Vitaly Naumkin
Rusya Bilimler Akademisi 'Oryantalizm Enstitüsü' Başkanı
TT

Çatışmanın asimetrik biçimde hibritleşmesi

Bugün, Ukrayna krizi adı verilen hadise, dünya ve yeni bir dünya düzeni oluşturma ufku üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Bu krizde Rusya, Kiev'deki aşırı milliyetçi rejimi kendisini zayıflatmak için kullanmaya çalışan bir bütün olarak Batı'nın saldırganlığıyla karşı karşıya.
Rusya, yalnızca güvenliğinin temellerini, Donbas ve diğer bölgelerde Rusça konuşan nüfusun güvenliğini tehdit eden aşırılıkçı unsurların bir darbeyle iktidarı ele geçirdiği Ukrayna ile değil, aynı zamanda Ukrayna ve bu aşırılıkçı unsurların arkasındaki dünya güçleriyle de yüzleşiyor. Bu güçler, yalnızca askeri operasyonların durdurulmasını ve barışın sağlanmasını önlemek amacıyla Ukrayna'yı kelimenin tam anlamıyla modern silahlara boğdular. Çatışma bağlamında, sınırsız yaptırımlardan bilgi savaşı ve bu ölümcül cephanelik ile farklı ülkelerden paralı askerlerin yardımıyla sivil nüfusu öldürmeye kadar karma hibrit araçlar kullanıyorlar.
Bu hibrit medeniyet çatışması, esas olarak, Rusya'nın karşısında yer alan güçler arasında artan çelişkiler, farklı (genellikle çok marjinal) oyuncuların katılımıyla dünya siyasetinde periyodik olarak yüzeye çıkan çatışmalarda kendini gösteren asimetri ile öne çıkıyor. Bu da ana çatışmayı tırmandırıyor (ki her halükarda, güç unsuru bunun tek parçası değil).
Bu dünya güçleri tarafından kışkırtılan ve dünya nüfusunun büyük bir bölümünü aç bırakmakla tehdit eden gıda krizi de bu hibrit araçlardan birine dönüştü. Rusya sadece bu krizin sorumlusu değil, aynı zamanda bunun üstesinden gelmede de önemli bir rol oynayabilir.
Bu yıl Rusya'da özellikle buğday, arpa ve mısır gibi stratejik olarak önemli tahıl ürünlerinin üretiminin artması bekleniyor. Ayrıca uzmanlara göre Rusya’nın sadece en büyük üretici olarak değil, aynı zamanda tahılların, özellikle buğdayın en büyük ihracatçısı olarak konumunu pekiştirmesi bekleniyor. Bu yılki hasat 130 milyon tonu aşabilir ve Rusya 50 milyon tondan fazlasını ihraç edebilir. Geçen yılki verilere göre buğday ihracatının büyük bir bölümünün Türkiye, Mısır, BAE ve Bangladeş'e yapıldığını burada belirtmek isterim.
Amerikalı uzmanlar, dünya buğday üretiminin bu yıl 3 milyon ton artacağına ve mısır üretiminin de yaklaşık 10 milyon ton fazlalık kaydedeceğine inanıyor. Rus Argumenty i Fakty gazetesine verdiği demeçte Çin'in Rusya Federasyonu Büyükelçisi Zhang Hanhui’nin dediği gibi, bu veriler göz önüne alındığında tüm küresel gıda arzı endişe gerektirmiyor. Bunun ışığında, hacmi 5 milyon tonu geçmediği için dünya pazarı için çok az öneme sahip olan Ukrayna'dan buğday tedariği konusunda yaşanan güçlükler nedeniyle Batı'da koparılan gürültü tam olarak anlaşılabilir değil. Bu zorlukların sadece Ukrayna liderliğinin Karadeniz kıyılarındaki limanlara döşediği mayınları kaldırmak ve Rusya'nın önerdiği insani deniz koridorlarını kullanmak istememesiyle bağlantılı olduğundan bahsetmiyorum bile.
Rusya, dünya pazarının en büyük gübre tedarikçisi olma rolünü de sürdürecek. Çinli diplomat, gıda pazarını istikrara kavuşturmak için ABD ve Batılı ortaklarının Çin, Rusya ve diğer bazı ülkelere karşı suçlamalarda bulunmamasının, bunun yerine Moskova'ya yönelik yaptırımları kaldırmasının, ticari engelleri azaltmasının, uluslararası tarımsal arzın sürekliliğini sağlamak için çalışmasının, küresel gıda güvenliğini koruma sorumluluğundaki payını üstlenmesinin gerekli olduğuna inanıyor.
Bu arada, Çin sadece bir gıda alıcısı değil, aynı zamanda önemli bir gıda üreticisi. Örneğin küresel medyada 2020'de Çin’in üçüncü nesil hibrit pirincinin dünyada en yüksek verimli pirinç haline geldiği haberleri yer aldı. Bu pirincin geliştirilmesi, dünya tahıl üretiminin hacmini 150 milyon ton artırmasına olanak tanıdı. Büyükelçi Hanhui, yoksul ülkelere yapılan gıda yardımlarında aslan payı olan 2 milyar doların, Kiev'de iktidardaki cuntaya yapılan ve fiilen 53.6 milyar dolara ulaşan (taraflı olmakla suçlanmamak için burada Çin verilerine atıfta bulunuyorum) devasa miktardaki silah tedarikiyle karşılaştırıldığında hiçbir şey olmadığına dikkat çekti. Nisan ayında Norveç makamlarının Rusya'ya karşı yürüttüğü ve 1920'de aralarında Norveç'in (Sovyetler Birliği de 1935'te katılmıştı) olduğu bir grup ülke tarafından imzalanan Spitsbergen (Svalbard) Antlaşması'nın içeriğini ihlal eden düşmanca eylem, çatışmadaki asimetriliğin son tezahürlerinden biriydi. Kolektif Batı'nın Rus karşıtı (Rusofobi) tutumunu yansıtıyordu. Oysa bu -Norveç- barışı koruma faaliyetleri için her zaman saygı duyduğum bir ülkeydi.
1920 anlaşmasına uygun olarak o zamandan beri iki ülke Spitsbergen Takımadaları'nda ortak ekonomik faaliyetler yürütüyor. Ama şimdi Oslo, 500 Rus madencinin yaşadığı köye yiyecek dahil olmak üzere Rusya'dan gelen malların girişine izin vermiyor. Bunun AB yaptırımlarıyla ne ilgisi var (ki bu arada Norveç bunlara dahil değil)? Şaşırtıcı bir şekilde, burada iki ülkeyi birbirine bağlayan tarihi bağlar bile unutuldu!
Kompleksli Rus-Norveç ilişkilerinin kökleri Ortaçağ’a kadar uzanıyor. Rusya, kuzey bölgelerinin kontrolü için Danimarkalılar ve İsveçlilerle olduğu kadar Norveçlilerle de uzun süreli bir çekişmeye girişti. Rus İmparatorluğu'nun buradaki rakibi ilk olarak Danimarka-Norveç Birliği ve daha sonra 19. yüzyılın ilk çeyreğinde de İsveç-Norveç Birliği idi. Rusya’nın toprak kayıplarında bir dizi yozlaşmış ve vatansever olmayan çarlık görevlisinin parmağı vardı. Yine de Norveç 1905'te İsveç ile yollarını ayırdığında, Rusya, sınırların gözden geçirilmesini bile talep etmeden bağımsızlığını resmi olarak tanıyan ilk ülke oldu. Ekim 1944'te, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Sovyet kuvvetleri Doğu- Finnmark'ı Hitler’den kurtardı. Herkes bu bölgenin kurtarıldıktan sonra Norveçlilere verilmeyeceğini düşünse de, Ruslar orada yıkılan altyapının onarılmasına yardım ettiler ve Eylül 1945'te de Norveç'in egemenliğine duydukları saygıyı göstererek kuvvetlerini geri çektiler. İki ülke arasında Barents Denizi ve Arktik Okyanusu'nda sınırları belirleme konusundaki uzun süren anlaşmazlığın ardından, 2010 yılında Rusya ve Norveç deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma ile bölgenin önemli bir kısmı Norveçlilere devredildi. Norveç'in Rusya'ya teşekkür etmesi gereken şeyler var gibi görünüyor, ancak bunun yerine Nisan 2014'te Rus karşıtı yaptırımlara katıldı. Moskova da buna tarım ürünlerinin ithalatını yasaklayarak yanıt verdi.
Çatışmadaki asimetrinin bir başka tezahürü, küçük bir Baltık devleti olan Litvanya'nın, 1992 anlaşmasında öngörülen ve Rusya'nın Kaliningrad şehrine giden kara koridorunu kapatmaya yönelik son girişimidir. Bu davada uluslararası hukukun temel kurallarının ihlali o kadar barizdi ki, Litvanya'nın üyesi olduğu Avrupa Birliği bile Avrupa Komisyonu Lideri aracılığıyla bu kapatma girişimine karşı çıktı. Sözü edilen asimetrik hamleler listesi, son günlerde meydana gelen bir olayı, Avrupa Birliği'nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da Kiril Petkov hükümetinin alışılmamış bahanelerle 70 Rus diplomatı sınır dışı etme kararını da içermeli. Karar, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri çöküşün eşiğine getiriyor. Bulgaristan, Osmanlı ve Hitler yönetiminden kurtuluşunu Rusya'ya borçlu bir devlet ve sakinlerinin çoğunun Ruslarla askeri kardeşlik bağı var.
Gerçekten de büyük Alman şair Heinrich Heine'nin yazdığı gibi: "Kahramanlar terk ettiğinde sahne palyaçolara kalır."