Memun Fendi
TT

Boykot kültürü

ABD’nin kültürel gücü ve kendi kültürünü iyisiyle kötüsüyle yayma kapasitesi göz önüne alındığında, zaman zaman ABD’de, dünyadaki gündeme şekil veren farklı kavramlar ortaya çıkıyor. Bu günlerde ABD sahnesine hakim olan yeni kavramlar arasında, ‘Black Lives Matter’ (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketinden sonra net bir şekilde solcularda görülen ‘cancel culture’ (iptal/boykot/dışlama kültürü) ya da sağcılarda görülen ‘tea party’ (çay partisi) ve ‘political correctness’ (politik doğruculuk) kavramları yer alıyor. Ancak burada esas mesele şu ki, bu tür kavramların Arap okuyucuyla ne ilgisi var? ABD’liler boykot kültürünün öncüleri mi yoksa tâbileri mi? Kültürümüzdeki tekfircilik, dışlamanın tezahürlerinden biri mi, yoksa en aşırı biçimiyle dışlama mı?
Öncelikle cüzzamlılardan uzak durma ya da kaçma politikası İslam mirasımızın bir parçası olduğu gibi, aynı mirasta bir şeyleri uğursuz saymaktan uzak durmak da vardır. Tarafe bin Abd’dan başka şairlere kadar Arap şiirinde uyuz olmuş deveden birçok kez bahsedildiği görülüyor. Uyuz olan devenin uyuz olduğu anlaşılsın ve ondan uzak durulsun diye katranla kaplanırdı. Öyleyse dışlama/iptal kültürünü ilk icat eden ABD’liler değildir. Aşırı bir şekilde uyuz deveden tutun, cüzzamlı birinden kaçmaya ve birilerini tekfir etmeye kadar çeşitli şekillerde bu kültürün öncüleri bizleriz.
Peki şu anda ABD bağlamında boykot kültürü kavramı nedir?
Özetle bu kavram, ırkçılık sorunu veya antisemitizm sorunu gibi konularda -modern boykot kültürü hareketinden önceki bir olay bile olsa- gaf yapan birinin toplumsal ya da farazi olarak ölümü demektir. Örneğin bazı üniversiteler, Martin Heidegger'in Nazizm destekçisi olduğu veya Nazizm'i savunduğu şeklinde yorumlanan ifadeleri olduğu iddiasıyla onun felsefesini öğretmekten uzak duruyor. Halbuki Heidegger'in ortaya attığı felsefi fikirlerin yapısı çok önemlidir. Michel Foucault, Jacques Derrida, Habermas gibi kendisinden sonra gelen filozofları etkilemiştir. Edward Said bile birçok eserinde Heidegger'den etkilenmiştir.
Mesele sol kesimde bazı siyahi ya da Afrikalı aydınların, büyük roman yazarı William Faulkner'ın ve aynı zamanda kölelik fikrini kabul eden Güneyli yazarlardan biri olan Mark Twain'in okutulmasına karşı çıkmasına kadar uzanıyor. Aslında Twain ve Faulkner'ın eserlerini yazıldıkları dönemleri dikkate alarak okuyanlar, bu iki adamın toplumlarından kilometrelerce ve ışık yılı kadar daha ileride olduklarını fark edecektir.
Burada anlatılmak istenen şey şu ki, boykot kültüründe önce tarihsel bağlam dışarıda bırakılır. Böylece kişiyi bir cümle veya bir kitaba bakarak değerlendirip o kişiyi veya eserlerinin ve eylemlerinin tamamını unuturuz. Bazen kişinin yanlışlıkla söylediği bir şey onun bütün benliğini yansıtmaz. Ancak dışlama gerekçesiyle bağlamı ve onunla birlikte kişiyi de ıskalarız. Bu konuda büyük müzisyen Wagner ya da Tolstoy'dan ve onun çara karşı tutumundan, boykot kültürünün akılları karıştıran son simalarına değinmek gibi pek çok örnek gösterilebilir.
Arap bölgemizde merhum akademisyen Nasr Hamid Ebu Zeyd’in başına gelenlere ve onu eşinden ayırmak için Mısır'daki Hisbe’nin (İslâm devletlerinde genel ahlâkı, kamu düzenini korumak ve denetlemekle görevli teşkilât, ç.n) ortaya attığı iddialara kendi gözlerimizle tanık olduk. Daha sonra merhum büyük roman yazarı Nobel ödüllü Necip Mahfuz'a yapılan fiziksel saldırıya şahit olduk. Daha böyle pek çok örnek var.
Peki yukarıdaki açıklamalar ışığında ABD’nin boykot kültürü ile Arap tekfircilik kültürü arasındaki fark ne?
Aralarındaki fark çok büyük. Bir kere toplumun doğası gereği ABD kültüründe, boykot kültürü başka bir düşünce ile karşı karşıya gelen bir düşünce gibi ve en önemlisi toplumda pek çok kişinin ifade özgürlüğünü kısıtlama eğilimine rağmen ifade özgürlüğünü koruyan yasal bir bağlamda kendisine karşı gelen birini bulur. Bu önemli bir nokta. Ancak en önemli nokta, demokratik rejim ve onun çeşitliliği ve farklılıkları barışçıl bir şekilde yönetme yeteneğidir. Zira bu farklılığı yönetmek için birçok aracı vardır. Demokratik rejimlerin dehası, gidişatlarını otomatik olarak düzeltme yetilerinden gelmektedir. Başka bir deyişle bir bilgisayarda demokratik bir yazılım içinde, görevi gidişatı düzeltmek olan bir program bulunur.
Ancak doğuda bizdeki durum, siyasi rejimlerin ve toplumların farklarından dolayı başkadır. Burada sözü daha fazla uzatmamamız gerek. Zira okur da benim gibi toplumlarımızın kültür ve siyaset açısından yozlaştığını biliyor. Bu durum, siyasi rejim, adalet fikrinden taraf olmaya ve toplumda aydınlanma ve çeşitlilik için uyuz deve hikayesinden uzaklaşmaya karar vermedikçe, dışlama mekanizmalarından biri olarak tekfircilikten vazgeçmeyi zorlaştırıyor. Batısıyla doğusuyla farklı derecelerde boykot kültürü bir felakettir.
Tüm bu anlattıklarımızda önemli olan şey şu ki, boykot etmek yani tekfir etmek istediğimiz bir kişiden bahsedecek olursak, onun bütün işlerine bakmalı ve intikam zihniyetine dayalı ilkel güdülerle orada burada sırf onu dışlamak için hatasını kollamamalıyız.