İstemi Yılmaz
TT

Batı demokrasilerinde “güven” sorunu

Batı’nın güçlü ekonomileri için zorlu bir hafta geride kaldı. Seçimlerden güçlü çıkmasına rağmen Avrupalı siyasiler, sistemin devamı için çareyi oyuncu değişikliğinde arıyor. Ancak çabalar nafile. Hayat pahalılığının –Türkiye’deki kadar olmasa da- sürekli artışı, toplumsal kamplaşma ve politik liderliğin Ukrayna’daki Rus işgali, iklim krizi ve göç gibi küresel sorunlara çözüm bulamadığı açık.
Brüksel ile bağlarını koparmasına rağmen küresel etkisini artıran İngiltere’de tartışmalı Başbakan Boris Johnson dönemi sona erdi. Johnson, kabinesindeki 5 bakan ve 50'nin üzerindeki bakan yardımcısı ve hükümet görevlisinin istifası sonrası “parti liderliğini” bıraktığını duyurdu. Halbuki İngiliz siyasetçi, 2019 yılında yüzde 43,6’lık oy oranı ve 365 sandalyeyle Muhafazakâr Parti’ye tarihi bir zafer kazandırmış, ülkesine COVID-19 sırasında liderlik etmişti. İngiliz medyasına göre Johnson’ın sonunu getirenler, pandemi sırasında başbakanlık konutunda verdiği kalabalık parti daveti, sürekli değişen fikirleri ve kontrolü kaybetmesi oldu. Fakat tüm bunlara parti içerisindeki olası başbakanlık yarışını da eklemek gerek. Uzun süre Johnson’ın en güvendiği isimler olarak bilinen ve istifa dalgasının fitilini yakan Maliye Bakanı Rishi Sunak ve Sağlık Bakanı Sajid Javid kendilerinin liderlik bahsi üzerinden parti içi muhalefeti başlatan siyasi figürler. Ortak noktaları ise daha az vergiye daha çok serbestiyete dayalı neo-liberal bir düzenden yana olmaları. Ancak değişimin asıl itici gücü hiç şüphesiz ateşi söndürülemeyen hayat pahalılığı. İngiltere 9,1 ile tarihi barış zamanlarındaki en büyük enflasyon rakamıyla ile karşı karşıya. Muhalefet, ülkenin, “on yıllardır yaşanan en ağır pahalılık krizinin ortasında” olduğunu ileri sürüyor.
Avrupa Birliği’nin fiili lideri Fransa’da da durum farklı değil. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kendisini destekleyen partilerden oluşan koalisyon parlamento seçimlerinde meclis çoğunluğuna ulaşamamasına rağmen Başbakan tercihini değiştirmesi. Seçimlerden önce göreve getirilen teknokrat kökenli hükümet lideri Elisabeth Borne, hafta içerisinde kabinesini açıkladı. Meclise girmeyi başaramayan bakanların eksikliği dışında büyük bir sürpriz yok. Bununla birlikte Borne hükümetini asıl kaotik kılan başbakanın güvenoyuyla göreve başlamaması. Fransız anayasası yeni kurulan hükümetlerin parlamentodan güvenoyu alması konusunda bir zorunluluk getirmiyor. Borne da bu maddeden yararlanarak siyasi krizi aşmayı hedefliyor. Elbette tıpkı İngiltere gibi Fransa’da da haziran ayı enflasyonunun rekor kırdığını söyleyemeye lüzum yok.
Pandemi döneminin ekonomi üzerindeki etkileri ve tam durağanlığı atlatacakken patlak veren Rusya’nın Ukrayna işgali… Dünyayı besleyen buğdayın iki büyük üreticisinin silahlara başvurması sonrası dünya büyük bir gıda krizinin eşiğinde. Moskova’ya yönelik ambargonun doğal gaz fiyatlarını uçurmuş durumda. Gazın elektriğe etkisi nedeniyle tedarik zincirindeki yavaşlama durma noktasına geldi. Üstelik ısınmayı bir mesele haline getiren doğal gaz anlaşmazlığı şimdiden Almanya’da vatandaşlara “sıcak su kullanmayın” uyarısı olarak döndü bile.
Sonuç olarak dünyanın son yıllarda savaş ve hastalıklarla sarılı hasta vaziyeti artık Ortadoğu’yu olduğu kadar Batı’da çatlaklar yaratıyor. Enflasyon ve enerji-gıda krizi gölgesinde Batılı demokrasiler ciddi bir güven ve istikrar kriziyle karşı karşıya.