Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Avrupa için Rus gazı: Alternatifler ve zorluklar

Tükettiği gazın yüzde 40'ını Rus enerji şirketi Gazprom’dan ithal eden Avrupa bir ikilemle karşı karşıya. Avrupa ülkeleri, Rusya'nın Ukrayna işgaline karşı olduklarını göstermek ya da Başkan Putin'in kararlaştırdığı üzere ruble ile ödemeyi reddetmek için bir aydır Rus gazını boykot etme olasılığını tartışıyor. Aynı zamanda Avrupa, enerji kaynaklarını kökten ve kapsamlı bir şekilde değiştirmeyi amaçlayan “Biden Girişimi” üzerinde çalışıyor.
Boykot edip etmeme kararının yankıları olacaktır. Bunların başında, Rusya'nın Avrupa’ya gaz ihracatındaki günde yaklaşık bir milyar doları kaybetmesi ve Amerikan şirketleri için büyük bir pazar açılması bulunmaktadır. Avrupa ekonomisini ve hatta küresel ekonomiyi şu anki haliyle bozmadan yeni bir enerji sistemi oluşturmak mümkün mü?
Başkan Joe Biden, bir boykota karar verilmesi durumunda Rus gaz arzının nasıl telafi edeceğine dair kısa, orta ve uzun vadeli aşamaları olan entegre bir plan önerdi. Londra merkezli Financial Times’ın ana hatlarıyla yayınladığı Biden’in girişimi üç aşamadan oluşuyor. Kısa vadeli planda, Rus gaz arzının telafisi için ABD'den yılda 15 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihraç edilmesini içeriyor. Orta vadeli planda, Avrupa’nın 2030 yılına kadar sıvılaştırılmış doğal gaz arzına dayanan geniş bir gaz piyasası oluşturması; üçüncü ve uzun vadeli planda, ABD’nin uzun vadede gaz bağımlılığını azaltmak için Avrupa'nın temiz enerjilere geçişi hızlandırmasına yardımcı olması yer alıyor.
Avrupa'nın karşı karşıya olduğu zorluklar nelerdir? Öncelikle kısa vadede, mevcut Rus tedariki ile bunun ABD’nin tedariki aracılığıyla değiştirilmesi arasındaki fark nasıl giderilecek? Çünkü Avrupa, Rusya'dan çoğunluğu boru hatlarıyla olmak üzere yılda yaklaşık 155 milyar metreküp doğalgaz ithal ediyor. Buna karşılık ABD, kısa vadede yılda 15 milyar metreküp tedarik etmeyi teklif ediyor. Peki, yaklaşık 140 milyar metreküplük açık nasıl giderilecek? Katar, Cezayir, Norveç, Nijerya, Avustralya, Mısır ve diğer ülkelerden gaz ithal etmenin mümkün olduğunu varsaysak bile aradaki fark bu ülkelerin kolayca karşılayamayacağı kadar büyük.
Rakamların ötesinde, Biden'in planının karşı karşıya olduğu lojistik zorluklar da var. Nitekim, sıvılaştırılmış gaz ithalat limanları güney Avrupa ülkelerinde bulunuyor. Rusya'nın doğalgaz arzı ise boru hatlarıyla başta Almanya olmak üzere kuzey, doğu ve orta Avrupa ülkelerine dek uzanıyor. ABD’nin orta vadede tam olarak nasıl bir pazar payı talep ettiği belirsizdir. ABD’nin sıvılaştırılmış gaz ihracatını çok büyük ölçüde artırması mümkün mü? İhracat limanları gerekli altyapıya sahip mi? Ayrıca özel nakliye şirketleri var mı? Bu açıkların zamanında giderilmesi olasılığını kabul etsek bile, şirketlerin mevcut ithalatçı ülkelerle yaptıkları sözleşmelere ilişkin yükümlülükleri ne olacak?
Biden yönetimi, gaz üretiminde büyük bir artışı kabul etmekte zorlanacak. Akabinde petroldeki üretim artışından kaynaklanan karbon emisyonlarını azaltma taahhüdü ve ABD'nin Paris İklim Anlaşması’na yönelik taahhütleri ne olacak?
Avrupalı ​​yetkililer, boykot öncesinde bu ve benzeri soruları tartışıyorlar. Savaşın üzerinden bir ay geçmesine rağmen henüz karar verilmedi. Enerjilerinin yaklaşık yüzde 55'inin gaza bağımlı olduğu Almanya gibi büyük sanayi ülkelerinin, gelecekteki enerji kaynakları hakkında açık ve kesin cevaplar olmadan böyle bir adım atmaları çok zor.
Avrupa'ya ek gaz tedariki için en muhtemel yol, gaz ihracatçıları için mali teşvikler sağlamaktır. Bu ise mevcut gaz fiyatları için daha yüksek ve rekabetçi fiyat denklemlerinin kabul edilmesi ve Asya pazarlarında gaz fiyatları için bir rekabetin yaşanması anlamına gelecektir. Ancak gaz için fiyat rekabeti Avrupa için büyük bir soruna yol açacak ki bu sorun, önümüzdeki yıllarda Avrupa vatandaşları için elektrik ve ısınma faturalarının artmasıdır. Avrupa’daki endüstriyel ve tarımsal üretim maliyetlerinin artması Avrupalı tüketiciye yük olarak dönecek, ihracatın fiyatını artıracak ve rekabet potansiyelini azaltacaktır.
The Wall Street Journal, ana manşetini şu şekilde attı: “Ukrayna savaşı, güneş ve rüzgâr enerjisinin maliyetlerini artırdı.” Gazete, güneş ve rüzgâr enerjisi maliyetleri daha önce artmaya başladığını, ancak savaşın maliyetleri daha da artırdığını belirtti. Enerji maliyetindeki artış, Biden yönetiminin sürdürülebilir enerjilere geçişin hızlandırılması çağrısıyla aynı zamana denk geldi. Wall Street Journal’ın enerji şirketlerinin yetkililerinden aktardığına göre kısa vadede şu anda olandan daha hızlı hareket etmek neredeyse imkânsız. Gazete, sürdürülebilir enerjinin son yirmi yılda hızla yayılmasının o dönemde iki enerjinin maliyetlerindeki sürekli düşüş olduğunu kaydetti. Gazeteye göre bu, hükümetlerin iklim değişikliğiyle mücadele için karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik artan ilgisine ilave olarak, söz konusu enerjileri gaz ve nükleer enerji gibi geleneksel enerjilere rakip hale getirdi.
2021'de rüzgâr ve güneş enerjisi, küresel olarak elektrik üretmek için sağlanan enerjinin yüzde 6,4 ve yüzde 4'ünü oluşturdu. Tahminler, güneş enerjisi maliyetinin megavat/saat başına 45 dolara düştüğünü gösteriyor. Bu rakam, 2010 yılında yaklaşık 381 dolar civarındaydı. Rüzgâr tesislerinden enerji üretmenin maliyeti 2010 yılında yaklaşık 89 dolar iken saat başına 48 dolara düştü. Maliyetlerdeki artış ve sürdürülebilir enerjide hızlandırma olasılığı, Biden’in girişiminin üçüncü boyutuyla ilgili soruları gündeme getiriyor.