Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Husiler Hudeyde'de ne saklıyor?

Yemen'deki tuhaf olaylar silsilesinin ardından gözlemciler açısından belirsiz olan durumlar netleşti. Bunlardan en önemlisi, Stockholm Anlaşması’nın amacının, Yemen'de kısmi bir barış sağlamak değil; kıyılarda Husiler için ‘koruma alanı’ sağlamasıdır. Husiler bu sayede, ülke içine İranlı askeri uzmanların Husileri kullanması için yeniden birleştirdiği füze parçalarını ve silahları sokabiliyorlar. Hudeyde'nin Yemen'in batısında Husileri koruyan bir alan olduğu, onlar için can damarı mesabesinde görüldüğü açıktır. Bu koruma alanı iki önemli unsur içeriyor: İran askeri liderleri ve askeri parçaların montajı için bir atölye. Bu, koalisyonun saldırılarıyla hedef alındıktan sonra yaşadıkları şoku ve barış aramaktan hızlı bir şekilde vazgeçmelerini açıklıyor.
Gerçek şu ki, her çatışmada savaşan taraflar savaşı kendi lehlerine kazanmaya çalışırlar. Husiler bu nedenle, meşru hükümete karşı düzenledikleri darbeden bu yana elde ettikleri kazanımlarını korumak için güçlerini mümkün olan en üst düzeye çıkarmak üzere kendi yöntemleriyle çalışıyorlar. Ancak bir ormanda yaşamıyoruz ve devletlerin işleri orman kanunlarıyla düzenlenmiyor. Tüm dünya herkesin uluslararası hukuka tabi olduğu hususunda müttefiktir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere kurum ve kuruluşlar, bu hukukun uygulanması ve denetlenmesi için kurulmuştur. Bu kurumların görevleri arasında çatışan tarafların insan hakları ilkelerini ihlal etmemelerini sağlamak, sivillerin hayatlarını güvence altına almak ve insani kayıpları mümkün olduğunca en aza indirmek yer almaktadır.
Teoride, tüm devletlerin veya oluşumların özellikle savaş koşullarıyla ilgili olarak uluslararası hukuka eşit olarak tabi olması gerekir. Birleşmiş Milletler taraf olmamalı ve herhangi bir taraf olmaya meyilli de olmamalıdır. Çünkü görevini en iyi şekilde yerine getirmesi ancak böyle sağlanabilir.
Aralık 2018'deki Stockholm Anlaşması'ndan bu yana uluslararası çabaların Yemen'de istikrarın sağlanmasına yönelik bir adım bile ilerlemiş olması tuhaftır. Sanki istişarelerin, müzakerelerin, gidip gelmelerin ve ardından yapılan anlaşmanın amacı Hudeyde’yi Husilere sunmakmış. Bu anlaşma Yemen krizinin çözümünün bir parçasıydı, fakat burada başladık ve burada bitirdik. Yemen ulusal güçleri, imzadan üç ay önce Hudeyde’yi özgürleştirmenin eşiğindeydi. Birleşmiş Milletler Misyonu’nun o sıra nasıl dengesini kaybettiğini ve güçlerinin şehre girmesini önlemek için meşru güçlere nasıl büyük bir baskı yaptığını hatırlıyoruz. Çünkü bu, Husilerin sonu ve onların ebedi kaybı olacaktır. Husileri askeri güç olarak Hudeyde'de tutmanın önemi nedir? Birleşmiş Milletler neden şehri kurtarmayı reddetti?
Yazının başlığına dönersek; Husiler Hudeyde'de ne saklıyor? İranlıları ve silahları. Bu doğru, fakat eksik. BM'nin Yemen'deki çatışma konusundaki siyasi duruşunun da göz ardı edilmemesi gerekir. İlkelerde, değerlerde ve standartlarda korkunç çelişkilere tanık olduğumuz bir dönemde yaşıyoruz. Ukrayna savaşının yansımalarında gördüğümüz ahlaki çelişkiler aslında yeni değil, onlarca yıldır var. Ancak bunu ele alma cüreti, Batı ülkelerinin gerçekte ne olduğunun şok edici bir şekilde ortaya çıkmasının ardından geldi. İnsan hakları, ifade ve basın özgürlüğü adına atılan sloganların, daha ilk testte başarısız olan sahte sloganlar olduğu görüldü. Yemen'de uluslararası tutumun açığa çıktığı mevcut durum ve misyon üyelerinin koalisyonu ateşkese zorlamak üzere alelacele Hudeyde'ye gelmesi, kurum aracılığıyla gerçekleşen Husi yanlılığının kanıtıdır ve bu kuruma ilişkin söylemekte tereddüt ettiğimiz her şeyin doğruluğunun göstergesidir.
Bu yılın başında, Suudi Arabistan Krallığı liderliğindeki koalisyon, Husilerin Hudeyde şehrinde üç limanda kamp kurduğunu belirtti: Hudeyde, Salif ve Ras İsa. Bu limanlar, BM misyonunun koalisyonun onları kapatmasına ısrarla engel olmaya çalıştığı limanlardır. Bunun için gerekçesi, bu limanların insani yardım alan Yemenliler için can simidi olduğuydu. Bu nedenle, başlangıçta koalisyonun limanlarda silah olduğu yönündeki bilgisini reddetti. Koalisyon bu hususta deliller sunduktan sonra konuya ilişkin endişelerini dile getirdi ve yapılacak denetlemeyle bu meselenin netleşeceğini söyledi. Ancak hiçbir denetim ve dolayısıyla değişen bir şey olmadı. Sonrasında Husilerin, Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) ait Rawabi isimli gemiyi kaçırdıklarını duyduk. Bu geminin Sokotra adasından sahra hastanesini taşımasına rağmen uluslararası toplumdan ses seda çıkmadı.
Birleşmiş Milletler, tüm ülkelerden milletlerin çalıştığı büyük bir kurumdur. Siyasi oluşumların veya grupların etkisini genişletmek için kullanılması konusunda savunmasızdır. Kurumun açık hedefleri vardır, ancak hedeflerini nasıl gerçekleştirmeye çalıştığına bakmak gerekir. Koalisyon güçlerinin Husi depolarını vurmasının ardından Hudeyde'de meydana gelen korkunç patlamalar ve Birleşmiş Milletler'in saldırıları durdurmak için harekete geçme hızı, bu savaşın çözümünün Hudeyde'de olduğunu ve Stockholm Anlaşması’nın savaşı uzatmak ve koalisyon ülkelerini geri çekmek için bir sopa olduğunu gösteriyor.