Mustafa Özcan
TT

Cezayir’de geçmişin kabusu geri mi dönüyor?

Cezayir’in dış politikası muammadır. Kimseye benzemez.  Son sıralarda üç ayaklı bir dış politika yürütüyor. Bunlardan birisi Filistin meselesine sahip çıkmaktır.   Zaman zaman gölgeleyen faktörler ve tutumlar olsa da bu geleneksel bir politika. Huvari Bumedyen  ‘zalim ya da mazlum; Filistinlilerin arkasındayız’  demiştir. Mübalağalı olmakla birlikte anlaşılabilir bir ifade.   Politikalarının ikinci ayağı ise anlaşılmaz bir biçimde İran’a sahip çıkma yönündedir.  Bunun bir başka bir yansıması da Suriye rejimiyle dirsek temasında bulunmaktır.  Cezayir Arap Birliği’nin dönem başkanlığı sırasında bu arzusunu fiiliyata ve hayata geçirmek istiyor. Filistinliler mazlum olduğu için sahip çıkabilirsiniz ama yanına promosyon olarak eklenen Esat rejimi pek öyle görünmüyor!  Aksine halkını ve ondan sonra en çok Filistinli kırmış bir rejimdir.   Cezayir’in dış politikasında bir tutarsızlık hissediliyor. Bunun nedeni acaba Fransa’nın geride bıraktığı mirası ve tortuları mıdır? Ya da başka bir ifadeyle devlet çarklarının içine sinmiş bir Frankofonizm  (Fransız kültürü ve siyaseti yandaşlığı) mi var? Bunu neden diyoruz?  Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra geçerlerde Suriye’ye gitti ve burada Şam rejiminin Arap Birliğine dönüşü için kulis faaliyetleri yürüttü. Cezayir neden 10 yıldan beri Suriye rejimiyle bu kadar ilgili?  Geçmişlerinde ortak paydalar mı var?  Örneğin Şam rejimi, 1991-2000 yılları arasında Cezayir’de yaşanan on karanlık yıl ve kanlı iç savaş dönemini model aldığı için mi?   Ramtane Lamamra’nın milyon şehit ülkesinden milyon maktül ülkesine seyahati pek de tutarlı ve iç açıcı görünmüyor!    Esat rejiminin arkasını kollayan Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra Şam rejiminin Arap Birliği’ne dönüşü için şu mazereti ileri sürüyor:” Suriye’nin yokluğu ortak Arap çalışmalarını sekteye uğratıyor…” Onun yerine muhalefeti tanırsınız ve onu rejimin yerine geçirirsiniz olur biter. Ya da bir süre daha olayların yatışmasını ve toz dumanın dağılmasını beklersiniz.   Ama maksat başka. Burada ideolojik bir takıntı ve ortaklık görünüyor. Bu laiklik çatısı altında gizlenen İslami değerlere yönelik Fransız Devriminden mülhem veya kaynaklı husumet midir?
Abdulmecid Tebbun ile birlikte hem Abdülaziz Buteflika hem de Ahmet Kayıt Salih’in çizmiş olduğu politikalardan geriye dönüş var.   Abdulaziz Buteflika General Tevfik (Muhammed el Medeni) gibilerini yoldan çekmişti. Şimdi onlara yönelik olarak iade-i itibar var.  Tebbun bunu milli kaynaşma politikası (lemmu’ş şeml) olarak takdim ediyor. Bu çerçevede fikir mahkumlarının salıverilmesi gereğinden söz ediliyor. Emekli generallerden ve yolsuzluk çetesinin parçası olarak tanıtılan Beşir Tartak da bu bahse konu fikir mahkumlarından mıdır? 
Bu kampanyanın gerisinde bizzat Tebbun mu var yoksa Fransa ile bağlantılı derin klikler mi?  Cezayir’de halkın teveccühünü kazanmış gelmiş geçmiş en seçkin asker Ahmet Kayıt Salih olmuştur.  Buteflika’nın kızağa çekilmesinden sonra Cezayir ulusunun yürüyüşüne yön ve istikamet verdi, kazandırdı.  Çeteleri bertaraf etti ve çizmeyi aşan askerlere çeki düzen verdi.  Bunların bir kısmını içeri attı. Şimdi Tebbun yönetimi bunlara dahili cepheyi güçlendirmek adına iade-i itibarda bulunuyor. İçeridekileri birer ikişer salıveriyor.  Ahmet Kayıt Salih’in mirasını belirsiz hale getiriyor.  İade-i itibara kavuşanlardan birisi de Liamin Zerval olup Cezayir'in altıncı Cumhurbaşkanıdır; 31 Ocak 1994 ile 27 Nisan 1999 arasında görev yapmıştır. Karanlık dönemin aktörleri arasındadır. Bunların en tehlikelilerinden birisi de 28 Şubat sürecinde Çevik Bir’in rolüyle eşleştirilen Halit Nizar’dır. Cezayir’deki kanlı karnavalın birinci derecede sorumlusudur. Hizb-i Fransa’nın üyesi olarak nitelendiriliyor.  Ünü ülke sınarlarını aşmış ve İsviçre gibi ülkeler de insan hakları ihlalleri nedeniyle kendisini yargılamak istiyorlar.  General Tevfik olarak anılan ve Buteflika’nın 2015 tarihinde kızağa çektiği ve ülkeyi çeyrek yüzyıl boyunca sorgusuz sualsiz demir yumrukla yöneten ve General Tevfik olarak bilinen Muhammed Medyen de yeni dönemde iade-i itibara kavuşturulmuştur. Halit Nizar ve Muhammed Medyen Cezayir’i kan gölüne çevirmişler ve dönemin yerel IŞİD’i olarak sivrilen GIA üzerinden  (Silahlı İslami Grup) ülkenin siyasetini dizayn etmişlerdi. Cezayir halkı bu çetelerin türemesini ve daha doğrusu organize olmasını bir şekilde General Tevfik’in ve ortaklarının marifetine bağlıyor.  Kontrol dışı GIA unsurlarının yaptıklarını gerekçe göstererek ülkenin üzerine çökmüşlerdi.  Tuğgeneral Muhammed Betşin ile Hüseyin Bin Hadid de salıverilenler arasındadır.  General Tevfik 2019 yılında meydana gelen halk hareketi sırasında yeniden aktif hale gelmiş ve Abdulaziz Buteflika’nın yolsuz ve komisyoncu kardeşi Said Buteflika ile ülkeye yeniden yön vermeye kalkışmıştır. Bunu sezen ve takip eden Ahmet Kayıt Salih tedbir almış ve çete üyelerini içeri atmıştır. Bununla birlikte General Tevfik (Muhammed Medyen) fazla içeride kalmamış ve 2020 yılında salıverilmiştir. Ahmet Kayıt Salih’in ordunun başında bir müddet daha kalması halinde Cezayir’in bağırsaklarını temizlemesi işten bile değildi.  Ömrü vefa etmemiştir.  Tebbun’un seçilmesinden birkaç gün sonra ansızın ve şüpheli bir şekilde ölmüştür. Kalp sektesinden öldüğü duyurulmuştur. Bu olay üzerindeki sır ve sis perdesi aralanamamıştır.  Cezayir halkı öldürüldüğünü düşünüyor.   Akabinde yaptığı her şey yarım yamalak ve akim kalmıştır.  Şadli Bin Cedid dönemindeki başbakanlardan Abdulhamid İbrahimi örneğinde olduğu gibi bu ülkede yüksek makamlara gelebilmiş az sayıda nezih insan bulunmaktadır. Kötülük çeteleşmiştir. Bu iyi insanlardan birisi de Cezayir’in gözbebeği Ahmet Kayıt Salih idi.  Onu da yoldan çektiler.  Emekli generallerden Hüseyin Bin Hadid de General Ahmet Kayıt Salih’in hasımları arasında idi ve fısıltı ve söylentilerle birlikte orduyu ve Ahmet Kayıt Salih’i yıpratmaya çalışmıştır. O da içeri atılanlar arasına girdi. Tebbun dönemiyle birlikte salıverildi.  Cezayir’de son 20 yılın en nezih liderleri arasında Şazli Bin Cedid ile Ahmet Kayıt Salih ismi geçiyor. Abdulhamid İbrahimi gibiler de elbette bu listede yerlerini alıyor.   ‘Cezayirli Kemalist’ Halit Nizar da Ahmet Kayıt Salih ile kavgalı idi.  Son salıverilen generallerden birisi de Beşir Tartak olmuştur.
İade-i itibara mazhar olanlar Tebbun’un davetine icabet edip kaynaşma toplantısına katılmamışlardır.  Bu onların kendilerini daha güçlü konumda hissettiklerini gösterir. Acaba bu cephe karşısında kendisini çaresiz ve savunmamız gören Tebbun onlarla uzlaşmak mı istedi?
Tebbun’un saldıkları arasında ideolojik mahiyette gelenek düşmanı olan Halide Mesudi Tomi de bulunmaktadır.  Eski milli eğitim bakanı Nuriye Bin Gabrit gibilerle fikir ve ideoloji ortağı bulunuyordu.
Halide Mesudi Tomi kültür bakanlığı sırasında yaptığı yolsuzluklardan dolayı içeri atılmıştır. Cezasını çekmeden salıverilmiştir. Yolsuzluktan içeri atılmış ve ideolojik dokunulmazlıktan dolayı salıverilmiştir! Kendisinin bir zamanlar 28 Şubat süreci ortamında bir kitabı meşhur olmuştur.  Cezayir’de Kadın Olmak. Mısırlı Neval Sadavi’nin Cezayirli yüzü olarak da tanımlanabilir.
Gerçekten bağımsızlığının altmışıncı yılında Cezayir’de neler oluyor?  Tebbun ulusal kaynaşma projesiyle iç cepheyi mi güçlendiriyor, yoksa gecikmiş bir hesaplaşmanın son faslını mı icra ediyor?   Beklersek, zaman cevabını verecektir.