Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Arınma ve ramazan

Çağın en büyük problemlerinden birisi şuur kaybı ve bilinç kirlenmesidir. Bilinci ve yüreği kirlenen insan, bu kirliliği elini attığı her şeye ve gittiği her yere bulaştırmaktadır. Şuuru, bilinci ve kalbi kirlenen insanın bu kirliliği, duygusuna, düşüncesine, sözüne ve eylemine yansımaktadır. Bu nedenle insanın sık sık hem maddi hem de manevi kirlerinden arınmaya ihtiyacı vardır. Maddi kirleri su ve benzeri temizleme araçları ile temizlemek mümkündür. Ancak kirlilik manevi olunca, ondan arınmak maddi imkânlarla mümkün olmamaktadır. Bu konuda farklı bir arınma yöntemine ve arıtma yolu ve yordamı ihtiyaç vardır.
Rabbinden ve kendi fıtratından uzaklaşan, zihni, gönlü, davranış ve ilişkileri kirlenen insanın bu kirlerinden arınmasının yolu Kur'ân-ı Kerim’in arınmak için yegâne yol olarak ifade ettiği tevhittir. Zira tevhit, İbn Abbas’ın da ifade ettiği üzere; nefsi şirkin kirlerinden arındırmaktır.[1] Bu sebeple nefsini şirkin kirlerinden arındıran kişi felaha ermiş olarak nitelenir.[2]
Nefsi tezkiye etmek üzerinde durulan önemli hususlardan biridir. Zira tezkiye, sözlükte “temizlemek, arıtmak, temize çıkarmak” anlamına gelmektedir. Tezkiye Türkçe’ye arınmak olarak geçmiştir. Arınmak; temizlenmek, katışıksız ve arı duruma gelmektir.[3] İşte bu meyanda ilahi davetin önderleri olan Peygamberlerin ilk önceliğinin muhatapları şirk pisliğinden arındırma olduğunu görüyoruz. Zira onlar, vahyi okuma/tilavet ve tebliğ, tezkiye etme, Kitabı ve hikmeti öğretme amacıyla gönderilmişlerdir.[4] Peygamberlerin muhataplarını arınmaya davet ettiklerinin en belirgin örneklerinden birisi Hz. Musa’nın Firavuna yaptığı çağrıdır: “Kendini arındırmaya gönlün var mı?[5] Firavun tuğyan ederek ve kendini rububiyet makamında görmekle şirk ile kendini kirletmiş ve arınmaya davet edilmişti. Kur’an’ın şirk batağına düşen müşrikleri neces/pislik[6] olarak nitelemesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Söz konusu edilen pisliğin inanç kirliliği olduğu açıktır. Zira İmam Gazali arınmayı iman yönüyle gönlünü Allah’tan başka her şeyden; ahlaki açıdan da kalbin kötü huylardan temizlenmesi olarak ifade etmektedir.[7]
Sözlükte “artma, arıtma; övgü ve bereket” manalarına gelen zekât ibadeti de insanın arınma ve malını arındırma yollarından birsidir. Çünkü sadakalar insanı tathir ve tezkiye eder[8] zaten malın veriliş gayelerinden biri budur.[9]
Özelde namaz genelde bütün ibadetlerin temel gayesi müminleri kötülükten, çirkinlikten ve ahlaksızlıklardan korumaktır. İbadetler, aynı zamanda ahirette de cehennem azabına mani olurlar.
Bizden önceki ümmetlere farz kılınan Orucun bize de farz kılınmasını gerekçesi şu şekilde ifade edilir: “… şeytânî dürtülere karşı direncinizi artırarak günahlardan, kötülüklerden korunabilmeniz için!”[10] Belki de bu gerekçe sebebiyle Oruç, Hz. Peygamber tarafından; “kalkan”[11] olarak nitelendirilmiştir.
Hakkıyla tutulan oruç, insanı bazı olumsuzluklara karşı korurken aynı zamanda kirlenmiş bilincini, katılaşmış yüreğini, yozlaşmış algılarını temizleme, arındırma ve zaaflara karşı güçlü durma imkânı da kazandırır.
Oruç ibadetinin eda edildiği Ramazan ayını Kur’ân şöyle anlatmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, bir rehber ve doğruyu yanlıştan ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden kim o aya erişirse o ayda oruç tutsun...” [12] Kur’an’ın indirildiği ay olarak nitelenen Ramazan ayı oruç ayı olduğu kadar “Kur’an ayı” olarak da görülmelidir. Zira arınmanın yol ve yordamını öğretecek öncelikli rehber Kur’an’dır. İşte bu noktada Kur’an’ın diriltici ve arındırıcı ruhu devreye girmektedir/girmelidir. Çünkü Kur’an, ölüler için değil, yaşayanlar için indirilmiştir. Mehmet Akif’in şu mısraları bu hakikati ne güzel ifade eder:
“Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din
Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!”
Kur’an’ın okunma gayesi ve şekli onun hayattaki oynadığı rolde belirleyici olacaktır. Bu rolü şöyle tasavvur etmek mümkündür: Vahiy indiği ayı mübarek, geceyi bin aydan/bir ömürden daha hayırlı hale getiriyorsa, insanoğlunun yüreğine, hayatına, evine, şehrine ve ülkesine inerse bu vahiy, nasıl bir rol oynar?
Muhammed İkbal babasının kendisine “Evladım! Sana nazil olmuşçasına Kur’an oku.” diye tavsiye ettiğini, babasının bu tavsiyesinden sonra hayatının değiştiğini, Kur’an’ın şiir ve düşünce hayatında en etkili unsur haline geldiği anlatır.[13]
Vahyin diriltici ve arındırıcı ruhuyla hayatı ve kimliği değişenlerden birisi de Fudayl b. Iyad’tır.  Fudayl, “İman edenlerin Allah’ı anma ve Hak’tan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin saygı ile yumuşamasının zamanı gelmedi mi?”[14] ayetini işitince; “Evet, Ya Rabbi o an geldi” diyerek haykırır ve eşkıyalık yapmaya son verme kararı alır.
İnsan, kurtuluşa ermek istiyorsa nefsini tezkiye edip arındırmakla yükümlüdür.[15] Çünkü kişi şirk ve günah kirlerinden arınıp temizlenirse, bunu kendi iyiliği için yapmış olur.[16] Bu arınmaya katkı sunacak birçok yol, yöntem ve araç vardır. Örneğin gözleri bakılması yasak olandan çevirmek ve iffeti korumak; arınmak ve erdemli olmak için bir vesiledir.[17] Yapması gerekenleri yapıp arınanların ödülleri Adn cennetleridir.[18]
Bizlere düşen görev, arınmak isteyene yardımcı olmaya çalışmaktır. Kendini arındırmak istemeyenden sorumlu değiliz.[19]

[1]  Kurtubî, el-Câmî, XX, 22.
[2] Şems 91/9
[3] https://sozluk.gov.tr/
[4] Bakara 2/129,151; Al-i İmran 3/164
[5] Naziat 79/18
[6] Tevbe 9/28
[7]  İmam-ı Gazalî, İhyau Ulumiddîn, 1/167
[8] Tevbe 9/103
[9] Leyl 92/18
[10] Bakara 2/183
[11] Buharî, Savm, 9
[12] Bakara 2/185.
[13] Abdulmecid Ğuri, Muhammed İkbal, Beyrut 2000, s. 58
[14] Hadid 57/16
[15] A’la 87/14; Şems 91/8
[16] Fatır 35/18
[17] Nur 24/30
[18] Ta-ha 20/76
[19] Abese 80/3,7