Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Kurtarılması gereken varlıklar değiliz!

İran’daki başörtüsü takma zorunluluğu uzun yıllardır zaten halkın bir kesimi tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Geçtiğimiz haftalarda Masha Amini isimli genç kadının “ahlak polisi” tarafından örtüsünü olması gerekenden az örtmesi nedeniyle gözaltına alınması, kötü muamele sonucu hayatını kaybetmesi sonrası İran halkı başta olmak üzere neredeyse tüm dünyadan İran’a tepkiler geldi. İran’a tepkiler gelirken kadınların bir protesto biçimi olarak saçlarını kesmesi sonrası bu eylem de dünya çapında yayıldı. Dünyanın birçok yerinden birçok kadın ve ünlü kadınlar dahi saçlarını keserek İranlı kadınlara destek eyleminde bulundu.
Açıkçası bu destek eylemini doğru buluyor ve destekliyorum zira kadınların, İran’ın zorba rejiminin baskıları altında inim inim inliyor olması kabul edilebilir bir durum değil. Ayrıca İran’daki bu baskıcı rejimin, İslam adı altında meşrulaştırılması sonrası, İslam’a olmasa da Müslümanlara verdiği zararın farkındayım, dolayısıyla buna da tepkiliyim. Ancak meselenin bir de diğer boyutu var…
Türkiye’de de bugünlerde başörtüsü konusunu tartışıyoruz. Ancak bu konu Türkiye ile sınırlı değil… Bu arada başörtüsünden bahsediyorum, peçe, nikab ya da burkadan değil, bunlar zaten birçok yerde yasak. Başörtüsü yasağı dönem dönem Çin, Hindistan, Fransa, Danimarka, Rusya, Türkiye, Almanya ve daha birçok ülkede sokakta olmasa da eğitim alırken ve çalışırken uygulandı, halen yasağın devam ettiği yerler de var.
Başörtüsü konusunda toplum ve aile baskısı nedeniyle örtü takmak zorunda olan kadınlar olduğu doğrudur. Ancak yetişkin, kendi isteğiyle hiçbir baskı altında kalmadan başını örten kadınlar var ve bu kadınlardan bahsediyorum. Dolayısıyla problem biraz da tüm başörtülü kadınların istekleri dışında başörtüsü taktığı şeklinde kabul edilmesinden kaynaklanıyor ya da kadınlar, dinleri üzerinden inançları nedeniyle hedef alınıyor. Nasıl hedef alındığı sorulacak olursa; İslam’ın kadını baskı altına aldığı, kontrol altında tuttuğu, Müslüman kadınların karar verecek yetkinlikte olmadığı, kendi bedenlerine dair bir tercihte bulunmayacağına hükmediliyor. Bu aslında, kadını tahakküm altında tutmak isteyen eril söylemden hiçbir farkı olmayan bir başka tahakküm problemi.
Bu tip bir problemin ortaya çıkmasına neden olanlara göre, yukarıda da belirttiğim gibi, başörtülü kadınlar, kendi kararlarını veremiyor yani karar verme yetisinden yoksunlar çünkü inançları onların düşünmesini ve karar almasını engelliyor. Dolayısıyla onların yerine “başkaları karar vermeli.” Bu görüş kabul edilebilir olmadığı gibi kadın haklarını savunduğunu iddia eden kesimlerce savunulması kendi iddialarına, yani kadınların kararlarını kendi vermesi gerektiği görüşüne aykırı, kendi içinde çelişkili ve paradoks barındırıyor. Bu tip problemli bir yaklaşım, sorun çözücü olabilir mi?
İran’daki kadınlara verilen desteğe bakınca, daha önce kadın giyimi üzerinden oluşturulan baskılara maruz kalmış biri olarak, bu destekten memnun oldum. Ancak aynı baskının başını açma şeklinde olanını yaşamış binlerce kadından bu tip bir desteğin esirgenmesini oldukça rahatsız edici buldum. Mesele, kadınları belli giyim kuşam kalıbına sokmak isteyen otoriter yapılara karşı olmaksa neden başörtüsü yasakları sırasında toplu bir destek eylemi olmadı? Buradaki fark nedir? Nihayetinde iki durumda da, başını zorla örtme ya da açma durumlarında da, kadınlar istemedikleri şeye zorlanıyor. Ve kadınlara destek olanlar bu tip bir tahakküme tepki vererek kadınların hür tercihleri doğrultusunda yaşaması gerektiğini savunuyor ancak bu savunma başını örtmek isteyen kadınlara gelince onlardan esirgeniyor.
Masha Amini olayı bize otoriter rejimlerin kendi elleriyle kendi sonlarını getireceğini ve asla bir zafer elde edemeyeceğini gösteriyor. Ama aynı zamanda bir şeyi daha gösteriyor, Müslüman kadınların kendi tercihleri olduğunu kabul etmeyen, onlara tercihleri doğrultusunda yaşam hakkını layık görmeyen ve onlardan hürriyet konusunda desteğini esirgeyen ve bundan hiç rahatsızlık duymayan bir kesimle muhatap olduğumuzu…
Kadınların, erkek egemen bir dünyada hak ve hürriyet konusunda verdiği çabayı önemsiyor ve değerli buluyorum aynı zamanda başörtülü kadınların hem erkek egemen dünyaya hem de kendilerini yok sayan hemcinslerine rağmen verdikleri mücadeleyi görünce derin bir kedere kapılıyorum. Başörtülü kadınlardan esirgenen desteğe karşı “bizler de düşünüp kendi adımıza karar verebiliyoruz ve kurtarılması gereken varlıklar değiliz” açıklaması yapmak ise kadınlık onuruma dokunduğu için hemcinslerime bir açıklama borçlu hissetmiyorum onlar adına sadece esef duyuyorum.