Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Arap Körfez güvenliği: Yeniden değerlendirme

Arap Körfez bölgesinin güvenliği sorunu, Rus-Ukrayna savaşının yarattığı dinamikler zemininde Batı araştırma merkezlerini yeniden meşgul ediyor. Atlantik Batı ile Rusya ve müttefikleri, özellikle İran ve Çin arasındaki çatışma yoğunlaştıkça korkular tırmanıyor.
Tarihte tekrarlandığı gibi hegemonyasını başkalarına dayatma gücüne sahip olduğuna inanan bir ülke komşu toprakları kemirmeye başlar, dünya bunu bir dereceye kadar tolere eder ve sonra çatışma patlak verir. Rusya Federasyonu Kırım’da, Çin de Hong Kong'da bunu yaptı, ancak daha da ileri gitmek savaş aşamasına ulaşan bir tepkiyi kışkırttı. Bugün tanık olduğumuz küresel kutuplaşma, şiddetli çatışma kisvesi altında bir savaş ve bunun alevlenme olasılığı.
Rusya, uluslararası hukukun yerleşik ilkelerinden biri olan "başka bir ülkenin topraklarının işgal edilmesi ve ardından ilhak edilmesi" ilkesini ihlal etti. Bu, dünyayı kıyımlarıyla dağlayan iki dünya savaşını başlatan eylemlerin sonucu olarak çekilen savaş belasından sonra yasaklanmıştı.
Peki, Körfez ve dolayısıyla İşbirliği Konseyi bu tablonun neresinde?
Ukrayna'da Rusya ile Atlantik Batı arasındaki çatışma, Rusya'ya yönelik sert yaptırımları başlattı ve bunlar Rus ekonomisini ciddi şekilde etkiledi. Ancak bu yaptırımların aynı zamanda bir bumerang gibi Atlantik ittifakı ülkeleri ekonomileri üzerinde de etkileri oldu. Bu, fiyatların yükselmesine ve özellikle enerji fiyatlarındaki (petrol ve gaz) yükselişin neredeyse kontrolden çıkmasına yol açtı. Rusya bu çatışmada, "NATO ülkelerini herhangi bir fazla enerjiden mahrum etmek", diğer yandan ittifak ülkeleri de yaptırımların bumerang etkisini hafifletmek için daha erişilebilir enerji kaynakları istiyor. Çekişen iki tarafın hedefleri bunlar ve birbirleri ile çatışıyor. Körfez ülkeleri de şu anda ve belki de yakın gelecekte en önemli enerji kaynaklarından biri oldukları için çatışmaların odak noktasındalar. Son aylarda bölgenin her iki taraftan da büyüklerin “ziyaretgahı” haline geldiğini ve her birinin kendi bakış açısının yarışı kazanmasını istediğini gördük.
Körfez ülkelerinin iki taraf arasında kaldığı zor bir aşamada olduğu, çatışmalarının yakın bir sona sahip olmadığı, aksine uluslararası yansımaları olduğu bir sır değil. Burada bir tarafı tutmak ve hatta bir taraf için zararlı olacak tarafsızlık, Ukrayna savaşının şekillendirdiği örneği hesaba katarsak, bölgede tehlikeli güvenlik yansımalarına neden olabilir. Söz konusu örnek, komşuya yönelik herhangi bir çıkar iddiasının, o komşunun üzerine atılmak için bir bahane olarak kullanılabilmesidir.
Körfez’in çevresi de mezhepsel, tarihsel veya çıkarcı nedenlerle, komşularının bileşimini değiştirmedikçe güvenliklerinin tehdit altında olduğunu iddia eden güçlerden yoksun değil. Aklımızda İran, Türkiye ve hatta İsrail var. Çatışan iki güçten herhangi birinin, bir savaş döneminde çıkarlarının büyük ölçüde zarar gördüğünü düşündüğünde, kollarının olduğu bilinen ülkelerde iç sorunları kaşıyarak ya da Hürmüz Boğazı'nın geçişe kapatılması gibi uluslararası petrol arzında bir güvenlik sorununa yol açarak, müttefiki güçlerden herhangi birine Körfez’i kurcalama talimatı vermesi uzak ihtimal değil.
Bazı araştırma merkezleri Körfez'in güvenlik geleceğine ilişkin algılarını iki değişkene yönelik çalışmalara dayandırıyor; birincisi, petrol fiyatları makul bir yükseliş seviyesinde olacak ama yüksek kalmayacak. Çok sayıda Atlantik ülkesinde alternatif arayışlarına yönelik ciddi ve teknik bir çaba var. Bu alternatifler; dünyanın farklı yerlerindeki diğer kaynakların yanı sıra "temiz" nükleer enerji ve tabii ki yenilenebilir enerji. Bu toplumlar zaten hızla enerji kaynaklarını dönüştürmeye doğru ilerliyorlar ve bugün Batı'da büyük binalar ile alışveriş merkezlerinin otoparklarının tamamında elektrikli araçlar için şarj istasyonları bulunuyor. Sonuç olarak petrol son üç yılda ulaştığı değerde kalmayacak. Ayrıca, mal ve hizmet fiyatları yüksek seviyelerde seyretmeyi sürdürecek ve nihai denklemde, enerji üreten Körfez ülkelerinin kasalarına daha az para girerken, halklarının aynı yaşam standartlarını karşılamak için daha büyük meblağlara ihtiyaç duyacaklar. Bu da söz konusu toplumların birçoğunda alternatif planlar, özellikle hâkim idari kültür, yüksek tüketim seviyesi ve bazılarında yolsuzluğun yayılması nedeniyle daha az verimli çalıştığından, sosyal ve politik krizleri tetikleyecek.
İkincisi, Ukrayna ve belki de Tayvan örneği, orta büyüklükteki bölgesel güçlerin ya bariz bir işgal yoluyla ya da mezhepçi, reformist ve proaktif dahil olmak üzere farklı kılıflara sarılı hegemonya yoluyla nüfuzlarını genişleme iştahlarını kabartacak. Nitekim resmî belgelerindeki (anayasa) metinlere veya geçmiş tarihi hikayelere dayanan İran gücü zihniyeti, hegemonyasını dayatmasının meşru hakkı olduğuna inanıyor. Devlet, siyaset ve doktrini "başarıyla" harmanlayıp, komşu toplumlardaki "ulus ve vatan kavramlarını birbirine karıştırmış" güçleri, nüfuzunu genişletmek için seferber ederek kullanıyor. Türkiye, küresel sahnedeki akışkanlığın yarattığı fırsatı sadece “Kuzey Irak ve Kuzey Suriye” bölgesinde nüfuzunu genişletmek için değil, aynı zamanda Libya, Azerbaycan ve diğer yerlerdeki savaşlarında yararlanmak üzere grupları kendisine çekmek için kullanmaktan uzak değil. Uluslararası sahnedeki akışkanlıktan, ”uluslararası hukuk”a önem vermeyen, dikkate almayan İsrail ve uzun eli de yararlanıyor. Herkesin diğerleriyle ittifak halinde Ukrayna'daki savaş bahanesinin sağladığı fırsattan yararlanmak istediği aşikâr.
Bu dönüşümler karşısında, sahada siyasi ve hatta Körfez kurum ve merkezleri aracılığıyla kolektif bir güvenlik direnci yaratacak “konfederasyon” tasavvurlarını tartışmak için bir araştırma çabası bile bulunmuyor. Zira bir dizi Körfez ülkesi zengin ama aynı zamanda bağımlılığın tek taraflı olması için gerekli yüzölçümü ve nüfus yoğunluğundan yoksun. Risklere gelince, bölgede herhangi bir ülke sızma ve ihlallere maruz kaldığında kaçınılmaz olarak bunlar tüm kötülükleriyle komşu ülkelere de taşacaktır. Bu ülkelerin bazılarında sızma her gün tanık olduğumuz gibi sosyal medya, hatta iyi bildiğimiz gibi silahlandırma, eğitme ve medya desteği aracılığıyla gerçekleşebiliyor. Yabancı araştırma kurumlarında çokça tartışılan bu ciddi konuya, anavatanlarını çevreleyen tehlikeler konusunda Körfez seçkinleri arasında ortak bir algı oluşturmak çalışmalarının merkezinde yer almasına rağmen, Körfez İşbirliği Konseyi’nin sessiz kalması talihsiz bir durum. Körfez güvenliği konusunu Körfez İşbirliği Konseyi ocağında “arka gözden” en yüksek önceliğe sahip konuların bulunduğu “ön göze” almak daha iyi olacak.
Son söz; yaygın fenomen, Arapların “bölgesel güçlerin kirli hedeflerine” ulaşmak için kullanılmasıdır. Salman Rüşdi'yi öldürme girişimi bu tezahürlerin sonuncusudur ama son olmayacaktır.