Memun Fendi
TT

Yumuşak güçten geriye ne kaldı?

1990'da Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü ve ABD’nin eski savunma bakan yardımcılığını yapan Joseph Nye tarafından ortaya atılan ve Rusya-Ukrayna savaşı sonrası dünyayı anlamamıza yardımcı olabilecek yumuşak güç kavramından geriye herhangi bir şey kaldı mı?
Joseph Nye'nin tanımladığı gibi yumuşak güç kavramı, temelde ‘rakibinizin sizin istediğinizi istemesini sağlamak’ ya da cezbetme modeli ile liderlik etmektir. Bu, eski bir düzenin yıkıntıları üzerinde şekillenen dünya sisteminde gücün anlamlarının kavranmasında belirsizliklerin hakim olduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır. Yumuşak güç, iki kutuplu dünya düzeninin son demlerini yaşadığı bir dönemde, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra siyasi aklın gücün doğasını anlamada yolunu kaybettiği bir geçiş döneminde, devletlerin davranışlarını açıklamak için tamamlayıcı bir kavram olarak ortaya çıktı. Tek kutuplu görünen bir dünyada hakim olan algı, ABD’nin yönetim ve genel olarak yaşam açısından silah gücünden ziyade kendi modelinin cazibesine ihtiyaç duyduğu yönündeydi.
ABD başkanları arasında yumuşak güç fikrine en çok inanan Barack Obama’ydı. ABD politikasında yumuşak güç kullanımının faciası Arap bölgemizde daha belirgindi. Obama yumuşak güç fikrine sıcak bakarken, Putin Suriye'ye sert bir güçle girmişti. İşte şimdi de, Ukrayna'ya aynı kaba kuvvetle giriyor ve ufukta onu caydıracak bir şey yok gibi görünüyor. ABD’nin yumuşak gücünden bahsedenler, uluslararası politikada yer alan amatörler grubuna benziyor. Fikirlerin sadece tüketilip üretilmediği ve hatta tüketilenlerin de anlaşılmadığı bölgemizde yumuşak güç kavramı, eğitim düzeyi düşük olan ve yazmanın değerini düşüren kafalarda hala yuva yapıyor. Dünya düzeninin yapısında ve gücün ve araçlarının doğasında meydana gelen değişikliklerin yanı sıra, süper gücün altında ve Hindistan ve Çin örneklerinde olduğu gibi ikinci sıranın üzerinde ülkelerin ortaya çıktığını ve bunun yumuşak güçten çok sert gücün esas gibi göründüğü stratejik ittifakların doğasına dayattıklarını fark etmiyorlar.
Peki, Putin’in Ukrayna’ya girmesinin ardından değişen dünyada, insanlar siyasi açıdan daha aptal gibi görünmeden devletlerin yumuşak gücü hakkında konuşmaya olanak tanıyan bir alan var mı?
Çin araştırmaları ve Çin'in rolünün yükselişi ile ilgilenen öğrenciler, Çin'in bu yeni dünyadaki davranışlarının anlaşılmasına yardımcı olacak bir açıklama olarak yumuşak güç kavramından bahsediyorlar. Bununla birlikte ana değil de aracı açıklayıcı bir faktör olarak değerlendirme yapılabilecek ve kullanılabilecek bir kavram sunuyorlar. Ancak üniversitelerin koridorlarında ve Çin araştırmaları bölümlerinde dönen bu tartışma bile Ukrayna'dan sonra sorgulanmaya başlandı.
Birçok araştırmacı şu anda Batı'nın Rusya'ya uyguladığı kuşatmanın, Rusya'yı zayıflatmayı amaçlamaktan ziyade stratejik satranç tahtasında bir ön hamle olduğunu düşünüyor. Bu hamlenin nihai hedefinin, ABD ve Batı ile rekabet etmek isteyen yükselen bir küresel güç olarak Çin'in yolunu tıkamak olduğuna inanıyorlar.
Öyleyse Rusya'dan bağımsız bir birim olarak bahsetmekten ziyade bir Rus-Çin ittifakından bahsediyoruz. Ayrıca Hindistan gibi dev bir ülke başta olmak üzere gelecekteki stratejik ittifaklar sisteminde eğilimlerini tam olarak bilmediğimiz yeni güçlerin ortaya çıktığı bir dünyadan bahsediyoruz. Hindistan, Rusya ve Çin'in gücü, yumuşak değil, esasen sert bir güçtür.
Aslında sert gücü olan devletlerin halkla ilişkileri bağlamı dışında yumuşak gücün analitik bir kavram olarak başarısız olduğu gibi, dünyanın ‘bloklar’ veya İslam dünyası, Hıristiyan dünyası ya da Arap dünyası gibi medeni gruplar, yani bölgemizde yumuşak güç kavramının popüler olduğu gibi yarı eğitimliler arasında popüler olan Samuel Huntington'un medeniyetler çatışması fikrini oluşturan medeni ve kültürel gruplar şeklinde olduğu fikri de başarısız oluyor.
Ukrayna'dan sonra dünya, Hans Morgenthau ve Kenneth Waltz'ın dünyasına ve uluslararası ilişkilerde bir analiz unsuru olarak ‘reelpolitik’ ve devlet dünyasına geri dönüyor. Bu, devletlerin yeteneklerinin ciddi bir şekilde ele alınmasını ve güç göstergelerinin çok dikkatli bir şekilde incelenmesini gerektiriyor. Bütün bunlar için önce ciddi bir teorik okuma yapmak gerekiyor. Bakarsınız bu okuma, bölgemizi siyasi analizin boşluklarını dolduran amatörlerin ve yarı eğitimli insanların dünyasından uzaklaştırır.
Allah’tan birçok kişinin anlamadan hakkında konuşarak başımıza ağrılar soktuğu yumuşak güçten halkla ilişkiler fikri dışında geriye pek bir şey kalmadı. Aynı şey medeniyetler çatışması için de geçerli.