Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Deve güdücü Flaubert

‘Doğu’, sınırları veya çizgileri olmayan belirsiz bir terimdir. Yakın, Orta ve Uzak Doğu vardır.
Her birinin, içinde efsanelerin, cazibenin ve şüpheli ticaretlerin olduğu coğrafi bir tanımı vardır.
‘Doğu’ ile Çin bilgeliği, Konfüçyüs veya ‘Binbir Gece Masalları’ ve gecelerin bayağılığı kastediliyor olabilir.
Antik çağlarda Doğu dediğiniz anda Kahire'nin pazarları, gürültüsü, Bağdat pazarları, satıcıların sesleri, köle tacirleri ve İzmir sokaklarında gözlerden uzak yapılan pazarlıklar aklınıza gelir.
Allah’tan ‘Doğu'nun çağrısına’ cevap verenlerin bir kısmı yazar ya da ressamdı. Gördüklerinin ve duyduklarının resimlerini ve tasvirlerini sonraki nesillere bıraktılar.
Fransız romancı Gustave Flaubert, 14 yaşından beri görmeyi hayal ettiği güzel bir hayvanı aramaya geldi: Deve.
Flaubert'in deniz yoluyla Marsilya'dan İskenderiye'ye yaptığı yolculuğu, haşin fırtınalar ve yüksek dalgalar yüzünden -bugünkü hızla üç gün yerine- tam iki ay sürdü.
Yine de, uzaklarda İskenderiye göründüğünde içini kaplayan mutluluğu anlatmak için annesine yazdı. Limana inip doğuyu ilk gördüğünde hayretler içinde kalan Flaubert şöyle yazdı:
"Biri tarafından bakılan iki deve, büyük bir gürültü, Afrikalı işçiler, sopalı kavgalar ve korkunç, sağır edici bir çığlık…"
Mösyö Flaubert ne şikâyet edecek ne de ‘kültür şoku’ yaşayacaktı. Hayal ettiği şey ve beklediği buydu. Vazgeçtiği tek şey eski hayaliydi: Mısır'da deve çobanı olmak, evet. Gençliğinde iki tutkulu hayali vardı: Biri soğuk, sıkıcı şehri Rouen'dan ayrılmak, diğeri ise Mısır'da deve güdücüsü olmak.
İlk romanında kendini bu şekilde ifade etmişti. Ancak başyapıtı ‘Madam Bovary’nin başarısından sonra artık çalışmaya ihtiyacı kalmamıştı. Geriye özlemini duyduğu şeyin tadına varmak kalmıştı: “Yakıcı güneşi, masmavi göğü ve yaldızlı saraylarıyla Doğu”.
Merhaba ey güzel Doğu. Bizi bilinmezliklerinin derinliklerine götür:
“Kızgın kumlar üzerinde sürü halindeki develerin görüntüsünden, güneşten zeytin rengine dönen kadınların yüzlerinden hoşlandık. Bu, Fransız burjuvazisinin küstahlığının ve kibrinin aksine, basitlerin mütevazilerin doğusu”.
Flaubert birçok ülke gezdi ve oralarda yazdı. Ancak onu kalbinden ilk vuran Mısır'dı:
“İşte Mısır'dayız; Ptolemaioslar ülkesinde, firavunlar ülkesinde, Kleopatra krallığında”.
Ya da şöyle diyordu:
“Burada tartışma var, kavga var, aylaklık var, her türlü küfür var, 12 farklı dilde bağırışlar var. Ancak özel bir tabloda Sami harflerinin takırtısı var. Doğu'da bilinen tüm elbiselerin bir görüntüsü var. Doğunun bütün halkları burada.”