Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Suriye ve bu tarihi anda Arap dünyasında ihtiyaç duyulan şey

ABD Başkanı Joe Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için  “O bir kasap" ve iktidarda kalması imkansız dedikten sonra, çok geçmeden bu sözünü geri alarak: "Tanrı aşkına, bu adam yönetimde kalmaya devam edemez... O bir kasap!" dedi.
Ardından da bu sözünü tamamen geri alıp yerine; “Biz bu rejimi başka bir rejimle değiştirme çağrısı yapmıyoruz” dedi.
Elbette bu sürekli değişen sözler, dünyanın en önemli ülkesinde rejimin başı olması gereken bir adamın pozisyonundaki sarsıntılar olarak kabul edildi.
Stratejik olarak nitelendirilen ve büyük önem taşıyan bu bölgede yaşananlara ilişkin ABD’nin duruşunda halen bir kafa karışıklığı olduğu aşikar.
Özellikle de kamplar arası mücadele yeniden patlak verdiğinden, Rusya Federasyonu'nun, Sovyetler Birliği’nin Batı, ABD ve Batı sistemi olarak kabul edilen her şey için en büyük meydan okumayı oluşturduğu zamanki statüsünü yeniden kazanmasından beri bu açık ve net görülüyor.
ABD liderliğindeki Batı ittifakı tabii ki Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kore ile birlikte Putin Rusyası'nın büyük, etkili ve temel ülkeler olarak öne çıktıklarını görmeye başladı.
Bu nedenle, NATO’nun sadece bağlantısız olması gerektiği bahanesiyle onu siperlerine sürüklemesine izin vermenin mümkün olmadığını düşünüyor.
Böylece, bu dünya, bağlantısız ülkeler için geçici bir aradan sonra, kamplar arası mücadele dönemine, yani Rusya Federasyonu liderliğindeki Doğu kampı ile ABD ve tabii ki onunla birlikte bazı Avrupa ülkeleri tarafından yönetilen Batı kampı olarak ikiye ayrıldığı zamana geri döndü. Dolaşımda olan bilgilere göre, Batı ittifakı Doğu Avrupa'dan Batı Avrupa'ya sığınan 3 buçuk milyon insanı karşılayacak kapasitede. Ama bu şekilde ve yöntemde sürecek bir küresel mücadeleyle birlikte, bu kanamanın yani yerinden edilmiş insanlar akınının sürekli ve kesintisiz devam edeceği de açıktır.
Bu noktada, birçok tahmine ve kesinlikle doğru tahminlere dayanarak, fiilen ve pratikte ABD’nin liderlik ettiği Batı ittifakının tüm iddialarının aksine Rusya Federasyonu’nun küresel denklemde önemli ve etkili bir figür haline geldiği aşikar.
Öte yandan tabii ki bazı Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD’nin yücelttiği Batı ittifakı da öne sürüldüğü kadar birbirine kenetlenmiş değil. Avrupalıların her biri kendi bildiğini okuyor ve çok çeşitli çıkarları onları söylediklerinin tam aksi pek çok şeyi yapmaya yönlendiriyor.
Hepsinde olmasa da bazı Avrupa ülkelerinde bir zamanlar hiç göçmenin olmadığı ve bu yüzden ırkçılık yapmadıklarına dair söylenenler garip ve oldukça şaşırtıcıdır. Bu olgu doğru, fiili ve gerçekse, şüphesiz bazı Doğu Avrupa ülkeleri, özellikle de Sovyetler Birliği iken Rusya'nın önderlik ettiği “sosyalist kamp” adı verilen bloğa bağlı oldukları dönemle sınırlıdır. Şimdi bu blok dağılmış halde ve mevcut Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Vladimir Lenin ve Joseph Stalin'den bin kat daha önemli hale geldi!
Beşşar Esed’e gelince, babası Hafız Esed gibi Suriye halkına karşı kanlı suçlar ve katliamlar yaptığı için bu noktaya geldi. Tıpkı düşman Siyonist devlet gibi işgalci bir ülke olan müttefiki İran’a sırtını çevirdi. Bu noktada İran’ın bazı Körfez ülkelerini kontrol etme girişiminin yanı sıra şu anda en önemli Arap ülkelerinden ikisini tam anlamıyla işgal ettiği biliniyor. Bunların ilki Irak, diğeri ise Suriye’dir.
Irak'ın henüz cumhurbaşkanını seçemediği, keza terör örgütü DEAŞ’ın 2014'ten beri Irak’ın topraklarının üçte birini oluşturan dört Irak şehrini kontrol ettiği biliniyor. Bu ülkenin Araplığı ne bir zamanlar Araplığı ile övünenler ne de artık bunu reddedenler tarafından tanınmıyor. Irak’ın Araplığını reddedenler yapay (bazılarının kesinlikle geçici ve sürekli olmadığını söylediği) “mezhepçi ve milliyetçi” bağlılıklara tutunuyorlar.    
Bu bağlamda ve bu düzeyde sorun şu ki, “ismen” Suriye Devlet Başkanı olan Beşşar Esed birkaç gün önce “eli kolu bağlı şekilde” BAE'den Suriye'nin birliğini yeniden tesis etmek için yeterli destek talep etmesine rağmen, anlatıldığına göre Şam'dan gelen "sözde" heyet üyelerinden biri, BAE’li bir meslektaşına "Ben senin ne dostunum ne de kardeşin. Sen sadece bir meslektaşsın" demiş.
Yani burada, Şarku'l Avsat'ta denildiği gibi muhataplar ve katılımcılar arasındaki uçurum derindi. Suriye'deki durum olduğu gibi kaldığı ve Beşşar Esed, Abu Dabi'de görüldüğü gibi eli kolu bağlı ve tek bir açıklama yapamayacak durumda olduğu sürece, bu müzakereler hayali girişimlerden ibaret kalacaktır.  
Suriye'nin gerçekten Cenevre'deki Şam belgelerinin bahsettiği gibi olması elbette temennimizdir. Aksi takdirde, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed BAE’de eli kolu bağlı olarak görülmez ve Arap ümmetinden istediği desteği “sessizce” istemezdi. Levant bölgesinin incisi olan ve Şam'ın eteklerinden Taberiye Gölü kıyılarına kadar uzanan Suriye Golan Tepeleri, Suriye'nin başkentinde hüküm sürdüklerini iddia edenler tek kelime dahi etmeden, Siyonist düşman devlet tarafından ilhak edilmezdi.
Garip, dahası şaşırtıcı olan, Humeyni ve Hamaney İranı'nın, bu ziyaretten sonra artık çok sayıda ve çeşitli işgale maruz kaldığı bilinen Suriye başkentine alelacele bir elçi göndermesidir. Birçok tahmine göre bu elçi, Arap desteğini talep ettiği için büyük ihtimalle Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e bir tehdit mesajı taşıyordu. Oysa bilindiği gibi Veliyy-i Fakih devleti, İsrail gibi, salt işgalci bir devlet haline geldi. Şam'ın batı eteklerinden Taberiye Gölü kıyılarına kadar tüm Golan Tepeleri'ni ilhak etmeleri için İsraillilere bıraktı.
Bu nedenle ve sonuç olarak (her ne kadar bir son yok gibi görünse de) ilgili Araplar, bütün bu felaketlere batmadan önce onları dinlememesine rağmen Beşşar Esed'i dinlemeliler. Arap Suriye görüldüğü gibi paramparça bir hale geldi. Bu da demektir ki, onun geri kazanılması, birleştirilmesi ve birliğinin sorumluluğu bir Arap sorumluluğudur. Tüm Arapların sorumluluğudur!