İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Washington-Tahran: Kritik haftalar senaryosu

ABD-İran sahnesi, özellikle ABD Başkanı Joseph Biden'ın Ortadoğu ziyareti ve Cidde zirvesinde ve öncesinde yaptığı açıklamaların ardından ilginç görünüyor ve haftalar içinde bitmesi gereken hikâyenin sonucunu sorgulamaya sevk ediyor. Ama ABD’nin başını çektiği Batı ile Mollaların inatları ve zaman kazanma çabalarıyla İran arasındaki irade çatışmasının gölgesinde bu hikâye nasıl o sonuca varabilir?
Birkaç gün önce, Amerikan Özel Temsilcisi Robert Malley, ünlü sunucu Christiane Amanpour’un programı için CNN muhabiri Sara Sidner’a verdiği röportajda, İran ile bir nükleer anlaşmanın başarılı olma şansının çok hızlı bir şekilde azaldığını ve bir noktada anlaşmanın artık mümkün olmadığının herkes için netleşeceğini belirtti. Peki, bu ne zaman olacak?
Biden'ın barışçıl bir çözüm için pencereyi açık bırakması gibi Malley de Tahran'ın nükleer anlaşmaya uyması için kesin bir tarih olmadığını, ancak bir noktada, anlaşmanın artık mümkün olmadığının herkes için netleşeceğini söyleyerek, aynı fikri (barışçıl çözüm için pencereyi açık bırakmak) teyit ettiği açık ve net.
Başkan Biden, anlaşma fırsatının sonsuza kadar masada kalmayacağını kesin bir biçimde söylüyor, ancak bizi endişelendiren daha yakın bir senaryo var ve bizzat Malley tarafından dillendirildi; İranlılar bu hedefe ulaşmak için yeterli zenginleştirilmiş malzemeye sahip olmanın birkaç hafta uzağındalar.
Hızlı ve acil alarm işaretleri veren yalnız Malley değil, Uluslararası Bilim ve Güvenlik Enstitüsü Başkanı David Albright da bilhassa yeraltının derinliklerine kazılmış Fordo tesisi aracılığıyla İran'ın gizli nükleer programını hızlandırmış olması ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Geleneksel hava saldırılarıyla yok edilmesi zor görünen Natanz tesisinde devam eden çalışmalardan bahsetmiyoruz bile. Bu haberler, İran’ın nükleer derinlik bombaları ve belki de taktik vb. nükleer bombalar üretmesi senaryolarına kapı aralıyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından yayınlanan son raporda, Mollaların "IR-6" model modern santrifüjleri kullanarak, özellikle Fordo tesisinde uranyum zenginleştirme oranını artırmaya hazırlandıklarına ilişkin bilgiler, Malley'in bahsettiği kritik haftaları teyit ediyor.
İran, önümüzdeki haftalarda nükleer eşiği geçmeye gerçekten yakın mı?
İran'ın barışçıl nükleer enerji edinmek istediğine dair zayıf anlatısını sürdürdüğü neredeyse 20 yıl içinde bugün, muhtemelen nükleer bomba üretmeye her zamankinden en yakın olduğu zaman. İran nükleer faaliyetlerini ancak 2003'te Irak'ta ABD silahlı kuvvetlerini yakınında gördüğünde durdurdu. Sam Amca'nın bataklığa saplanmasına katkıda bulunabildiğinde ise yeniden başlattı.
Gateson Enstitüsü'nden Danışman Mecid Rafizadeh, "İranlılar muhtemelen Biden göreve geldiğinden beri bu kadar çok suistimalden kurtulduklarına inanamıyorlar" diyerek İran'ın iç sahnesine hitap ediyor.
Zadeh'in konuşması, Washington'da Tahran'a yönelik mevcut ve kafa karıştıran oyun senaryolarının geri kalanını yeniden su yüzüne çıkaran İran açıklamalarıyla doğrulanıyor. Aynı şey Tel Aviv için de geçerli. Peki buna ne diyebiliriz?
İran Dini Lideri Ali Hamaney'in baş danışmanlarından biri aracılığıyla Tahran, genel olarak Batı'ya ve özelde Washington'a, teknik olarak nükleer bomba yapabilecek kapasitede olduğuna, ancak henüz bu yönde bir karar almadığına dair bir mesaj gönderdi. Teknik olarak nükleer bomba üretme kapasitesi ile bombaya sahip olmak arasındaki farkın sadece uygulama olduğu gerçeği güvenilir araştırmacıların gözlerinden kaçmayacaktır. Eski İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Dışişleri Bakanı ve Dış Politikalar Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harazi'nin açıklaması, zenginleştirme oranında yüzde 20'den yüzde 60'a çıkan İran'ın, Malley’in hakkında çok şey bildiği ama çok azını açıkladığı kritik haftalar içinde yüzde 90’a çıkabileceği anlamına geliyor. Böylece, ilk İran nükleer bombasına giden yol döşenmiş olacak. Tabii Tahran ilk kitle imha silahları örneklerini çoktan üretmemişse. Harazi, bir anlaşmaya varmak konusunda neredeyse diğer tüm senaryolara kapıları kapatarak; “Bilhassa Amerikan politikalarına yönelik kalın bir güvensizlik duvarının gölgesinde, ABD ile nükleer program konusunda müzakereler yürütmek zor” dedi.
İranlılar yeniden Amerikan tarafını manipüle etmeye döndüler. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in deyimiyle, "bitiş çizgisini geçmeye" yakınlar. Harazi açıklamasında Amerikan garantileri telinden çalmaya da geri döndü. Amerikan garantileri hikayesi bilindik ve İran’ın öne sürdüğü şartlardan biri. Buna göre İran, Cumhuriyetçi veya Demokrat olsun hiçbir başkanla herhangi bir anlaşma imzalamayacak. Asıl amacı Kongre'nin anlaşmanın kesin garantörü olması ki, mevcut veya gelecekteki hiçbir yönetimin yeni anlaşmayı uygulama sorumluluğundan kaçmamasını, Trump gibi anlaşmadan geri çekilmemesini garanti altına alabilsin. Harazi'nin "herhangi bir olası anlaşmaya patlayıcı döşemek" terimiyle kastettiği de bu.
Harazi daha da ileri giderek, nükleer programın yanı sıra "bölgesel politikalarımız" olarak adlandırdığı dosyayı da herhangi bir tarafla müzakere etmeyi reddetti. Bölgesel politika ile İran’ın yayılmasını ve hegemonyasını dayatmasını, milis kollarını, Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Ortadoğu'nun geri kalanındaki vekalet savaşlarını kastediyordu.
İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi'nin son açıklamaları, Harazi'ye yanıt olacak bir nesnel eşdeğerde miydi?
İsrail iç cephesi, kritik haftaların sonuçlarıyla yüzleşmeye son derece hazır görünüyor. Özellikle Tahran'ın uranyum zenginleştirme sürecini hızlandırma olasılığı doğrultusunda İsrail konuyu "ahlaki bir yükümlülük" kabul ediyor. Geriye şu soru kalıyor: İran’ın nükleer bombaya sahip olmasından sonraki gün gelmeden önce ABD’nin nihai, sağlam ve kararlı bir pozisyonu var mı?