Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Devletin yolsuzluktan beraatı ve mevduat sahiplerinin cezalandırılması!

Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti, üçüncü tur müzakerelerin ardından Lübnan'dan ayrılacak. Yapılan müzakerelerde, IMF’nin Lübnan'ın kalkınmasına yardımcı olacak sistematik bir sürece girmesine izin verecek herhangi bir somut neticeye varılmadı. Buna Lübnan'daki yetkililerin katılmak isteyip istemediklerinin net olmadığı bir reform planı da eşlik ediyor. Çünkü reformun ülkeyi yağmalayan siyasi sistemle başlaması gerektiği artık tam olarak anlaşılmıştır.
Halihazırda seçim dönemine denk gelecek herhangi bir reform sürecinden bahsetmek kesinlikle mümkün değil. Çünkü boğucu koşulları ve gereksinimleriyle seçimlerde adayların popülaritesi üzerinde etkisi olacaktır. Bu bağlamda ister ülkeyi yağmalayan ve halkı yoksullaştıran siyasi yolsuzluk sisteminden, isterse de reform veya devrim sloganları atan güçlerden olsun hiç kimse bundan kaçınamayacaktır.
Bu nedenle, seçimlerin IMF’nin reform şartlarına uyum sağlayabilecek yeni bir çoğunluk üretip üretemeyeceğine dair bahis devam ediyor. Bu şartların pratikte yozlaşmış siyasi sınıfın çoğunu hapishanelere sürüklemesi ve yargı erki ile Bankalar Birliği arasında karmaşık bir sorunu ortaya çıkarması bekleniyor. Fakat geçtiğimiz salı günü sürpriz bir gelişme yaşandı. Lübnan Başbakan Yardımcısı Saade Şami, ekonomik krizle boğuşan ülkede devletin ve Lübnan Bankası’nın iflas ettiğini söyledi (Lübnan’da kayıp açığının 76 milyarı aştığı biliniyor). Meydana gelen zararı en az şekilde halka yansıtmaya çalışacaklarını ifade eden Şami, devlet, Merkez Bankası, bankalar ve mevduat hesapları arasında zarar paylaşımı olacağını söyledi.
Bu konuşma bir bomba gibi insanların gündemine düştü. Eğer devlet ve Merkez Bankası iflas ettiyse, böyle bir zamanda insanlara böyle büyük bir borç yüklemeyi düşünmek nasıl mümkün olabilir? Bir de özellikle yetkililerin “küçük mevduatlara” düşkün olduklarını söyleyerek vatandaşlara gülmeye devam ettiği bir dönemde! Şüphesiz IMF heyeti, devletin bu hafta iflasının, 15 Mayıs seçim günü kullanılacak olan özel jeneratörler için yapılacak ödemenin 17 milyon dolarlık borç sınırına ulaştığını açıkladığı tuhaflıklar ülkesinin karmaşık bir deneyim yaşadığını unutmuyor. Ayrıca IMF yetkilileri, Hasan Diyab döneminde Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleştirilen ve hükümetin borçlarını ödememeye karar verdiği o tuhaf hükümet toplantısını da unutmazlar. Diyab o sıra bu kararı bir kahramanlık olarak görse de aslında devlet düzeyinde sorumluluktan kaçmaya yönelik bir demagojiden başka bir şey değildi.
IMF heyeti, Lübnan'a yaptığı üçüncü ziyaretin ve üç başkan ve bir grup uzman bakanla yaptığı görüşmenin ardından kısa bir açıklama ile yetindi. Bu açıklamada; ilerleme kaydedildiği, ancak bir reform programının formülasyonu için hala yapılması gereken önemli işler olduğuna işaret edildi. Heyet, istişarelerinin çerçevesini, halkı tüm bileşenleri ve ekonomik kurumları ile temsil eden referansları, resmi siyasi tabanları, dernekleri, gençlik ve sivil toplum gruplarını içerecek şekilde genişletmeye karar verdi. Çünkü IMF'deki yönetim kuralları, Lübnan sektörlerinin yanı sıra çeşitli yasama, anayasa ve yürütme mercilerinin onayı da olmaksızın hiçbir tavsiyeyi kabul etmemektedir. Bu onayın kredi verilmeden önce oybirliği ile önceden alınması gerekiyor ki, bu krediler de önceki borçların akıbetine uğramasın.
Bu temelde, uluslararası delegasyon geçen salı günü bir grup ekonomik heyetle bir araya geldi. Öncesinde IMF'de yirmi yıl çalışmış olan Şami, devletin ve Lübnan Bankası’nın iflas ettiğini; devlet, Merkez Bankası, bankalar ve mevduat hesapları arasında zarar paylaşımı olacağını dile getirdi. IMF heyetinden bir yetkili olan Ernesto Ramirez Rigo, mali heyetlerin temsilcilerinden sert sözler işitti, sinirlendi ve ayrılmakla tehdit etti. Ancak yine de bu onu şu soruları tekrar tekrar sormaktan alıkoymadı: Lübnan'ı kurtarmak için gerekli bu krediyi, siyasiler kendileri için kullanıp heder etsinler diye, bu müflis ülkeye verecek misiniz? Yoksa, reformlara başlamak ve kamu parasını kimin zimmetine geçirdiğini bulmak daha faydalı değil mi?
Devletin, iflas sorumluluğunu yolsuzlara değil mağdurlara yüklemeye çalışan bir mantıkla IMF ile pazarlık yaptığı açıkça görülüyor. Bu kimseler, seçimlerin onları eski konumlarına tekrardan getireceğine ve üzerlerinden her türlü hesap verebilirlik hayaletini kaldıracağına inanıyorlar. Sayın Şami, ilk etapta IMF mantığını benimsediğinde bu açık bir şekilde ortaya çıktı. Zira devlet de tıpkı Merkez Bankası gibi iflas etmiş durumda ve doğal olarak borç açığının yükü mudilere düşüyor. Bu da yolsuzların aklanması ve suçsuzların cezalandırılması anlamına geliyor. Avn ise bu süreçte görevinden ayrılmayacağını söylüyor. Ülkede yozlaşmış biri var ve altı yıldır tek bir yolsuzu parmaklıklar ardına koymadı!
Eski IMF yetkililerinden Muhammed el-Hacc bir süre önce, Lübnanlı yetkililerin bir finansman programı konusunda IMF ile anlaşmaya varamamaları durumunda ülkenin tam bir çöküşle karşı karşıya kalacağını söyledi. Ayrıca ülkedeki durumun ulaştığı boğucu krizin, tamamen politika mühendislerinin kronik bir başarısızlığının sonucu olduğunu belirtti. Bu kimseler uzun bir süre önce para ve kredi kanununu ihlal edecek şekilde para politikası yönetimine müdahale etmeye başladılar. Ardından, Ekim 2019'dan bu yana birbirini izleyen krizleri yönetmedeki başarısızlık geldi.
Muhammed el-Hacc, Lübnan'ın karşı karşıya olduğu bu trajik durumun, artan küresel ekonomik gerilimler ve krizlerle birlikte daha da kötüleşeceğini söyledi. Lübnan'ın artık tam bir ekonomik çöküşten önceki son aşamaya geldiğini söylemek abartı olmaz. Bu durum, elbette birçok kurumun iflasına, malların kaybolmasına, bankaların kapanmasına, ödeme sisteminin çökmesine, şiddet ve suç oranlarının artmasına neden olacaktır. Belki de el-Hacc’ın bu tasviri, Avn’ın aylar önce bahsettiği “cehenneme giden yolun” en somut tasviridir!