Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Avustralya'yı sevindiren Sudanlı

Sudanlı Awer Mabil, Kenya’daki Kakuma mülteci kampında dünyaya gözlerini açmıştı. Sudan İç Savaşı’ndan kaçan ailesinin Avustralya'ya iltica başvurusu 2006 yılında onaylanmıştı.
26 yaşını dolduran Awer Mabil, Peru’ya karşı maçtaki penaltı vuruşunun ardından Avustralya milli takımını 2022 Dünya Kupası'na taşıdı. Maçı izleyenler, Mabil’in coşkulu kutlaması ile yalnızca Avustralyalı kaleci Andrew Redmayne’ninkinin yarışabileceğini anlamıştır.
16 yıl önce ailesiyle birlikte Avustralya'ya sığınan bu genç bugün Avustralya’nın parlayan yıldız oyuncusu haline geldi. Türkiye Süper Lig ekiplerinden Kasımpaşa'nın Danimarka liginden FC Midtjylland'dan kiraladığı Mabil’in önümüzdeki sezon İspanya liginde oynaması bekleniyor.
Mabil Avustralya’nın zaferi ardından verdiği demeçte, “Gol atacağımı biliyordum. Ailem adına Avustralya'ya teşekkür etmenin tek yolu buydu. Ben bir mülteci kampında doğdum. Ailem savaş yüzünden Sudan'dan kaçtı. Küçük bir kulübede doğdum. Buradaki otel odam ailemle birlikte mülteci kampında yaşadığımız o kulübeden kesinlikle daha büyük. Avustralya'nın bizi kabul ederek yerleştirmesi bana, kardeşlerime ve tüm aileme bir yaşam şansı verdi. Bu yaşam şansı ve aileme izin verdikleri bu fırsat için teşekkür etmekle kastettiğim bu” açıklamalarında bulundu.
Bu Afrikalı atletik gencin hikayesi aslında mülteci meselesinin bir diğer yüzünü yansıtıyor. Bu çok yönlü bir sorun, o nedenle tek bir resme indirgemek doğru değil.
Mabil’in yıldızı parlayadursun, İngiltere ise mültecileri Afrika'daki (burada Mabil’in doğduğu gibi mülteci kampları olabilir) Ruanda'ya sınır dışı etme yönünde yüksek yargı dokunulmazlığı ile korunan yeni yasanın yolunda ilerliyor.
Mülteci sorunu bugün dünya çapındaki ulusal güvenlik ve ulusal kimlik meselelerinden biri, ancak tüm bunların öncesinde güvenlik ve ekonomik açısından da bir sorun sayılıyor.
Öte yandan mültecilerin spor, sanat, bilim, siyaset gibi alanlarda sığındıkları ülkelerin adına kaydettikleri başarı hikayeleri peşi sıra geliyor.
Şuan bazı Arap ülkelerinde ve diğer ülkelerde olduğu gibi meseleyi mülteci veya göçmenlerin ülkeye kabulü ve vatandaşlığa alınmaları hususlarına indirgemek, hukuki, siyasi ve ahlaki açıdan karmaşık bir hatadır.
Elbette ki hiçbir ülke hesap sormaksızın veya gözetim sağlamaksızın kapılarını diğerlerine açamaz. Zirâ bunların yokluğu maddi ve manevi zararları beraberinde getirebilir. Ancak bu kapıların iyice kilitlenmiş bir şekilde kapalı olması, büyümeye ve yenilenmeye ket vurur.
Ne şu ne de bu, ancak orta halli bir siyaset gerek. Kamusal kimliğin bileşenlerini ve insanların çıkarlarını muhafaza edecek, ancak diğer insan gruplarını ülkeye almaktan ve entegre etmekten çekinmeyecek bir siyaset. Ülkelerin insani nedenlerin yanı sıra bu insanların özel yeteneklerinden yararlanmayı da düşünmeleri gerek. En nihayetinde renk zenginliği, hayat güzelliğini de beraberinde getirir.