Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Veliaht Prens’in diplomasisi: Bölgesel dönüşümler ve diyaloglar

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın turu, değişken bölgesel ve uluslararası koşullar altında gerçekleşiyor.
Uluslararası düzeyde, şu anda dünyayı ikiye bölen bir savaş var. Rusya-Ukrayna krizi, büyük değişimlerle ilgili birçok siyasi fikri gün yüzüne çıkardı.
Eski ittifakların kırılması veya hayati ilişkilerde araya soğukluk girmesi de dahil olmak üzere birçok düzeyde büyük değişimler yaşanacak.
Kriz, Batı değerlerine ilişkin algıları değiştirecek. Bir süre önce, gıda ve enerji politikalarını değiştirmeye ve ittifakın temelleri ve savaş ve çatışma fikirleriyle ilgili Avrupa ve ABD kavramlarını birbirinden ayırmaya başladı.
Ruslara karşı Fransız söylemi, ABD’lilerinkine nazaran daha pragmatik. Dolayısıyla kriz, güç dengesindeki değişimi hızlandırmayı ve dünyadaki çok sayıda ülkenin politikasındaki öncelikleri yeniden sıralamasını sağladı.
Bu ülkeler arasında Suudi Arabistan da bulunuyor. Krallık ABD ile, ilişkinin dayandırıldığı sağlam temeli koruyacak eşitliği ve rekabeti esas alan bağlar kurmak istiyor. ABD yönetiminin anlamadığı şey şu ki, Suudi Arabistan güçlüdür ve enerji sorunu da dahil olmak üzere egemen meselelerle şantaj yapılmasına, dikte edilmesine veya oynanmasına razı değil.
Veliaht Prens’in Mısır ve Ürdün ziyareti, ılımlılık eksenini yeniden canlandırma ve Arap rolünü düzenleme gücüne sahip. Hele de İsrail gibi önemli bölgesel oyuncular işin içine girmişken. Popüler Arap söylemi İsrail ile anlaşmaya daha sıcak bakıyor ve onunla çalışmaya teşvik ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in İsrail ile cesurca normalleşme adımları atması, ılımlı Arap ve bölgesel eylem alanını daha güçlü ve daha geniş hale getirecek.
Filistinlilerin İsraillilerle sorununa ilişkin eski Arap söyleminde bir aşınma söz konusu.
İsrail bir gerçeklik veya Prens Muhammed bin Selman'ın dediği gibi ‘potansiyel bir müttefik’tir.
Yeni ittifaklar kurmak, tarihi tartışmalara batmış ideolojik sorunlardan kaynaklanan krizleri azaltabilir. Milenyumun ilk 10 yılında ılımlılık ekseninin etkisini pekiştiren ortak Arap tutumunda Mısır ve Ürdün’ün esas bir yeri vardır.
Bu ortak tutum, İran güçlerinin ve devrimci milislerin ezilmesine, Lübnan'daki ılımlı hareketin 2009'da büyük bir zafer kazanmasına katkıda bulundu.
Böylelikle Hizbullah’ın Müslümanlar üzerindeki nüfuzu azaldı ve Temmuz 2006 savaşında İsrail ile girdiği çatışmadan sonra radikal İslamcılardan aldığı desteğin ardından söyleminin tamamen Şii iç kesimlere yönelerek daralmasına katkıda bulundu.
Suudi Arabistan İran'ı dizginlemek ve bölgedeki etkisini azaltmak istiyor. Böylece Suudi Arabistan ve Mısır, Ürdün ve Türkiye ortaklığı, bölgedeki çalışmaları düzeltip bunları nefret söylemi ve şiddetle mücadelede Krallık ve BAE tarafından oluşturulan değerler gibi ılımlı değerlere doğru yöneltmeye yardımcı olan vesileler arasında yer alıyor. Bölgede İran ile bir diyalog söz konusu.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, İsviçre'nin ev sahipliğinde düzenlenen ‘Davos 2022’ zirvesi olarak da bilinen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yıllık toplantısında yaptığı açıklamada “İran, gelecekte iş birliği yapılması için güven inşa etmeli. Tahran ile görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydediliyor, ancak yeteri kadar değil. Elimizi İran'a uzatıyoruz. Şayet bölgedeki gerilimi azaltmak isterse İran'la tartışılabilecek bazı meseleler var” ifadelerini kullanmıştı. Bu, Prens Muhammed bin Selman'ın bir yıldan fazla bir süre önce İran ve çaresiz İran halkı hakkında yaptığı konuşmada açıkladığı Suudi politikasıyla tutarlı bir açıklama. Geçtiğimiz onlarca yıl içerisinde Suudi Arabistan bir dizi girişimde bulundu ve Körfez ülkeleri de aynısını yaptı.
İran ile başlatılan meşhur girişimi hatırlıyoruz. Bender bin Sultan ve Suud el-Faysal’ın sorumlu olduğu bu atılım, bölgedeki tansiyonun düşürülmesine ve uzun yıllar iki ülke arasındaki gerilimin azaltılmasına katkıda bulunmuştu.
Prof. Dr. Osman el-Umeyr verdiği bir röportajda Suudi Arabistan'ın artık İran'ın tüm yayılmacı dosyalarını yönetmeyen İran yönetimi ile diyaloğa girmekten ziyade tüm felaket krizlerini yöneten, Hizbullah'a yardım eden, Husilere destek veren ve bölgedeki masum insanları katleden Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) durumunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Peki iki taraf arasındaki diyaloğun karşılaşabileceği zorluklar ve engeller neler?
En büyük engel, İran'ın modern ve kalkınmacı bir vizyona sahip gerçek bir devlet kuramıyor oluşu. Körfez ülkeleri ile İran arasındaki çalışmaları zora sokan bu. Mitler, efsaneler ve yalanlar üzerine siyaset inşa etmenin ötesine geçilmesi gerekiyor. Politika, dini değil tamamen dünyevi olmalı ve hurafelere ya da tarihi efsanelere dayanmamalı. Dolayısıyla taşıdıkları bomba yüklü beyinler yüzünden İranlıları anlamanın zorluğundan bahsederken Prens Muhammed bin Selman'ın sorduğu soru netti. İran ile ciddi bir diyalog, ancak Tahran’ın Suudi Arabistan ve BAE'nin ileriye dönük vizyonları öncülüğünde bölgede kalkınma ve modernizasyon projelerine girmesiyle inşa edilebilir. Füzelerin gücüne değil, kalkınmanın gücüne yatırım yapılması lazım.
En büyük sorun, İran'la yapılacak diyaloğun bir miktar ilerleme sağlasa bile çatışmayı sona erdirmeyecek olmasıdır. Çünkü İranlılar, siyasi partilerin ve devrimci hareketlerin bölgeyi kızıştırmak ve modernite projelerini dağıtmak için dahil oldukları büyük bir proje yürütüyor ve bu projelerini terk etmeleri zor görünüyor. İran’ın Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve diğer ülkelerde neler yaptığına bir bakın. Dolayısıyla krizi bitirecek şey olarak İran rejimiyle yapılacak diyaloğa bel bağlamak yanlış. Hatta bu aceleci ve pervasız bir yaklaşım olur. Ancak, iki ülkenin dışişleri bakanları arasında planlı bir görüşmeden söz edilmesinin de gösterdiği gibi, bazı olumlu adımlar iyi sonuçlar doğurabilir.
İran'la diyalog, Suudi Arabistan’ın kritik siyasi eyleminin kapsamında yer alıyor. Krizin yönetilmesi uzun sürecek. Sorun şu ki, İran'ın sunabileceği garantiler nihai olmayacak çünkü İran topraklarında, iktidar ve koruyucuları ile DMO ve kolları olmak üzere iki devlet var. Ancak insanların hayatlarını kurtarmak ve İran'ın bölgede çıkardığı yangınları hafifletmek için biraz iyimserliğin bir sakıncası yok.
Özetle Veliaht Prens'in turu, bölgedeki krizleri sona erdirme ve arzu edilen kalkınma yolculuğuna zemin hazırlama arzusu eşliğinde, değişken bir atmosfer içinde geliyor.
Ilımlılık/İtidal eksenini güçlendirmek İran'ın etkisini azaltacaktır. Şu anda İran, Suudi Arabistan ile diyaloğa yöneliyor. Dolayısıyla ılımlı eksenin etkisi, İran’ın kollarını bağlıyor ve onu ektiği ve tesis ettiği gerilimi hafifletmeye zorluyor.