İstemi Yılmaz
TT

Türkiye ve Fransa’nın Afrika rekabeti

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel macron’un geçen hafta gerçekleştirdiği üç günlük Cezayir ziyareti yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi. Türkiye ve Fransa Afrika’da çetin bir güç mücadelesi içinde mi? Bu sorunun akıllara gelmesinin nedeni Macron’un ziyaret esnasında sarf ettiği ifadeler: “Türkiye, Rusya ve Çin'de, aktivizm, neo-kolonyal ve emperyalist ajandaları olan ve el altından Fransa düşmanlığı yapan ağlar var. Tek bir düşman var, Fransa. Bunda hepsi birleşiyor.”
Elbette Macron’un sözlerinin merkezinde saydığı üç ülkenin -Türkiye, Rusya ve Çin- Afrika’daki faaliyetleri yer alıyor. Sözlerinin öncesi ve sonrası kesilmeden bir okuma yapıldığında “Ankara’nın Afrika’da Fransa karşıtı faaliyetlerin” odağı olmakla suçlandığı anlaşılıyor.
Gerçekten de son yıllarda “FrançAfrique” olarak adlandırılan Paris’in kıtadaki eski sömürge coğrafyasındaki etkisi giderek azalıyor. Fransız siyasilerin “finansal ve siyasi destekleriyle” karıştıkları 1994’te soykırımın ardından Ruanda’da, Elysee bugün artık kültür merkezleri aracılığıyla dahi bir etki yaratmakta güçlük çekiyor. Eski Fransız sömürgeleri Togo ve Gabon geçen Haziran’da İngiliz milletler topluluğu Commonwealth’e katılarak keskin bir dönüş yaptılar. Öte yandan, Senegal ve Nijer’de Türk etkisi sanattan ekonomiye hayatın her alanında gözle görülür şekilde. Bugün Afrikalı gazetecilerden bazıları haftalık dergilerini İstanbul’da basarak memleketinde dağıtıma sunuyor. TİKA ve Türkiye Maarif Vakfı, kıtadaki faaliyetlerini salt “yardımla” sınırlı tutmayarak yerel dinamiklere erişmeye çabalıyor.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak Ankara’nın bölgedeki asıl hegemonyası savunma alanında. Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı kazandığı zaferde, Ukrayna’nın Rus işgaline karşı direnişinde ve Suriye’deki çatışma alanlarında rüştünü ispatlamış Türk SİHA’ları, Avrupa’dan önce Afrika’yı fethetti bile. Kıtaya Libya ile adım atan SİHA’ları satın alan veya süreci başlatan Afrika ülkeleri arasında Sahra’daki isyancı gruplarla mücadele eden Nijer, terör örgütlerinin önünü kesmeye çalışan Burkina Faso, Fas, Etiyopya ve Angola mevcut. 
Yine de Türk savunma sanayisinin tek ihraç maddesi drone’lar değil. Cezayir, Çad, Gana, Kenya, Mali, Moritanya, Nijerya Senegal, Somali, Ruanda ve Uganda da Ankara’dan silah ve zırhlı araç çeşitleri satın alan bölge devletlerinden. Resmi verilere göre Türk savunma şirketlerinin 2020’de 83 milyon dolar olan Afrika ihracatı, 2021’de 288 milyon dolara ulaştı. Bu sayının 2022’de daha da fazla olması bekleniyor.
Afrika kıtasında artan Türk etkisinin FETÖ felaketinin ardından bu noktaya geldiğini unutmamak gerek. Üstelik Ankara’nın atmayı planladığı adımlar Paris’i daha da kızdıracağa benziyor. İlkbaharda Fransızca bir kanal açarak Fransız kamuoyunu etkilemek adına ilk adımı atan TRT’nin yeni projelerinden biri de TRT Afrika. Haziran ayında İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği bir sempozyumda konuşan TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı’nın verdiği bilgiye göre kanal, eylül ayında yayına başlayacak. Eğer bu proje başarılı olursa Fransa’yı ve diğer kıtayla tarihsel bağları olan güçlerin söylem üstünlüğünün bir nebzede olsa hafiflediği bir tabloyla kurgulanabilir.
Sonuç olarak, her ne kadar Paris-Ankara hattında tarafların ses yükseltmekten vazgeçtiği görece bir normalleşme döneminden bahsedilse de çıkar çatışmaları Akdeniz’den Kafkaslara, Doğu Avrupa’dan Afrika’ya kadar pek çok coğrafyada kendisini iyiden iyiye hissettiriyor.