddiaları ve sonuçlarından dünyadaki hiç kimse kurtulamayacak.
Bildiride yer alan ifadelerden anlaşılacağı üzere bahsedilen Arap ulusal güvenliği kısmi değil bütüncüldür. Arap kapasitesini yönlendirme, mevcut ve gelecekteki bilinmeyenlerle yüzleşmek için imkanlarını rasyonelleştirme yoluyla ortak eylem, gerçekçi dayanışma ve kapsamlı koordinasyona teşvik etmektedir. Bu, tüm Arap ülkelerinin yüklenmesi gereken bir sorumluluk ve iki kardeş ülke de bölgenin güvenlik ve istikrarını desteklemeye yönelik sürekli çabalarının bir parçası olarak bu sorumluluğu üstleniyorlar.
Arap dünyasının karşı karşıya olduğu ulusal güvenlik tehditleri iki yönlü; birincisi uluslararası krizlerin ürettikleri, ikincisi de Ortadoğu’yu gündüz kaygılı gece uykusuz bırakan, korku içindeki bölgeyi dolduran faktörlerdir.
Uluslararası krizlerin ürettiklerine örnek vermek istersek, Ukrayna krizinin kaçınılmaz olarak orada üreteceği terör tehditlerine bakmak yeterlidir. "Dünya terör örgütü" özellikle Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Rusya ile savaşmak için “uluslararası lejyon” adını verdiği bir birliğin kurulması çağrısında bulunduktan sonra Ukrayna’da yeniden bir araya gelmek üzere gibi görünüyor. Bu, Irak ve Suriye'de aldıkları yenilgilerden sonra şiddete, öldürmeye ve kan dökmeye inanan tüm akımlara yeniden dönmeleri, kara bir bulut oluşturmaları için yeni bir cehennem kapısı açıyor. Bu durum, tehlikeyi yerinde ve büyümeden önce savuşturmak için Arap güvenlik güçlerinin birleşmesini gerektiriyor.
Bölgesel tehditler ise; tarihsel şüpheler, okuyucunun gözünden kaçmayan belirli güçlerin güçler dengesini alt üst etmeye, sahneyi tekeline almaya, sömürgeci ve üstten bakan bir tarzda hegemonya ve egemenliğini dayatmaya yönelik amansız çabaları ışığında, komşu ülkelerin güvenlik gereksinimleri dikkate alınmadan hızlı bir şekilde imzalanacak anlaşmaların sonuçlarıyla bağlantılı.
Mısır ve Suudi Arabistan’ın karadan, denizden ve havadan olsun Arap ulusal güvenliğinin tabularına yaklaşılmasına karşı uyarıcı sesi yükseldiğinde, bu, hiç şüphesiz herkese açık bir mesajdır. Özellikle de iki kardeş ülkenin kıyılarını paylaştığı Kızıldeniz bölgesinde yaşamın kılcal damarlarının bileşenlerine ve kapasitelerine zarar vermeyi düşünen veya planlayanlara karşı bir mesajdır.
Basra Körfezi bölgesinin, Kızıldeniz ve Bab'ül Mendeb Boğazı'nın, yönelimi bilinmeyen, savaşlarının nasıl bir seyir izleyeceğinin ve ne kadar uzayabileceğinin bilinmediği bir uluslararası çatışma zamanında büyük stratejik öneme sahip olduğu bir sır değil. Bu nedenle ortak bildiri, bu önemli deniz koridorlarında seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasının önemini, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrar için bir tehdit oluşturduğundan, kendisine yönelik herhangi bir tehdide karşı konulmasının gerekliliğini vurgularken, açık ve kararlıydı.
Arap güvenliği, bölgeyi tarihsel olarak Arap dünyasına iyilik getirmeyen diğer güçlerin vekalet savaşları için bir arenaya dönüştürmek amacıyla devam eden tüm girişimlere karşı aşırı bir uyanıklık ve teyakkuz demektir. İnanmayanların, Husilerin Yemen'deki planlarına ve başkalarına bariz bağımlılıklarına, Kızıldeniz'de seyrüseferin emniyeti ve güvenliği konusunda oluşturdukları kaygılara bakmaları yeterli.
Bildiride iki kardeş ülke, Yemen krizine kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik barışçıl çabaları desteklemeyi amaçlasa da; Körfez girişimine ve yürütme mekanizmasına, kapsamlı ulusal diyalog konferansının sonuçlarına ve 2216 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararına dayalı rasyonel bir siyasi çözümü vurguladı. Ama aynı zamanda, iki taraf, özellikle askeri alanda iş birliğini geliştirme konusundaki arzularını da tekit etti. Bu, birisine yönelik tehdidin diğeri tarafından da bir tehdit sayılacağı, terörist milislerin (Husiler) niteliksel bir askeri kapasiteye sahip olmalarına, Suudi Arabistan’ın kardeş halkının güvenli yaşam hakkını tehdit etmeye çalışmalarına göz yumulmayacağı şeklinde anlaşılması gereken bir mesajdır.
Irak'tan Sudan, Suriye ve Libya'ya kadar Arap dünyasının kaygıları da son zirvede masada yer aldı. Zira herkesle ilgilenmek büyük kardeşlerin adeti ve geleneğidir.
Bildiri metninde Irak'a güvenlik ve istikrar temenni eden, Sudan'daki geçiş döneminin başarısını arzulayan, uzayan Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunmasını hayal eden, Libya'nın istikrarını, birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyan fikirler ve vizyonlar gördük.
Bildiride Suudi Arabistan, Arap ulusal su güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu için su güvenliği konusunda Mısır'a tam desteğini göstermekte ısrar etti.
Özetle, zirve ve çıktıları hem manevi hem de fiziksel olarak büyüklere yakıştı.