Ömer Özkaya
Yazar
TT

“Misyon Kraliçe Elizabeth'te” ve soru da “Hitler aslında başardı mı?”

Birleşik Krallık hem imparatorluk kırıcı ya da yıkıcı hem de imparatorluklar ve devletler kurucu bir vasfa sahiptir. Tek başına veya müttefikleri ile son olarak Osmanlı imparatorluğu ve Alman İmparatorluğu'nu kırmıştır. İspanya ve Fransa imparatorluklarını da listeye eklemek gerekmektedir. Yıktığı imparatorluklardan sayısız devletler üretmiş, ayrıca değişik coğrafyalarda imparatorluklar da kurmuştur. Romalılar hariç hiç bir devlet bu çapta yıkıcılık ve kuruculuk vasfı gösterememiştir.
Bu saptamaya gereksinim duyulmasının sebebi doğal olarak Kraliçe Elizabeth'e yüklenen misyondur: Birleşik Krallık 1950’lerde 1650’lerdeki gibi bir dünya düzeni kurarsa yeniden eski gücüne sahip olabileceğini öngörmüştür.
İşte Kraliçe Elizabeth "İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporunu okurken yukarıdaki misyonla yüklü olduğunu anlıyordu. Klasik "bugünkü aklım olsaydı" türü İngilizvari bir jeopolitik ve jeostratejik bir özeleştiri ve tarihsel analiz sonucu İngilizlerin darmadağın ettiği coğrafyaları yeni bir vizyonla güncellenmiş strateji ve jeopolitik akılla toparlamak gerektiğini elindeki rapor açıkça göstermekteydi.
"Hitler kendisini üreten Versay Antlaşması'nın intikamını İkinci Dünya Savaşı ile almıştır. Zafer, zafer kazanmakla değil eşsiz bir yıkım inanılmaz bir tahribat yaratarak kazanılmıştır. İlk defa ‘Pirus zaferi’ deyimi gerçek bir zafer olarak İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’ce elde edilmiştir. Almanların Versay’da uğradığı yıkım İkinci Dünya Savaşı’nda Versay'ı imzalatan devletlerden aynı ve hatta daha ağır bir tahribatla tahsil edilmiştir."
Bu paragraf "İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporunun en önemli parçası olarak işaretlenmişti Kraliçe tarafından. Kraliçe Elizabeth'e düşen görev açıktı: Dünkü düşman ve rakiplerini durduracak bir başka gücü yeniden yaratmak.
"ABD kısa ve orta vadede Birleşik Krallık’ın bıraktığı boşluğu İngiltere'yi ortak ederek dolduracaktır. Fakat ABD her zaman Birleşik Krallık’ın imdadına yetişme olanağı bulamazsa sonuçları telafi edilemez jeopolitik kayıplarla karşılaşmak kaçınılmazdır, bu durumda eski Osmanlı İmparatorluğu yeniden yaratılmalı ve bu güç kıta Avrupa’sındaki rakip ve düşmanları dengelemeli ve denetlemelidir."
Kraliçe Elizabeth bu paragrafa olanaksız bir jeopolitik ve jeostratejik tasarım notunu düştü. Fakat görev anlaşılmıştı: Doğuda yeni Türk imparatorluğu gücü tesis etmek. Tesis edilen bu gücü Büyük Britanya'nın kıta Avrupa’sındaki stratejik varlığı olarak tutmak…
"... Fakat Türkiye'de Büyük Britanya'nın bu jeostratejik tasarımlarını gerçekleştirecek aktörleri bulup çıkarmak, yoksa yetiştirmek acilden de öte bir gereklilik teşkil etmektedir. Çünkü mevcut ortamda Büyük Britanya'nın bu gereksinimleri için yeterli varlık bulunmamaktadır."
Misyonun en zor tarafı ortaya çıkmıştı; Türkiye'yi yeniden ve fakat dolaylı olarak ihya etmek ve Ortadoğu'yu da New York Ve Hong Kong gibi yeniden yaratmak bu stratejinin gerçekleşmesi için âciliyet kesbedecekti.
"...Üçüncü dünya savaşı bu defa ikinci ve üçüncü kuşak periferilerden başlayarak Avrupa'ya doğru gelecektir. Büyük ihtimalle 2000’li yılların ilk çeyreğinde üçüncü dünya savaşı Avrupa’nın ortasına gelmiş olacaktır."
Kraliçe Elizabeth bu öngörünün gerçekleşmeme olasılığının olmadığını biliyordu. "İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporunu yazan kişinin profili tereddüt etme zevki yaşatmıyordu.
"...1900’lerin son çeyreğinde petrol ve doğalgaz dünyanın en stratejik emtiaları olarak alem şumûl dengeleri yeniden provoke edecektir. Bu durumda birçok ittifaklar ve anlaşmalar yaşarlarken öleceklerdir. Yani ittifak ve anlaşmalara tam sadakatle bağlı olduğu kuvvetle vurgulanırken tam tersi tutumlar ortaya çıkacaktır. Bu vaziyette de güç kanununu dikte edecektir."
Kraliçe Elizabeth 'Misyonumun en kritik safhası' diye notunu aldı. "... 2000’li yılların eşiğinde Üçüncü Dünya Savaşı en uzak periferilerden Türkiye ve Balkanlar etabına gelmiş olacaktır. Balkanlardaki savaş kıta Avrupa'sı ve Batı arasındaki temel jeopolitik ve jeostratejik tasarımları resetleyerek yeni bir kıta Avrupa’sı ve Batı dünyası dizaynı yapacaktır. Bu dizayn Avrupa’daki carî sistemi arıza yaptıracaktır. Burada müttefik devletlere ve devletlerin içindeki yerel gruplara daha çok ihtiyaç duyulacaktır. Fakat rakip devletlerin ve düşmanların da benzeri tedbirler alarak, her türlü stratejik sapmalara hazır olacakları hesaba katılmalıdır."
Kraliçe Elizabeth bu konudaki İngiliz tarihsel yeteneklerini bir kez daha envanterize etti; Türkiye, Araplar, Balkanlar, Uzak Doğu, ABD ve Avrupa aktörler ve denklemler çoktu. Ve artık İngiltere’nin bunlardan elde ettiği yeni kazanımlar söz konusu idi. İşte bu noktada Elizabeth Bond olmak da gerekecekti. Bunun için okunacak kitaplar, edinilecek bilgiler ve alınacak brifinglere eklemeler yaptı. “Tüm savaş araç ve gereçleri uluslararası ilişkilerde güncellenmiş semboller olarak kullanılacak diye bir başka not düştü.
"... ABD’nin ilerleyen vetirelerde Yalta’da ve diğer görüşmelerde mutabık kalınan anlaşmalar ve sınırlar içinde kalamayacağı realitesi de ortadadır. ABD gibi bir devin 1930’larda yaşadığı büyük ekonomik buhranın ve sonrasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nın seyrindeki politikaları ve stratejileri çoklu stratejilere ve Avrupa’ya denk düşmeyen geniş coğrafyalara has siyaset ve ekonomi doktrinleri müttefikleri için güven sarsıcı olarak kritik edilecektir.
Böyle bir durumda Büyük Britanya ve ABD eşzamanlı olarak güç ve güven kaybına uğrayabileceklerdir. Bu kayıpları telafi yolları yeni sorun alanları yaratacaktır. Bilinen bir gerçek şudur ki kaybedilen uluslararası statüyü tekrar elde etmek ve tarihi müsbet manada tekerrür ettirmek imkânsızdır. Tarih daima kayıplar yaşatmak yönünde tekerrür eder. Tarihte hiç bir devlet ve imparatorluk bir daha eski statü ve kudretinde sahneye dönmemiştir. Bu merhalede değişerek ve bir takım dönüşümler yaşayarak yapılan hamleler sonucu yeni ve kuvvetli koordinatlarda yer edinilse bile uluslararası alandaki güç kazanan yeni aktörleri hemen teşhis etmek imkansızdır. Zira büyüyen düşmanlarımız ve rakiplerimiz güçlü olduğumuz zamanlarda bizler tarafından satrançtaki taşlar gibi oynandığı için, onları genelde hep o fonksiyon içinde değerlendiririz. Bu özgüven ve yüksek stratejik körlük, bizleri bir süre sonra alt edemeyeceğimiz rakipler ve düşmanlarla karşılaştırır. Diğer yandan çok iyi bildiğimiz tüm ulusal ve uluslararası ilişkilere yönelik istihbaratlar bir süre sonra rutinleşir ve bu rutinleşme birçok ince ve nitelikli gelişmeleri gözden kaçırmamıza sebep olacaktır. Bunun neticesinde de istihbarat üstünlüğü birden istihbarat eksikliği tuzağına evrilir ve bu ne yazık ki hiç bir şekilde farkedilmemektedir. Güneşin ışınlarından korunmak için kullanılan yöntemler herkese sıradan gelir fakat korumanın sağladığı imkanlar rutin ve sıradan değildir."
Kraliçe Elizabeth burada sayfa kenarına "Benim tarafımdan bile işlenebilecek hatalar" diye yazdı.
"...Jules Verne örneğinde olduğu gibi gelecekte olacakları çok iyi gören ilginç ve nitelikli yetişmiş ve yetiştirilmiş misyonlu insanlar bulunmaktadır. Bu kapsamda petrol ve doğalgazın 2000’li yıllardan sonra önemi hesap ve tahmin edilenlerden astronomik olarak yüksek olacaktır. Avrupa’nın bir anda petrol ve doğalgaz sorunlarını en ağır şekilde yaşayacağı gerçeğini göz ardı etmemek tedbirlilik açısından zarurettir. Versay Antlaşması’nın intikamını Pirus zaferi kapsamında da olsa alan Hitler'in izlediği stratejiler rasgele değildir. Hitler de bilmektedir ki Birleşik Krallık’ın gücünü geometrik oranda artıran petrol olmuştur. Avrupa’da tekrar Versay türü anlaşmalara sebep olmamak için enerjide daha nitelikli stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak Ortadoğu ve Rus petrol ve doğalgazları hususunda alem şumûl mutabakatlara daha fazla itina gösterilmelidir.
Rusya her zaman Avrupa ve Türkler için sürprizler üreterek tarihsel virajlara sebep olmuştur. Hem müttefik hem düşman olarak tarihte değişik jeostratejik ve jeopolitik hedefler için iş tutulan Rusya ileride de Avrupa’nın hedefi olacaktır. Bu kritik süreçte tarihsel tablo tümüyle olmasa bile ciddi değişimler geçirmiş olacaktır. Aynı tablo Ortadoğu için de geçerlidir. Bizi hayatta tutacak su kaynakları, petrol ve doğalgaz konusunda yeni Hitler'ler yaratmamak temel amacımız olmalıdır."
Bu sayfanın kenarına Kraliçe Elizabeth "Bundan kaçınmak mümkün olmayabilir, bu konuda daha devrimci analizler gerekmektedir" diye yazdı.
"İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporunu bitirdikten sonra Büyük Britanya'nın birikimlerini nasıl kullanmak gerektiği ile ilgili siyasal, ekonomik, askerî ve istihbâri ve diğer birimleri kendisine brifing vermeleri için bir takvim çerçevesinde organize etti.
Kraliçe Elizabeth’in bu okumadan sonra Elizabeth Bond, Elizabeth Bacon, Elizabeth Shakespeare gibi çeşitli portrelere bürünerek uluslararası alanda Birleşik Krallık kazanımlarını korumak yolunda önemli ve stratejik operasyonlar yapmıştır.
Fakat ne yazık ki Dünya’yı tekrar 1650’li yıllara döndürmek mümkün değildi. Türkiye'yi tekrar ihya etmenin öngörülemez sonuçları olabilirdi fakat yine de proje kontrollü olarak yürütüldü. Bunun için “Süleyman Demirel, Morrison mu yoksa Rolls Royce  mu” diye sormak gerekecektir.
İngiltere tekrar eski gücünü korumak ve geliştirmek için tüm dünyada Fransa, Almanya, Rusya, ABD ve daha birçok aktörlerle yoğun bir küresel mücadeleye girişmiştir.
Tüm dünyada sayısız operasyonlar gerçekleştirmiştir.
Horus'un gözünün her şeyi gördüğü gibi her şeyi gören ve duyan istihbarat ağları kurmuştur. London City’nin New York ve Hong Kong şubelerini açmıştır. Ve 1650 olmasa bile Osmanlı’yı 1960’dan sonra 1800’lerdeki gibi güçle kurmak için Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’ya inanılmaz yatırımlar yapmıştır. Fakat bozduğu Osmanlı puzzleı, tekrar Osmanlı’ya gereksinim duyduğunda fonksiyonunu ifa edememiştir.
Kraliçe Elizabeth, Versay Antlaşması’nın 119 yıl öncesine dönmenin ve tarihini bu noktada dondurmanın Büyük Britanya için neredeyse tek çıkar yol olduğunu kabul ederek uluslararası ilişkileri bu bağlamda yeniden tesis etmek için olağanüstü efor sarf etmiştir.
Avrupa, Avrasya ve Ortadoğu için tarih Osmanlı’nın özellikle 1647 Çehrin Kalesi Kuşatması sonrası yaşadığı döngüsellikten çıkamamıştır. Yaklaşık 370 yıldır devletlerin jeopolitik olarak uğraş ve savaş alanları değişmemiştir. Ukrayna’daki Osmanlı-Rus Savaşı günümüzde Türkiye-Rusya arasında hala diplomatik ve jeostratejik bir ihtilaf alanıdır.
Kırım, Ukrayna, Balkanlar, Doğu ve Orta Avrupa; Rusya, Fransa, Almanya, Türkiye ve Büyük Britanya arasında hala birinci periferideki tarihsel sorun alanlarıdır. İkincil ve üçüncül periferilerde de adı geçen devletlere bir de ABD ve Çin eklenmiştir.
Ortadoğu çok daha özel bir jeopolitik bölge olarak önemini artırmaktadır. Jeoenerji denkleminin önümüzdeki süreçte yeniden oluşacağı bu coğrafya kutsal enerji okyanusu olarak tüm devletlerin jeostratejik ajandasında daha da stratejik durmaktadır. Kraliçe Elizabeth'in başörtülü Suudi Arabistan ziyareti tarihin en ilginç uluslararası ilişkiler fotoğrafı olarak son yetmiş yılı mükemmel özetlemektedir.
Kraliçe Elizabeth, “İkinci Dünya Savaşı’nın Deklare Edilmemiş Sonuçları”nı okurken daha soft diplomatik olmaya özen gösteren centilmen bir İngiliz diplomasisi mekanizması ile eşzamanlı olarak sonuç alıcı bir istihbari diplomasi ile de neticeye gitmeye çalışmıştır.
Bu konuda en çarpıcı veriler ölüm nedeniyle Kraliçe Elizabeth ve Prens Charles ile ilgili anıların gündeme getirilmesiyle görülmektedir. İngiltere’nin kültürel, tarihsel, dinsel, ekonomik, eğitimsel, finansal ve daha birçok branştaki bağlantıları küresel devlet olmanın tüm ipuçlarını vermektedir.
Sonuç olarak Kraliçe Elizabeth’in misyonu, Versay öncesi uluslararası statükoyu yeniden farklı versiyonlarda da olsa kurmak olmuştur. Stratejisi ise tüm Birleşik Krallık birikimini kullanmaktır. Rusya'nın Ukrayna savaşı ile oluşturduğu Avrupa ve Batı tablosu savaşsız İkinci Dünya Savaşı Avrupası tablosudur. Bu bağlamda Kraliçe Elizabeth'e Tanrı uluslararası politik fatura kesmeden yanına alarak ciddi bir prestij bahşetmiştir. Ezoterik ve okült Mısır'ın varislerinden en önemlisi olması Elizabeth’i en çok araştırılacak portre yapacaktır. Kraliçe Elizabeth’in okuduğu "İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporu ve aldığı notlar onun hükümdarlık ajandasını oluşturmuştur.
Emperyal küresel devi ve liderini sürekli yargılarken soracağımız soru şudur: Bu koşullarda Kraliçe Elizabeth olmak ister misiniz?
Diğer taraftan Hitler'in Versay Antlaşması’nın intikamını İkinci Dünya Savaşı ile aldığı yönündeki saptama ancak 1948’lerde yapılabilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ülkeler arasında kıyaslamalı tablosu Kraliçe Elizabeth'in okuduğu, "İkinci Dünya Savaşı’nın deklare edilmemiş sonuçları" raporunu teyid etmektedir.
Avrupa Birliği ve NATO organizasyonları gibi uluslar üstü kuruluşlar oluşturulurken geçmişe değil yaşanan zamana ve geleceğe bakılmıştır. Yukarıdaki rapor aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihinin bir kısmına ışık tutmaktadır. AB’ye alınan bir Türkiye bahsi geçen rapordaki senaryoyu boşa çıkarmaktadır. Oysa Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliği için NATO’ya alındığı savından hareketle şu tez daha akla yatkındır: Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olsaydı Yugoslavya dağılmaz Balkan savaşları olmaz ve Avrupa’da yeni bir uluslararası rekabet başlamazdı. En azından bu kadar kısa sürede başlamazdı. Öte yandan İngiltere’nin küresel vizyonu ile kıta Avrupa’sındaki Almanya ve Fransa’nın küresel vizyonları ve ajandalarında Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması sonucu olağanüstü bir "şişkinlik" oluşmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun doldurduğu ve boşalttığı alanın Avrupa’da uluslararası hırsları tavan yaptıracağı çok açıkken ve bunun da sonu gelmez rekabete sebep olacağı da aşikâr iken, Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etme planının asıl müellif ya da müellifleri kimlerdir?
Kraliçe Elizabeth’in ve Avrupa’nın sormadığı belki tek soru budur.
Birçok veriye dayanarak oluşturulan bu kurgu analizi yakın geçmiş ve günümüz teyit etmektedir.