Husam İytani
TT

Mezhep savaşlarından sonra Arap ikilikleri

Musul'un düşüşü ve DEAŞ’ın Suriye'deki başkenti Rakka'yı kaybettikten sonra Irak'ta hezimete uğraması, şiddete başvurarak alternatif otoriteler kurma girişimleri döneminin sonu oldu. Şiddet yoluyla ve hükümet sistemi haricinde iktidar olma veya paralel devletler kurma girişimleri, Irak ve Suriye’de başarısız olsa da Libya'da başarılı oldu. Bu, silahlı muhalefet ile Albay Muammer Kaddafi'nin bağlıları arasındaki çatışmayı çözen Batı müdahalesi sayesinde gerçekleşti.
Bunu takip eden dönemde Sudan, Lübnan, Cezayir ve Irak'ta tanık olunan Arap devrimlerinin ikinci dalgası, bu ülkelerdeki siyasi sistemde gerçek bir dönüşüm yapmayı başaramadı. Cezayir ve Sudan, 2019'daki kitlesel gösterilerden önceki duruma benzer şekilde yollarına devam ettiler. Lübnan'daki yönetici elit, dünyanın on yıllardır gördüğü en kötü ekonomik ve siyasi krizlerden birinin gölgesi altında Ekim Ayaklanması’na öncülük etti. Ayrıca Irak'taki Ekim gösterileri güç dengesini değiştirmeyi ve 2003'ten beri ülkeyi yöneten partileri gerek konumlarından gerekse de petrol kaynakları üzerindeki kontrollerinden uzaklaştırmayı başaramadı. Yozlaşmış partiler, gösterileri kana buladılar ve muhalif eylemcileri tasfiye için bir suikast kampanyası başlattılar.
Bu ülkelerde hükümetin yapısını değiştirme amaçlı düzenlenen devrim ve silahlı darbe, mezhep savaşları uçurumuna yuvarlandı. Bugün DEAŞ’ın ‘hilafet devleti’nden geriye Irak Vadisi'ndeki çukurlar ve Suriye'nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından yönetilen hapishanelerdeki bazı hücreler kaldı. Daha önce Esed rejiminin devrilmesi için inkübatör olarak görülenlere gelince, bunların çoğu ya ortadan kayboldu ya da Türkiye'ye veya Heyet Tahrir eş-Şam'a (Nusra/el-Kaide) bağlı milislerin kontrolüne girdi.
Rejimleri devirip yerine geçmeye çalışan şiddet birdenbire ortaya çıkmadı. Aslında bu, otorite tarafından benimsenen çeşitli şekillerdeki şiddetin yansımasıydı. Bu sözün apaçıklığına rağmen Irak ve Suriye'deki Baas’ın rejimlerini zulüm ve vahşet üzerine kurmadaki başarısının nedenini açıklamaktadır. Baas’ın bu acımasızlığı yalnızca rakiplerine karşı değil, bilakis hem Suriye hem de Irak toplumlarına yönelikti. DEAŞ ve Ceyş-ul İslam gibi Baas’ı taklit eden her iki ülkedeki cihatçılar ise Bağdat'taki koalisyonunu ve Şam'daki Esed rejimini devirmeyi başaramadılar. Bu bağlamda önerilen cevaplardan biri, 2003'ten sonra Irak'ta iktidara gelen Şii partilerin ve Suriye devrimini kontrol eden muadillerinin iktidarına karşı savaşmak üzere kurulan dini oluşumların, Suriyeliler, Iraklılara ve ardından dünyaya ikna edici bir alternatif sunamamasıdır.
Musul ve Rakka halkının DEAŞ’ın elinden geçtikleri ve Guta sakinlerinin Ceyş-ul İslam elinde tanık oldukları dehşetler o kadar korkunçtu ki, tüm bunlar insanların daha önce yöneticilerinden alışkın olduklarından farklı değildi. Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri (SYKK) tarafından temsil edilen demokratik muhalefetin tezahürleriyle ortaya çıkanların tasfiyesinden sonra silahlı dini güçlerin kendini ifade etme hakkını ele alarak toplum tabanından yükselişi basit bir detay değildir. Esed rejimi gibi İslamcılar da aynı gaddarlıkla komitelerin peşine düştüler. Komiteler, cihatçı gruplar ve hükümet tarafından benimsenen kanlı söylemler için utanç verici bir deneyim idi.
Benzer bir durum 2019'daki Ekim gösterileri sırasında ve sonrasında Irak'ta yaşandı. Burada da aralarında çok sayıda tanınmış yazar ve aydının bulunduğu sivil aktivistler, suikasta uğradılar ve tasfiye edildiler. İktidar koalisyonu, barışçıl gösterilere ölümle karşılık verme kararı aldı ve bunu da sadece meydanlarda yapmadı, menfaatçilerin ve yozlaşmışların korosuna uymayan her sesi ortadan kaldırarak yaptı.
Bu talihsiz akıbeti daha geniş bir çerçevede ele alırsak karşımıza, Maşrık'taki silahlı ve barışçıl, şiddet odaklı ve demokratik muhalif grupların faaliyetinin çıkmaza girdiği bir tablo çıkacaktır. İngiliz ve Fransız mandalarından bağımsızlıktan bu yana bölgedeki siyasi söylemin ve pratiğin bütününe hakim olan İslamcılara karşı asker, laikliğe mukabil din veya demokrasiye karşı totaliterlik gibi ikilikler mevcut gerçeği teşhis etmek için geçerli değil. 2011'den beri Maşrık’ı (diğer Arap ülkelerinin farklı durumları var) sarsan deprem o kadar şiddetliydi ki zikredilen bu ikilikleri yıktı ve bunların toplumların derinlerindeki derin çelişkiyi açıklayamadığını gösterdi. İkiliklerin ve biçimsel çelişkilerinin çöküşü, etkileşimlerin dönüşümüyle karakterize olan uzun süreli bir belirsizliğin önünü açar. Fakat totaliter baskı ne kadar yüksek olursa olsun söz konusu dönüşüm, bir sonraki patlama için doğru anı bekleyen, toplumun derinlerinde ve bilinen kontrol mekanizmalarının erişiminin dışında kümülatif bir süreç haline gelirse durdurulamaz.