Ömer Önhon
TT

Ukrayna’da sona yaklaşıyor muyuz yoksa gerginlik daha da artacak mı?

Ukrayna'daki savaş dördüncü haftasına girdi. Yıkım, altyapı ve sivil binaların hedef alınması devam ediyor. Sivil kayıplar artıyor ve yaklaşık 3 milyon Ukraynalı ülkesinden kaçtı.
Rusya, sivillerin hedef alınmadığı ve her şeyin planlandığı gibi ilerlediği konusunda ısrar ediyor. Bu gerçek değil. Rus ordusu birkaç cephede ilerleme kaydetti ancak şiddetli bir direnişle karşı karşıya.
Rusya kayıplar hem de ağır kayıplar veriyor. Operasyona katılan askeri kapasitesinin (insan ve teçhizat) yaklaşık yüzde 30'unu kaybettiği söyleniyor. Rus kuvvetlerinin saflarında günlük can kaybının 300 ile 500 arasında değiştiği de söylenenler arasında.
Ölen Rus askerlerini anavatana taşıyan tabutların sayısının artması, iç muhalefeti daha da yoğunlaştırabilir.
Uzun bir savaş, özellikle de şehir savaşlarında maliyetler çok daha yüksektir. Wagner Grubu’nun paralı askerleri, Suriyeli savaşçıları ve Kadirov’a bağlı Çeçen unsurlar sebepsiz yere orada değiller. Rusya yanlış hesap yaptı ve yalnız kaldı:
-Ukraynalıların azim ve mücadele ruhunu hafife aldı.
-Savaş sırasında gösterdiği liderlik performansı Ukrayna halkına ilham veren Zelenski'yi hafife aldı.
-Gürcistan, Kırım ve ardından Suriye'nin işgali konusundaki tutumunun aksine Ukrayna’da Rusya'nın saldırganlığına karşı birleşen Batı'yı hafife aldı.
Rusya'nın artık çok az dostu var. 2 Mart'ta BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada Rusya karşıtı duygular çok açıktı.
Bu noktada BM'nin dramatik çaresizliğinin altını çizmek istiyorum. Oysa kuruluşunun temel amacı, antlaşmasının 1. maddesinde belirtildiği gibi, "uluslararası barış ve güvenliği korumak, barışa yönelik tehditleri önlemek ve ortadan kaldırmak için etkin toplu önlemler almak" idi.
BM Güvenlik Konseyi'nin yapısı, BM’nin çalışmalarını yürütme çabalarının önündeki en büyük engel haline geldi. Ukrayna'daki savaş, BM'de, özellikle de Güvenlik Konseyi'nde reform yapma ihtiyacının bir başka açık kanıtı oldu.
Ekonomik alanda, en büyük doğal gaz ve petrol üreticilerinden biri olmasına ve Rusya Merkez Bankası’nda bulunan 643 milyar dolarlık rezerve rağmen, yaptırımlar Rusya'ya zarar veriyor ve bu sadece başlangıç. Putin, yaptırımların işe yaradığının görülmesinde açık bir rolleri olan hükümetinin seçkin üyelerine karşı sert hamlelerde bulunmaya başladı.
Putin çok tehlikeli bir risk aldı. İtibarı, liderliği ve siyasi geleceği tehlikede olabilir. Ukrayna'daki operasyonun bariz başarısızlığı muhalefeti takviye edebilir ve sonunda devrilmesine yol açabilir. Dolayısıyla Putin Ukrayna’dan eli boş çıkamaz.
NATO'nun konumuna gelince, Rus işgalinin NATO ittifakı üzerinde birleştirici bir etkisi oldu. Artık müttefikler birbirine daha yakın, yenilenmiş ve gelişmiş bir dostluk ruhu içinde.
NATO (ve lider ülke ABD), Ukrayna'ya asker göndermeyeceğini, Ukrayna Cumhurbaşkanının talep ettiği gibi hava sahasını kapatmayacağını, çünkü bu tür adımların Rusya ile doğrudan bir yüzleşmeye ve savaşın başlamasına yol açacağını başından beri açıkça belirtti.
NATO ayrıca müttefiklerinden birinin herhangi bir saldırıya uğraması halinde 5. maddenin (toplu savunma) aktifleştirileceğini ve harekete geçmekten çekinmeyeceğini de açıkça ifade etti.
Öte yandan, NATO üyesi ülkeler, Ukrayna'ya meşru müdafaa amacıyla silah tedarik etmekte serbest. ABD bu amaç için milyonlarca dolar tahsis etti ve Başkan Biden birkaç gün önce 200 milyon dolar değerinde ek askeri teçhizat yardımıyla ilgili kararı imzaladı.
Aynı gün NATO Savunma Bakanları Brüksel'deki NATO karargahında düzenlenen olağanüstü toplantıda bir araya geldi. Toplantıya Finlandiya, İsveç, Gürcistan ve AB de katıldı. Ukrayna Savunma Bakanı katılımcılara son gelişmeler hakkında brifing verdi.
NATO ile aktif ve gelişmiş bir iş birliği ortaklığına sahip olan Finlandiya ve İsveç şimdi ittifak ile daha yakın.
Finlandiya'da yapılan bir anket, katılımcıların yüzde 62’sinin NATO'ya katılmak için yapılan başvuruyu desteklediğini ortaya koydu. Bu olağanüstü zamanlarda, NATO ve AB kurumsal olarak daha yakın hale geldi.
NATO liderleri önümüzdeki hafta Brüksel'de olağanüstü toplanacak. Toplantıdan net azim ve kararlılık mesajları çıkmasını, hatta olası bir ateşkes anlaşmasında belki daha da fazlasını bekleyebiliriz.
Fransa, İsrail, Türkiye ve diğer ülkeler tarafından diplomatik çabalar harcandı. Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanları, savaşın başlamasından bu yana, hatta yıllardan beri ilk kez 10 Mart'ta düzenlenen "Antalya Güvenlik Forumu" kapsamında bir araya geldi.
Ardından Türkiye Dışişleri Bakanı önce Moskova, ardından Ukrayna'nın Lviv kentine giderek mevkidaşlarıyla bir araya geldi. Kamuya açıklandığı ölçüde, bu toplantıların sonuçları somut gelişmelerden ziyade mesajlar şeklinde özetlenebilir.
Aynı zamanda, Rusya ve Ukrayna heyetleri dördüncü kez bir araya geldi. Artık ellerinde bir taslak belge var ve somut bir temelde tartışıyorlar. 15 maddelik bir plandan bahsediliyor. Rusya bunu teyit ederken, Ukrayna bu noktada bunların Rus taleplerinden ibaret olduğunu söylüyor. Her halükarda ortada bir şey var ve daha fazlasını öğrenmemiz çok uzun sürmeyecektir.
Rusya Devlet Başkanı Putin geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonda görüştü. Görüşmenin ardından Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün basına yaptığı açıklamaya göre Putin, şunları vurguladı:
-Ukrayna tarafsız olmalı ve NATO üyeliğinden vazgeçmeli.
-Ukrayna silahsızlandırılma sürecinden geçmeli.
-Ukrayna'daki Neo-Nazi akımı durdurulmalı ve Rus dili korunmalı.
-Donbass ve Kırım bölgelerinin (statüsü) ile ilgili meseleler çözülmeli.
Aslında Putin'in sunduğu bu taleplerde sürpriz bir şey yok. Bunlar, herhangi bir ateşkes/barış anlaşmasında ele alınması gereken açık meseleler.
Bununla ilgili aşağıdaki yorumları yapmak istiyorum:
-Rus kuvvetleri işgal altındaki Ukrayna topraklarından çekilmeli, ancak bölgelerin statüsü tartışılabilir.
-Bağımsız Luhansk ve Donetsk cumhuriyetlerinin ileriki bir aşamada Rusya'ya katılması muhtemel ancak olası değil. En olası senaryo, Donbass bölgesinin bir bütün olarak Ukrayna'nın bir parçası olarak kalması, ancak orada ve başka yerlerdeki Rus azınlığa verilecek garantili haklarla birlikte gelişmiş bir özerklik statüsüne sahip olması.
-Kırım örneğinde, Rusya’nın ilhakını geçersiz kılmak imkansız değilse de çok uzak görünüyor.
-Rusya'nın Ukrayna’da Moskova'ya dost bir hükümet kurulması ve Ukrayna'nın silahsızlandırılması yönündeki talepleri bence tehlikeli değil.
-Rusya'nın güvenlik garantisi talebi (Ukrayna'nın NATO’ya alınmaması, topraklarında NATO güçleri ve silahlarının konuşlandırılmaması, tarafsızlık) üzerinde anlaşmak diğer konulardan daha kolay olabilir.
İkili iş birliğinin ötesine geçmek için, iddia edilen güvenlik endişelerini azaltmak amacıyla güncellenmiş bir Avrupa güvenlik mimarisi olmalı. Güven ve güvenliği artırıcı tedbirler, silahsızlandırma ve silah kontrol önlemleri, Açık Semalar Antlaşması gibi mekanizmalarla ilintili Viyana Belgesi bu konuda bir çözüm olabilir.
Son söz; uluslararası toplum bu kez saldırganlığa göz yumulmayacağını gösterdi. Ukrayna'nın kurban, Rusya'nın saldırgan olduğu açık ve net.
Putin'in amacı Rusya'yı yeniden büyük yapmak olabilir, ancak gerçekte Rusya'yı ve kendisini daha zayıf ve savunmasız hale getiriyor.
Savaşı sona erdirmeye yönelik adımlar atılacağına dair bazı umutlar var. Başarılı olmak için, her iki taraf da bir zafer veya başarı olarak sunulabileceği bir şey elde edebilmeli.
Bu bağlamda siyasi liderliğe, zorlu kararlara ve yaratıcı diplomasiye acilen ihtiyaç duyuluyor.