Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Rusya, Ukrayna ve Amerikalı boksör

Tarih Kasım 1989’du. Berlin Duvarı çökmüş, heybeti ve bazı taşları paramparça olup uçuşmuştu. Şarkul Avsat gazetesi beni gelişmeleri takip etmem için gönderdiğinde, Batılı gazetecilerin hadise ile sanki beklenmedik bir düğün gibi ilgilendiklerini gördüm. Hadise büyüktü, önemli ve benzeri görülmemişti. Duvarın yakınlarındaki otelime döndüğümde, aslen Ortadoğu ve dehşetlerinden gelmiş bir gazeteci olarak biraz endişe hissettim. Berlin Duvarı bir devlet ve bir imparatorluk sınırıydı. Tarih, imparatorlukların sınırlarını değiştirmenin ağır ve kanlı öğünlerin başlangıcı olduğunu iddia eder. Sovyetler Birliği daha sonra müzeye taşındığında da Moskova sokaklarında, kar altında beklemekte çok iyi olan kuşatma takıntılı Rusya'nın, asla teslim olmayacağı keskin bir yenilgi kokusu almıştım.
Kremlin efendisinin adı o sırada Mihail Gorbaçov değil de Vladimir Putin olsaydı imparatorluğun sınırlarının çökmesine izin verir miydi? Bugün tanık olduğumuz kanlı öğün, Sovyetler Birliği'nin dağıldığı ve tüm cumhuriyetlerin Lenin'in ülkesinin treninden atladığı gün tanık olunmayan kanlı öğünün bir alternatifi mi? Duvarın yıkıldığı gün zaferini deklare eden imparatorluk, duvarın yıkılmasından sonra dünyayı yönetme biçimi nedeniyle bugün olanların sorumluluğunun bir kısmını mı üstleniyor?
ABD'nin muazzam yetenekleri var. En prestijli üniversitelere ve en önemli araştırma merkezlerine, dünyanın birinci ekonomisine ve birbirini takip eden teknolojik devrimlerin anahtarlarına sahip. Aynı zamanda tarihin en gelişmiş askeri makinesine de. Amerikan gücü dünyanın herhangi bir noktasına ulaşabilir. Ancak ABD politikası, dünyanın her tarafını anlama ve kendisini ikna etme becerisini gösteremedi.
Bu duyguya, yani ABD ile dünyanın büyük bir kısmı arasında derin bir yanlış anlaşılma olduğuna Irak’taki gelişmeleri takip ederken kapıldım. Saddam Hüseyin rejiminin terörizm ve "el-Kaide" ile ilişkisi ve mobil biyolojik laboratuvarlar dahil olmak üzere işgali örtbas etmek için kullanılan ikna edici olmayan gerekçeleri bir kenara bırakalım. Yıllar boyunca Amerikan işgalinin Irak ordusunu dağıtma nedenlerine cevap bulmaya çalıştım, bu soruyu bilhassa Saddam'dan kurtulmak için Amerikan işgalini destekleyenlere sordum ve hiçbiri ikna edici bir cevap veremedi. Peki, örneğin ABD gibi bir ülkenin, tarihi dengeler ve gizli yaralar üzerinde uyuyan Irak-İran-Türkiye üçgeninde Irak ordusunu dağıtmanın ne kadar tehlikeli olduğunun farkında olmaması mümkün mü?
Başka bir kültüre ait olduğu, topraklarında tarihin kinleri coğrafyanın pusularıyla buluştuğundan Ortadoğu'yu bir tarafa bırakalım. ABD’nin, "NATO" ittifakının piyonlarını sınırlarına doğru hareket ettirdiğini gören Rusya'nın kapılacağı kaygının boyutunu takdir etmemeye hakkı var mı? Biz gazeteciler Putin'in ruhunda Sovyetler Birliği denen kanayan bir yarayı taşıdığının farkındaysak, Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki politika mimarlarının gözünden bu nasıl kaçabilir? Bu yüzyılın arifesinde Kremlin'e giren Putin'in, yıkılan imparatorluğun cesedini beraberinde getirdiğini söyleyecek kadar ileri gitmek istemiyorum, ancak Batı'yı Sovyetler Birliği'ne suikast düzenlemekle suçladığı kesin.
Putin, yıkıldığında Berlin Duvarı’nın yakınlarında görev yapıyordu. O sadece KGB ailesi içinde yükselmeyi hayal eden bir subaydı. Duvar ve imparatorluğu yıkan suikastın tek kurşun atılmadan gerçekleştiğini çok iyi biliyor. NATO, Sovyet İmparatorluğunu füzeleriyle ve bombalayarak yıkmadı. Onu modelinin cazibesi olarak gördüğü şeyle, çekici teknolojik ve ekonomik ilerleme, parlamentolar ve özgürlüklerle bombaladı. Belki de bu nedenle, Putin'in renkli devrimlere karşı duyarlılığı yüksek ve bu devrimlerde ülkesini kuşatmak için piyonları hareket ettirme programını tamamlayan tehlikeli bir yan görüyor.
Putin'in kavgası ne Joe Biden ne de Boris Johnson ile değil. Onun kavgası her şeyden önce, geçen yüzyılın son 10 yılında galip gelen ve kendini tek çare, ilerleme ve gelecek için zorunlu geçiş olarak gören modelledir.
Sovyetler Birliği'nin suikasta uğraması veya intihar etmesinin ardından ABD, en büyük boksör olarak ortaya çıktı. Tek süper güç, tek kutupluluk, tarihin sonu ve diğer ifadeler yaygınlaştı. Tarih, çarpıcı zaferlerin, galip gelenin damarlarına bir miktar kibir akıttığını söyler. Muazzam bir zafer, galibi kibre itebilir. Kimi zaman da büyük boksör, diğer boksörlerin taleplerini duyamaz hale gelip, onlardan sadece onu takip etmelerini ve taklit etmelerini ister. Karşı tarafın endişelerini, aralarındaki ilişkiyi çıkarlar dengesi, derin anlayış, özelliklerinin farkında olma ve saygı duyma temelinde inşa etme konusundaki haklı arzusunu derinlemesine dinlemesi gerektiğini aklına getirmez.
Büyük boksör, kendi çıkarlarından ilham alan kurallarını oyunun geleneksel kurallarına dayatmaya meyillidir. Zaferi, değişim rüzgarlarına tabi bir yer ve zamanın sonucu olarak değil, sabit ve kalıcı olarak görme eğilimindedir. Hatta yeni boksörlerin yükselişini ve mevcut güçleriyle orantılı pozisyonları işgal etme haklarını tanımama noktasına gelir. Bazen yeni boksörlerin etrafını sarmak, onları tüketmek ve zayıf dönemlerinde koyduğu kurallara uymaya zorlamak gibi bir fikre kapılır.
Washington'daki karar vericiler, Amerikalı boksörün gücünün azımsanmayacak bir bölümünü, son 20 yılda ve özellikle de Afganistan ve Irak'taki savaşlara ek olarak terörizme karşı savaşta tükettiği gerçeğini gözden mi kaçırdılar? Putin Rusyası'nın Yeltsin Rusyası olmadığını unuttular mı? Şi Jinping Çini'nin, Henry Kissinger'in yetmişlerin başında Sovyetler Birliği'ne karşı "Çin kartını" oynamak için ziyaret ettiği Mao Çini gibi olmadığı hatırlarından çıktı mı? Hindistan'ın geleneksel Çin korkusunun, Hint devinin kayıtsız şartsız itaat edeceği anlamına gelmediği gerçeğini gözden mi kaçırdılar? Ekonomilerde ve cephanelerde birçok değişiklik yaşandı. ABD ile iş yapma deneyiminin sonucu olan deneyimler birikti. Devletler hayır kurumu değildir, çıkarları ve korkuları vardır ve onlar da ellerindeki kartları hatırlatabilirler. Ukrayna'daki Rus savaşı da buna, yani dünya liderliği dosyasını açan bir depreme benziyor.
24 Şubat tarihi, geçtiğimiz on yıllarda ezberlediğimiz tüm tarihlerin en önemlisi ve tehlikelisi. O gün Rus tankları, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra kurulan dünyanın sona erdiğini, yeni dünyanın liderliğinin çok taraflı olması gerektiğini ilan edercesine Ukrayna'yı işgal etmek için harekete geçtiler. Ukrayna topraklarında olup bitenler kesinlikle Ukrayna'dan daha büyük.
Amerikalı boksör bakış açısını ve stilini gözden geçirmeli ve ringe yeni boksörlerin girmesini kabullenmeli. Dünya değişti. Düşmanlar ve müttefikler değişti. Yeni bir küresel düzen yolunda olabiliriz. Ukrayna'nın talihsizliği, bu düzenin kendi enkazından başlaması.