Abdurrahman Şalkam
TT

Afrika, kendini arayan gezegen

Afrika, toprağında çöllerin, ormanların ve suların yaşadığı, altında ise zenginlik kaynaklarının yığılmış olduğu bir kıtadır. Her şeyin içinde yaşadığı ve seyahat ettiği bir zamanda ortaya çıkan harika bir büyünün yörüngesindeki bir gezegen gibi.
Ormanlarında insan, bedeniyle hareket etmeye ve hayatın peşinden koşmaya başladı. Bir zamanlar özel türden bir servetin de deposuydu. İnsan tacirleri gençlerini uzak bir dünyaya taşıdılar, sonra sömürgeci ve yerleşimci olarak geri döndüler. Afrika bugün acılar çemberinin farklı bir türünü yaşıyor. Şimdi onu şiddetli bilgisizlik ve cehaletin kırbacı ile kırbaçlayanlar, bizzat kendi çocukları. Terör çemberleri genişledi, silahlar çölleri ve kırları doldurdu, yiyecek ve gıda bu nehirler ve yağmurlar diyarını terk etti.
Mali devleti, gizli Afrika kimliğini somutlaştıran mekân, zaman ve insanın sayfasıdır. Sakinleri kültür, din ve renk olarak çeşitlidir. Yükseklikleri ve alçaklıklarıyla toprağı da öyledir. Mali toprakları her konuda yaratıcı ve yenilikçiydi. Alimlerin, bilginlerin, şeyhlerin kaynağı Mali, şimdi şiddetli terör rüzgarlarıyla sarsılıyor. Yıllardır askeri darbeler arasında savruluyor. Bir general devrilirken onun yerine bir albay geliyor, ona da bir yüzbaşı darbe yapıyor. Her gelen, omuzlarında yıldızlar, ellerinde de sıkıntıları ve acıları tedavi edecek hayali reçeteler taşıyor. Mali uzun süre Fransız işgali altında yaşayan diğer Afrika ülkeleri gibi geçen yüzyılın altmışlı yıllarının başında Fransa'dan bağımsızlığını kazandı.
Binlerce Afrikalı, Fransa'nın küresel savaşlarında savaştı, topraklarında fabrikaların, yolların ve binaların inşasına katkıda bulundu. Bir kısmı oraya gitti, bir kısmı da topraklarında kaldı. Fransa, Afrika kıtasındaki ülkelere bağımsızlık karşılığında 14 şart koştu, en önemlisi, Fransızcanın, resmi dilin yanı sıra eğitim dili olması ve Fransa’nın para biriminin kullanılmasıydı. Bir profesör ve entelektüel olan eski Senegal devlet başkanı Leopold Senghor, Fransa ile Afrika arasındaki ilişkiyi göbek bağı olarak tanımlamıştı.
Değişen ve değiştiren Avrupa Fransası ve tarih boyunca insan aklı için aydınlatıcı olmuştur ve ondan kurtulma süreci çok zorlu bir süreçtir. Ülkeden ayrılsa da zihinlerde baki kalır. Mali, her yönüyle incelenmeyi hak eden bir vakadır. Her alandan akademisyenler ve uzmanlarla dolu, İslam’ın benzersiz bir hususiyete sahip olduğu, tasavvufun hoşgörü ruhuyla karıştığı, şeffaf insani iletişim ve bağının ipliklerini ördüğü bir ülke, nasıl ölümün hayatın yerini alacağı kadar kin ve kan çukuruna düştü? Gençliği, açlık ve susuzluğun ızdırabı ile ışıkları hülyalı hayallerinde dans eden kuzeye doğru çöl yollarında gayretle korkunç bir toplu kaçış yolculuğuna çıktı. Bu yolda bir kısmı Sahra Çölü'nün kumlarında can verirken, bir kısmı da Akdeniz’de boğuldu. Fransa, bir ülkeden çıksa da akıllardan çıkmıyor.
Fransa, Batı Afrika'nın büyük bir bölümünü sömürgeleştirdi ve dilini yaydı. Sömürgeleştirdiği ülkelerin her birinde, Fransızcayı yerleştirmeye ve çok sayıda insanı eğitim için Fransa'ya göndermeye dayalı bir politika izledi. Mali'de Arap dili kutsal dildi ve Timbuktu şehri Afrika’nın Bağdat’ı idi. Bağımsızlık müzakerelerinden önce, Malili seçkinlerin büyük bir bölümü Arapçanın ülkenin ve yeni devletin resmi dili olmasında ısrar ettiler ancak General de Gaulle bunu şiddetle reddetti. Malili politikacılar de Gaulle'ün şartlarını kabul ettiler, ancak bazıları şöyle demişti: "Bir devlet kazandık ama kimliğimizi kaybettik." 1974'te genç, yeni mezun bir gazeteci olarak Batı Afrika'ya uzun bir yolculuk yapmış hem genç hem de yaşlı politikacılar, aydınlar ve din alimleri ile görüşmüştüm. Çoğunun konuşmalarında kimlik sorunu hep hazırdı, tabii Fransa da eksik değildi.
Son on yılın başından itibaren, şiddet kıtanın batısında kendisini gösterdi. Onu uyandıran kabile hassasiyetleriydi ama din sopasını taşıyan terörizm; öldürme, nefret ve açlık uçurumuna düşen ülkelere sızmak için bunu bir kapı olarak kullandı. Böylece iki yolculuk başladı; birincisi gençlerin çöl ve deniz yoluyla kuzeye kaçışı, ikincisi, kıtanın batısına silahlı Fransız dönüş yolculuğu.
Fransa'yı askerlerini Sahel-Sahra Ülkeleri olarak adlandırılan Batı Afrika bölgesine göndermeye el-Kaide, DEAŞ ve Nijerya'daki temsilcileri Boko Haram sevk etti. Bu adım geçmişin sayfalarını yeniden açtı, eğilimleri harekete geçirdi ve çatışmaları ateşledi. Fransız askeri varlığı, zeminde ve kırılgan kimliklerin yapısında yeni bir gediğe dönüştü. Fransız kuvvetleri, Barkhane Operasyonu adını verilen terör örgütlerine yönelik operasyonlarına başlayınca, silahlı örgütler taktik değiştirdiler. Kabileler kanalı aracılığıyla halk arasında yayıldılar ve dini duyguları alevlendirdiler. Zayıflık, devletlerin kılcal damarlarında yayılmaya başladı, askerler bitmek bilmeyen darbe partileri düzenlemekte yarışır oldular. Bir albay düşerken bir yüzbaşı veya teğmen yerini almak için atılıyordu. Daha sonra Macron, seçim kampanyasının ortasında silahlı kuvvetlerini Mali'den geri çekti. Bunun öncesinde Paris’e düzinelerce Fransız askerinin tabutu dönmüştü. Mali'de Fransa'yı destekleyen birkaç Avrupa ülkesi de geri çekildiklerini veya kuvvetlerinin sayısını düşürdüklerini açıkladılar. Sahnedeki yeni gelişme ise, Rusya'nın Wagner güçleri kisvesi altında askeri ve siyasi olarak Mali'ye güçlü bir giriş yapmasıydı. Bu arada Bamako'daki askeri liderler de Fransa ile siyasi ve askeri bağlarını tamamen kopardıklarını duyurdular. Duygu ve bilinçaltında birikmiş olanlar harekete geçti.
Mali, eski ve yeni, doğudan batıya, güneyden kuzeye Afrika varlığının ve vicdanının aktarıldığı bir örnektir. Çöl, su, ağaç, kabile, dil, kimlik kaygısı ve hep var olan ötekidir. Afrika, uzun süredir yörüngesini bulmak için çabalayan, geride kalan bir zamanın kalıntısı değil de kendi alanını içeriden yaratmayı amaçlayan bir gezegendir.