İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Mukteda Sadr ve İran’ın yeşil ışığı

Iraklı Şii lider Mukteda Sadr, sanki Irak'ta bin yıllık, köklü, oturmuş bir demokrasi hakimmiş gibi davranıyor.
Bilindiği üzere sağlıklı demokrasilerde en fazla oyu alanlar yönetme hakkını kazanır, seçimleri kaybedenler ise muhalefet saflarında yer alır.
Oysa Sadr uzun yıllar ülkenin nasıl yönetildiğini yakından bilmektedir ve yönetimin doğal ortaklarındandır.
Siyasi olarak değerlendirdiğimizde Sadr’ın karar verme süreçlerinde etkili olduğunu biliyoruz. Ailesinin Baas rejimi ile bugüne kadarki uzun mücadelesinden ötürü ayrıcalıklı bir konumu bulunuyor, ailesinin dini otorite içindeki yeri de bu konumunu pekiştiriyor.
Yani kendisi, ülkede iktidara ulaşma yollarına en vakıf şahsiyetlerden biridir.
Ayrıca yönetimin meşru yollarla elde edilmesine engel teşkil edenlerin, siyasi ve fiziksel tehditleri ve farklı engelleme araçları hakkında da bilgi sahibidir. 
Dolayısıyla Mukteda Sadr'ın sloganları, Irak için son derece yabancı sayılan şeylerdir diyebiliriz.
Yozlaşmış siyasilerle mücadeleden, vatan için fedakarlıktan ve Irak’ın tabi olma aşamasına yeniden dönmemesi gerektiğinden dem vuruyor, geçmişte kime ‘tabi olunduğunu’ ise açıkça dillendirmiyor.
Sadr bu bağlamda siyasi süreçten çekildiğini duyurdu ve kendisine bağlı 73 milletvekilinin istifasını talep etti.
Sadr'ın bu kararını şöyle yorumlayabiliriz, görünen o ki adam seçimlerde çoğunluğu elde etmenin iktidarı getirmediğine ikna olmuş durumdadır. Oysa demokrasilerde, siyasiler arasındaki rekabeti sonlandıran ve yönetimi belirleyen şey halkın tercihi olmalıdır.  
Mukteda Sadr, ekim ayındaki parlamento seçimlerini yansıtacak bir şekilde hükümetin başına kendi adamını yerleştirmek için hemen her yolu denedi.
Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki güçlü Sünni blok ve Irak'taki Kürt siyasetinin önemli bir bölümünü temsil eden Kürdistan Demokrat Partisi'ni içeren bir Kürt bloğunun yer aldığı Vatanı Kurtarma adlı bir koalisyon kurdu. Bu koalisyon, yaklaşık 155 milletvekilinden oluşmaktaydı, yani 329 milletvekilinden oluşan Irak Meclisi’nde önemli bir tabanı temsil etmekteydi.  
Ancak bununla birlikte, bahsi geçen koalisyon, yönetimi devralabilmesi için, temel bir dayanağa, Tahran’ın desteğine ya da yeşil ışık yakmasına gereksinim duymaktaydı. Her ne kadar Mukteda Sadr Şii olsa ve babasının da geçmişte İran’daki dini otoritelerle yakın ilişkileri bulunsa ve kendisi de sıklıkla ziyaret ettiği İran’da eğitiminin bir kısmını almış olsa da bunlar yeterli olmadı.
Çünkü İran’ın mevcut lideri Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları’nın Irak’taki bir dizi Şii politikacıyla daha yakın ilişkileri vardı. Nuri el-Maliki, Haydar el-Abadi, Hadi el-Amiri ve Kays el-Hazali'nin aralarında yer aldığı bu politikacılar geçmişte İran’la iyi ilişkiler yürütmeye özen göstermiş ve İran’ın çıkarlarını korumuştu.
Sadr’ın karşısında yer alan Şii oluşumlar son parlamento seçimlerinde Koordinasyon Çerçevesi çatısı altında 80 milletvekili çıkarmayı başarabildi.
Yani Koordinasyon Çerçevesi bu milletvekilleri ile yönetime gelemiyordu ancak Kürdistan Yurtseverler Birliği gibi kendisiyle müttefik güçlerle birlikte, ‘üçte bir engeli’ olarak bilinen sayıya ulaşarak, hükümetin kurulmasını ve cumhurbaşkanının seçilmesini engelleyebildi. ‘Üçte bir engeli’ esasen Lübnan’dan ithal edilmiş bir kavramdır, Lübnan’da Güney Beyrut’taki dini otoritesinin onayı olmadan hükümet tarafından alınacak kararlar, benzer bir ‘üçte birin’ engellemesiyle sonuçsuz kalabiliyordu. Irak’ta bahsi geçen ‘üçte bir engeli’ kurumları adeta felce uğrattı.
Milletvekilleri, Berhem Salih’in yerine yeni bir cumhurbaşkanı seçemedikleri gibi tüm girişimlere rağmen hükümet de oluşturulamadı. Şimdilerde Musata el-Kazımi ‘gündelik işleri yürüten’ bir hükümete başkanlık etmeye devam ediyor.  
İran, Mukteda Sadr ile yozlaşmış olmakla itham ettiği diğer Şii gruplar arasındaki anlaşmazlığın çözülmesi için ciddi çabalar sarfetti. En son Kudüs Gücü komutanı İsmail Kaani, Sadr’ı diğer Şii partilerle bir ‘koalisyon hükümeti’ içinde yer alması için ikna etmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Bunun üzerine İran’daki medya kuruluşları, Sadr aleyhinde bir kampanya başlatarak, Sadr’ın Şiilerin birliğine karşı olduğunu ve Meclis’ten çekilerek Koordinasyon Çerçevesi’ni siyaset sahnesinden silmeyi hedeflediğini dillendirdi. İran gazetelerinden biri, Sadr için, ‘ne yapacağı öngörülemeyen adam’ diye manşet attı.  
Iraktaki muhalif Şiiler, iktidar savaşını kazanamadıkları için yeni bir hamleyle, muhalefetin ve çoğunluğu kazananların, yani birbiriyle çatışan çeşitli güçleri içeren bir koalisyon hükümetinin kurulmasını talep etmektedir. Çoğunluğun karşısında azınlığın yönetime ortak olması, bu güçlerin yürütme organını işlevsiz bir hale getirmesi ve devlet kurumlarını felce uğratması anlamına geliyor. Böylelikle, beğenmedikleri ya da çıkarlarına ters düşen kararları engelleyebileceklerini düşünüyorlar. Bu tekliflerini ise farklı görüşlere saygılı ve açık bir yaklaşıma sahip olduklarını öne sürerek gerekçelendiriyorlar.  
Mukteda Sadr'ın Irak'taki siyaset sahnesindeki çelişkili yaklaşımlarından bağımsız olarak, bu son hamlesinin enteresan olduğunu kabul etmek gerekir. Sadr daha önce ‘Mehdi Ordusu’ oluşturarak güvenlik güçleriyle çatışmıştı. Sadr’ın kendisine bağlı milletvekillerini meclisten çekmesi, siyaset sahnesini altüst edecek mahiyette bir adımdır. Bu adım kaygı verici ihtimallere kapı aralıyor.
Son seçimlerde ikinci gelen milletvekili adaylarının meclise seçilmesi, hepsi silahlı olan Şii güçler arasında yeniden çatışmaların alevlenmesine neden olabilir.
Ayrıca Mukteda Sadr’ın kendisi siyasetten çekilmişken hasımlarının iktidarı ele geçirmesini, yani Şii çoğunluğun görüşlerinin yok sayılmasını eli kolu bağlı bir şekilde sessiz kalarak seyredeceğini öngörmek de gerçekçi olmayacaktır