Maha Muhammed Şerif
TT

İran’daki gizli savaş

Dünya bu aşamaya eşlik eden karmaşık ve çetrefilli siyasetin muğlaklığını ve tezatlığını deklare eden biçimlerden oluşuyor gibi görünüyor. Siyasette gelişigüzel olsa da bazı ilkelere bağlı kalmanın yanı sıra en iyisinin seçilmesi gerekir. Aksi takdirde varlığı devam edebilecek bir siyasi sistem yoktur. İran ve Kuzey Kore'nin nükleer dosyalarına ilişkin haberler gazetelerin ve uluslararası medyanın manşetlerini işgal ettiğinden bu yana, söz konusu dosyalar dünya barışını tehdit edecek şekilde askıda kaldı. Yakın bir tarihte, 1993'te İsrail ve Kuzey Kore, İsrail'in kendisini tanıması karşılığında Kuzey Kore'nin Ortadoğu'ya herhangi bir füze veya askeri teknoloji ihracını durduracağı bir anlaşmayı imzalama yolunda ilerlemişlerdi. Ancak ABD Başkanı Bill Clinton’ın müdahalesiyle anlaşma ölü doğdu.
Böyle bir hareketin içeriği, İsrail ve sponsoru ABD’nin Ortadoğu bölgesinde kademeli olarak istediklerini hayata geçirmesini sağladı. Buna eşlik eden belirgin siyasi gelişmeler, bölgenin denklemlerini farklı bir ölçekte yeniden çizdi. Bu bağlamda İran, yakın zamanda iki İranlı bilim insanının zehirlenerek öldürülmesinden İsrail'in sorumlu olmasını ihtimal dahilinde görüyor. Bu yönde açıklamaları da oldu: “İran'ın şüphelerinin doğru olduğu kanıtlanırsa bu, İsrail'in İran içinde yürüttüğü ve (İsrail’in dediğine göre) Tahran'ın nükleer silah edinmeye yaklaşmasıyla sıklığı artan gizli savaşta önemli bir gelişmedir.”
Özellikle de Avrupalı ​​arabulucuların Tahran ve Washington arasındaki diyalogda dolaylı mesajların iletilmesinde oynadıkları rol, Washington ve Avrupalıların oyunun kurallarına bağlı olmaya geri dönme ve anlaşmayı ek şartsız yeniden canlandırma konusunda İran’dan istedikleri tavizleri koparmaktan ümidi kesmeleri ve Tahran’a güvenlerini yitirmeleriyle birlikte müzakerelerin çıkmaza girmesinden sonra...
Tahran tam olarak bu konumu reddediyor ve İsraillileri, özellikle de Türkiye'deki İsrailli turistleri tehdit eden şifreli mesajlar göndermeyi sürdürüyor. Öyle ki İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İran'a sert bir uyarı göndererek başta İstanbul olmak üzere Türkiye'deki vatandaşlarını hedef alırsa bunun bedelini ağır ödeyeceğini söyledi. Bennett’ın tehditlerinin hedefinde büyük olasılıkla İran Devrim Muhafızları'nın "el-Aksa Tugayı" mensupları vardı. Bunların arasında Tel Aviv'in yurt dışındaki vatandaşlarını ve çıkarlarını hedef alan operasyonlardan sorumlu gördüğü Devrim Muhafızları’ndan bir general de bulunuyor.
Bütün bunlar, Tahran'ın nükleer programıyla ilgili iki ülke arasındaki "söz düellosundan" sonra yaşandı. İsrail Başbakanı nükleer program hakkında, BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Yönetim Kurulu'nun İran'a nükleer programıyla ilgili açık bir uyarıda bulunmasını beklediğini söylemiş, İran'daki nokta operasyonlarda İsrail'in rolüne atıfta bulunmuştu. Nitekim 26 Mayıs'ta, Tahran'ın doğusundaki Parçin askeri bölgesinde İran Savunma Bakanlığı'na bağlı bir askeri kompleks içindeki bir araştırma tesisine SİHA’lar (silahlı insansız hava araçları) ile bir saldırı düzenlendi. Bu saldırı sonucunda Suriye'deki İran hedeflerini belirleyen ABD ordusunun yardımıyla araştırma tesisinin bir kısmının tahrip edilmesine ek olarak bir askeri personel de öldü.
Yukarıdakilere ek olarak; İran’ın bu gizli savaş sırasında meydana geldiğini söylediği gizemli olaylar da var. Keza planlanmış ölümlerle ilgili şüpheler de... İsrail istihbarat servisi (Mossad) daha önce bu yöntemi 2007 yılında önde gelen İranlı nükleer fizikçi Ardeşir Hüseyinpur suikastında kullanmış olsa da nadir sayılabilecek son iki zehirleme olayı da bunlar arasında yer alıyor. Tel Aviv Hüseyinpur suikastının sorumluluğunu üstlenmedi. Ancak ABD istihbarat servisleri, Hüseyinpur'un İsrail tarafından hedef alınanlar listesinde olduğunu doğruladı.
Bu nokta bizi konunun derinliğine ve bu çatışmanın kapsam, boyut, emeller ve kaynaklar açısından yüksek maliyetlerine götürüyor. Bu nedenle Arap ülkelerine ve halklarına karşı her türlü öldürme ve terör eylemlerinde bulunan İsrail ve İran arasındaki gizli çatışma aleni bir çatışma aşamasına yaklaşmayı sürdürecek. Bu sahnenin arka planında sebepler çok ve her bir taraf diğerini hedef almaktan korkuyor. Özellikle İsrail'in amacı ve gayesi, İran'ın projelerini ve dünya barışına yönelik tehdidi zayıflatmak. Nükleer anlaşmanın destekçileri bile ihtiyatlı ve teyakkuzda. İsrail, İran’ın gizli olarak geliştirdiği nükleer programını durdurmaya yönelik tehditler seline ek olarak halen Washington'dan İran'ın petrokimya ihracatını sınırlamak için yaptırım silahının uygulanmasını talep ediyor. Ancak bölgedeki çatışmayı sona erdirmeye ve nükleer projeyi durdurmaya çalışmak konusunda siyasi çözümler bulmak söz konusu değilse, bu konuya nasıl bakmalıyız? Uluslararası ilişkilerde kaygının karıştığı birçok boşluk var. Bu durumda şu soruları sormalıyız: Savaş saati mi yaklaştı? ABD bunun üzerinde mi çalışıyor?