Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Rumeyhi ile birlikte, paralel söylemler

Muhammed Rumeyhi, “Sahvacılar: Kandırma bağımlılığı ve inanma saflığı” başlıklı makaleme yorum olarak dün bu gazetede yayınlanan “Vadide bir yankı olmamak için” başlıklı bir makale yazmış.  Rumeyhi, bu tür zorlu konularda perspektif, farkındalık ve uzmanlığa sahip olanlar tarafından daha derin ve ayrıntılı tartışmalara kapı aralayan önemli fikirlerle tartışmayı zenginleştirmiş. Rumeyhi’nin makalesi tartışılmayı ve yorumlanmayı hak ediyor.
Siyasal İslam akımlarının, gruplarının, örgütlerinin ve söylemlerinin toplumlar, devletler, zihinler ve dünya üzerindeki etkisinin derinliği nedeniyle, hızla ve sebepsizce sona erdiklerini deklare etmek, bilgi ve deneyim eksikliği ile birlikte sabır, inceleme ve öngörüden yoksun utanç verici bir acelenin göstergesi. Bu sona erdikleri iddiasını iki taraf pazarlıyor. İlk taraf, onlara karşı mücadelenin şiddetini azaltmak, yandaşlarının, sembollerinin ve kadrolarının yükünü hafifletmek amacıyla bu grupların kendileridir. İkincisi, bu gruplar tarafından aldatılan veya yandaşları arasında ünlenmek isteyen bir kısım aydınlardır.
Bu grupların ve sembollerinin her zaman her aşama için bir söylemi, her durum için bir doktrini, verilere göre değişen ve dalgalanmalarıyla birlikte dalgalanan bir inancı var. Bunun örnekleri çok ve bu,  “Paralel söylemler”, yani birbirine paralel, birikimsiz, kesişimsiz ve bazen çelişkili olan söylemler şeklinde adlandırılabilir. Hızlıca birkaç örnek verelim; sözgelimi, bu gruplar için iki paralel söylem bulunur. İlki devrimcidir, devrimler, darbeler, bombalamalar, suikastlar, cihat ve tekfir kavramları üretir. Diğeri muhafızdır, geçmişi korur, çünkü akide ve erdem gibi geçmiş de başlı başına korunması gereken bir başarı ve kutsaldır. Bu iki söylem başlığı altında onlarca kitap, yayın, ders, seminer, makale, fetva ve internet sitesi bulunur. Yakın zamanlarda da bazı sosyal medya araçları sistematik bir şekilde kullanılır oldu.
Bir başka örnek, Mekke ve Medine dönemlere atıfla Mekki İslam ile Medeni İslam’dan bahseden iki paralel söylem.  Bu söylemler "Mekki" ve "Medeni" İslam’ı, tefsir, hadis ve fıkıh gibi miras alınan ilim kitaplarında bilinen iki tarihi aşama olarak varsaymaz, aksine, her birinin birbirinden tamamen farklı önceliklere sahip bir siyasi söylemi temsil ettiğini düşünür. Bu ayrımın kaynağında, her ülke, devlet ve toplumda bu grupların ve kollarının iktidara ulaşma ihtiyacı yatar. İktidara ulaşma yolunda kimi zaman Mekki söylemi, kimi zaman da Medeni söylemi tercih ederler. Bu iki paralel söylem arasında gidip gelme ve bir ona bir buna yönelmenin temelinde, grubun dini, siyasi, sosyal ve ekonomik olarak güç kazanma çıkarları vardır.
Bazı gruplar doğrudan siyasi olmayabilirler, ancak aşırılıkçılıkla karakterize örgütlü bir güç oluştururlar. Örneğin, doğrudan politize edilmemiş bazı Selefi gruplar,  güçlü bir katılımla karakterize edilen tebliğ grubu veya kolayca nüfuz etme, etkileme ile karakterize edilen bazı Sufi tarikatları gibi. Genel olarak, burada iki tür aşırılık, devlet karşıtı ve devlet yanlısı aşırılıkçılık arasında ayrım yapılmalı. Ama aslında iki aşırılık arasındaki farklar da derin değil, bilakis bazı meselelerde -ki bunlar kolay küçük meselelerdir-  haklarındaki içtihat değiştiğinde ikisinin bir cephe oluşturacak şekilde uzlaşabilmesi mümkün. Bazı aşamalarda bazı ülkeler açısından bu farklılıklara odaklanmak ve kullanmak, sıcak çatışma anlarında taktiksel olarak faydalı olsa da, uzun vadede stratejik olarak zarar vericidir. Geçmişten çok uzak yeni hedeflere, farklı tarihsel aşamalara, modern siyasi ve sosyal önceliklere hizmet etmesi için onlara benzemeyen koşullarda ortaya konulmuş eski fikirler bugüne taşındığında toplumların ve ülkelerin kayıpları ne kadar büyük olur.
Örnekler bu bağlamda önemlidir ve yolu aydınlatır, ciddi diyalog ve verimli tartışmaların kapılarını açar. Mesela devleti, güvenlik veya dini kurumlarını, radikaller için aykırı akımları ve genel olarak toplumları “tekfir etme” fikrini ele alalım. Kendisini benimseyen örgüte, hedef toplum ve kültürüne, devletin doğası ve gücüne, bu tür grupların devlete nüfuz etme derecesine göre, teorileştirme, ifade etme, propaganda ve seferber etme yöntemleri farklılık gösterse de, tekfir fikri temelinde birdir. Bunlar, Müslüman Kardeşler üyesi radikal Seyyid Kutub’a atfen Kutub kaynaklı “Hakimiyet” ve “Cahiliyye” gibi kavramlar aracılığıyla gerçekleşir. Selefi kaynaklı “şeriat” ve “sadakat ve saflık” kavramları yoluyla pazarlanır. Ama kavramların kaynağı ne olursa olsun sonuç aynıdır, çünkü radikaller tek bir millettir.
Muhammed Rumeyhi makalesinde; “ Utaybi’nin tüm yazdıkları gerçek ve toplumlarımızda tartışılması önemli, ancak bu sorunun çözümü, ilgililer tarafından çokça yazılıp açıklansa da henüz uygulanmadı” diye yazmaktadır. Bu genel olarak doğru, bu grupları, söylemlerini, organizasyonlarını, fikirlerini ve kavramlarını anlamak için uzmanlaşmış çalışma merkezleri gerekiyor. Bilgili ve birikimli, doğru algıyı ve doğru tanımı çizen, bu büyüklükte ve etkide bir olgu ile mücadelede bu tarihsel tıkanıklıktan kurtulmak için uygulamalı programların yanı sıra pratik çözümler belirlemenin taşlarını döşeyen seçkin araştırmacılara ihtiyaç var.
Rumeyhi’nin “eğitim”, “medya” ve “sosyal medya”nın bu gruplara ve söylemlere yardımcı olma, onları tanıtma, fikir ve kavramlarına zemin hazırlamadaki sorumluluğu hakkında söyledikleri çok önemli. Bunun nedeni, esasında bilgisizlik, "izlenme" ve "reklam", bir devletin ve toplumun değil, bir tüccarın önceliklerine ve çıkarlarına uyan her şeyin peşinde koşmaktır.
Rumeyhi; “Siyasi Eylemci İslam” projesi başarısız oldu ve geriye çok sayıda eylemci İslam mensubunun davet için kullandıkları ve nüfuz etmekte direttikleri kültür projesi kaldı”. Bu, bahsi geçen grupların kendileri ve takipçileri için buldukları en büyük çıkışlardan biridir. Bu bağlamda, ulusal mutabakatla desteklenen önemli başlıklara sahip büyük projelerde yer alırlar. Yetkili ve lider olarak dahil olurlar ve bu projeleri gruplarına ve fikirlerine zarar vermekten alıkoyarlar. Böylece projeler, grubun vizyonunu bozmayan, düşünce ve kavramlarını yok etmeyen modern başlıklara yönelirler. Bu gruplar, gelişme ve kalkınmadan bahsederler ve “medya iletişim araçlarını” kullanırlar, bu araçlarda “etkileyici” olurlar ve “podcast'lere” yatırım yaparlar. Bu grupların trenleri, düşünsel başlıklar, medya ve sosyal medyadan oluşan yeni raylar üzerinde ilerler. Yeni organizasyon ağları, ortaya çıkan koşullarla birlikte var olacak şekilde inşa edilir.
İnşa edilen ve biriktirilen bilgi, kökleşecek ve tecrübeye dönüşecek deneyim, tüm bunları yaymakla, istikrarlı ve sabit bir bilince dönüştürmekle, her düzeyde yaymakla, etkisini derinleştirme ve çıktılarını teşvik etmekle ilgilenen düşünce ve kültür kurumları olmadan, bu gruplara karşı uzun savaş daha uzayacak.
Son söz; Rumeyhi’nin makalesi, kendisine layık tartışma ve önerilere, geleceğe yönelik uzun yolun işaretlerini çizen, yeni neslin cesareti ve beklentileri boyutunda olacak vizyonlara, projelere ve çözümlere konu olmayı hak eden birçok düşünsel, kültürel, sosyal ve politik boyutu gündeme getiriyor.