Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Çağın yetimleri ve biz

Yetim kavramı vahyin üzerinde genişçe durduğu kavramlardan biridir. Vahyin bize verdiği bilgilere göre, inkâr edenler, yeniden diriltilmeye inanmayanlar, yetimlere itibar etmemekte, dışlamakta ve onların haklarını ve mallarını gasp ederek onlara zulmetmektedirler. Bu nedenle kendisi de bir yetim olarak büyümüş olan Hz. Muhammed’e yetimliği hatırlatılır. Yetimliğinde kendisine sahip çıkılmasına karşılık, yetimi kahretmemesi ve üzmemesi istenir? Peki, yetim kimdir? Yetime kahretmek nedir, günümüzde yetim kavramı nasıl anlaşılmalıdır?
Öncelikle yetim kimdir? sorusunun cevabına bir göz atmak meseleyi doğru bir zeminde ele almada faydalı olacaktır. “Yalnız olmak, tek başına kalmak” anlamındaki yütm kökünden türeyen yetîm kelimesi çeşitli nesnelerin tekliğini ifade eder. Babasını kaybeden küçük büyük herkese (sözlük anlamı bakımından) yetim denilebilirse de fıkıhta yetim, henüz bulûğ çağına ermemiş çocuklar hakkında kullanılır. Türkçede yetim kelimesi genelde babası ölmüş çocuğu ifade etse de bazı yerlerde Arapçada olduğu gibi kimsesiz, dayanaksız, yardıma muhtaç, himayesiz, aynı zamanda biricik, alanında en iyi olan, eşi benzeri olmayan vb. geniş bir kullanıma sahiptir. Sadece annesini veya hem annesini hem babasını kaybeden çocuğa daha çok öksüz denilir.[1]
Mecazen belki yetimi şu şekilde tanımlamak da mümkündür: “İnsan neye muhtaçsa onun yetimidir.” denilebilir. Bu bağlamda yapılması gereken en önemli şey çevremizde ne tür yetimler olduğunu ve bunların nelere ihtiyaçları olduğunu tespit etmektir. Zira ihtiyacın ve hastalığın ne olduğunu tespit edemezseniz ne ihtiyacı giderebilir ne de hastalığı tedavi edebilirsiniz.
Hz. Peygamberden ve onun şahsında tüm iman edenlerden istenen “yetimi kahretmeme” hususunu doğru okumak ve anlamak gerekir. Çünkü yetimi kahretmek, sadece onu azarlamak ve ona sahip çıkmamak demek değildir. Yetimi kahretmek, onun asıl ihtiyacı olan şeyleri ona sunmamaktır. Babası olduğu halde kafası Allah’a yönelten bir bilgiyle, kalbi Allah’a imanla, midesi de helâl rızıkla doyurulmayan her çocuk kahredilmiş bir yetimdir.
Babasını veya annesini ayık göremeyen, baba ve anne sevgisinden, merhametinden yoksun olanlar anne-babaları tarafından kahredilmiş yetimlerdir. Kur’an’la tanıştırılmayanlar, kahredilmiş Kur’an yetimleridir. Peygamberiyle tanıştırılmayan onun hayatını ve sünnetini tanımaktan uzak bırakılanlar, peygamber yetimidirler.
Bazı nimetlere sahip olmayanlar veya birtakım duyguları hissetme ve yaşama imkânı bulmayanlar de yetim kapsamında değerlendirilmelidir. Örneğin sevgi, şefkat, merhamet, affetme, paylaşma veya bu duygularla dolu bir yuvada yaşama imkânından mahrum olarak yaşayanları da yetim olarak değerlendirmek mümkündür.
Yetimlere karşı muamele nasıl olmalıdır, sorusunun cevabını Kur’an’ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin söz ve uygulamalarında bulabiliriz. Özetle ifade edecek olursak; “onlara iyilik etmek,[2] yardım etmek,[3] mallarını koruyup gözetmek, imkân varsa onlarla bir arada yaşamak,[4] onların mallarını haksız bir şekilde yememek,[5] velisi olunanları uygun zaman ve şartlar oluştuğunda evlendirmek ve emanetçisi olunan malları varsa onlara teslim etmek.”[6] yetimlere karşı yapılması gereken başlıca görevledir.
Hz. Peygamber de; yetimlere karşı şefkatli bir baba gibi olmayı,[7] mesuliyeti altındaki yetime iyi davrananla kendisinin cennette beraber bulunacağını,[8] en hayırlı evin içinde yetime iyi davranılan ev olduğunu[9] ve sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşayanın elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılacağını[10] haber vermektedir.”
Bu muamelede gösterilecek hassasiyet şu ölçüye göre olmalıdır: Kendimiz ölüp arkamızda bakıma muhtaç çocuklar bırakacak olsaydık, hâlleri nice olurdu diye kendi çocuklarımız adına endişe duyduğumuz gibi yetimlerin hakkını çiğnemekten de öylece korkmalıyız![11] Zira “Yetimlerin mallarını haksız yollarla yiyenler, aslında bu davranışlarıyla sadece karınlarına ateş doldurmuş oluyorlar. Çünkü bu günahları yüzünden, çılgın bir ateşe gireceklerdir!”[12] ilahi ikazını unutmamak gerekir.
Yetimlerin ihtiyaçlarını gidermeye talip olmak akabeye/sarp yokuşa talip olmaktır. Bu yokuşu Kur’an’ın da belirttiği gibi aşmak zordur. Bu yokuşu tırmanabilmek için öncelikle gönülde iman, yürekte azim ve cesaret ,zihinde irade ve bedende güç olmalıdır. Aslında zorluğu aşmaya talip olmamanın ve yaşanan bu yiğit kıtlığının/kahtı ricalin temelinde, tüm insanlığın yaşamış olduğu yürek kuraklığının, sevgi, şefkat ve merhamet yoksunluğunun büyük bir payı vardır.
Gerek bireylerin gerek sivil toplum kuruluşlarının gerekse halkı müslüman olan ülkelerin yönetimlerinin, yetimlerin sadece midelerini yiyeceklerle değil, akıllarını, zihinlerini ve yüreklerini de ilim, sevgi, merhamet, şefkat ve muhabbet tohumları ile dolduracak, onları her anlamda koruyacak, geliştirecek, eğitecek ve besleyecek projelere imza atmak en büyük gayeleri olmalıdır. Ülkemizde İHH ve diğer sivil toplum kuruluşları ile diğer müslüman ülkelerdeki benzer kuruluşların yapacakları çalışmalarda daha kalıcı hedefler belirlemeleri ve bu doğrultuda faaliyetler yapmaları yetimleri daha iyi bir konuma getirecektir.
Farz edelim ki yetimler için bir şeyler yapamadık o zaman Ali Küçük hocanın ifade ettiği üzere; eğer yetimleri analı-babalılar gibi yaşatamayacak olursak kendimiz yetimler gibi bir hayat yaşamaya, fakirleri de paralılar gibi bir hayata ulaştıramazsak kendimiz fakirler gibi bir hayat yaşamaya yö­nelmek zorundayız! Zira yiyeceğe olan sevgimize rağmen onu yoksula, yetime ve esire yedirmek[13] Allah Teâlâ’nın yapılmasını övdüğü bir davranıştır.
Kalbimizin katılaşmaması istemiyorsak kalbinin katılığından şikâyet eden  sahâbîye Hz. Peygamberin yaptığı tavsiyesine kulak vermek zorundayız; “Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan yetimi kendine yaklaştır, ona yediğinden yedir ve başını okşa!”[14] 
Unutmamak gerekir ki “Yetim gülerse yetimleri güldürenler de hem dünyada hem de ahirette gülerler!”
Yetimlerle beraber bizim de güldüğümüz bir Ramazan Bayramı geçirmek duasıyla…

[1] Abdusselam Arı, “Yetim” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: 2013), 43/501.
[2] el-Bakara 2/83
[3] el-Bakara 2/177,215
[4] el-Bakara 2/220
[5] en-Nisa 4/2,5
[6] en-Nisa 4/6
[7] Heysemî, 8/163
[8] Buhârî, Edeb, 24
[9] İbn-i Mâce, Edeb, 6
[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/250
[11] en-Nisa 4/9
[12] en-Nisa 4/10
[13] el-İnsan, 76/8
[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/263,387