Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Suudi Arabistan ve ABD baskılarının başarısızlığı

Devletler arası karşılıklı baskılar, siyasi, ekonomik, askeri ve medya gibi sonsuz bir zincir ile tüm güç unsurlarının kullanıldığı siyaset yöntemlerinden biridir. Devlet ne kadar güçlüyse, zayıf devletleri kendilerine hizmet etmeyen veya çıkarlarına hizmet etmeyen kararlar almaya ve politikalar benimsemeye itmede baskılar o kadar etkili ve başarılı olur.
ABD dünyanın en güçlü ülkesidir. Onlarca yıldır çıkarlarını elde etmek için birçok ülke üzerinde siyasi baskılar uyguluyor. Bunun örnekleri ve kanıtları çok. Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinde inişler çıkışlar yaşanmış, ABD belirli dönemlerde baskı uygulamış, başka zamanlarda da Suudi Arabistan aynısını yapmıştır. İlişkinin temeli ittifak olsa da ittifak ihtilafa engel değildir.
Mevcut ABD yönetiminin ‘yeni Suudi Arabistan’ı idrak edemediği ve -hiç abartısız- dünyayı hayrete düşüren tüm Suudi hareketliliğini yöneten büyük vizyonu henüz fark edemediği aşikâr. Burada ABD’nin genellikle birkaç ülke üzerinde uyguladığı baskılardan bazılarını ve bugün her birinin akıbetinin ne olduğunu anlatmak yeterli olacaktır. Bu, ABD tarafındaki bazı açıklamalardaki gerginliğin ve aceleciliğin nedenini ortaya çıkaracak.
İttifakın yapısı ile başlayalım. ABD ve Suudi Arabistan arasındaki ittifak eskiye dayanan uzun ve çok yönlü bir ittifaktır. Ancak her ittifakın iki tarafa da ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Bunlardan biri diğerini ihmal ederse ittifak temelinden sarsılır. Son yıllarda ABD (sağcılar ve solcular) Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefiklerinden biraz uzaklaştı. Bu uzaklaşma ile doğru orantılı sonuçlar ortaya çıktı.
Ekonomi açısından bakacak olursak, ABD Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri üzerinde daha önce hiç ekonomik baskı uygulayamamıştır. Çünkü bu ülkeler zengin ülkelerdir. Bugün Suudi Arabistan G20 üyelerinden biri olarak öne çıkıyor. Petrol dışı ekonomide tarihi başarılara öncülük ediyor. BAE ve diğer ülkelerle birlikte ‘bilgi ekonomisine’ ve dünyanın tanık olduğu büyük değişimlere yatırım yapıyor.
Askeri olarak, son yıllarda ilişkilerde ABD sebepsiz bir kargaşa yarattı ve daha az işbirliği yapmaya başladı. Özellikle füzeler, uçaklar, gereksinimler ve sorunlar konusunda ‘askeri silahlanmada’ işbirliği azaldı. Bu da alternatif arayışları tetikledi, ki dünya hem nicelik hem de nitelik bakımından alternatiflerle dolu. Silahlanma durmayacak, ancak ABD büyük anlaşmaları kaybedebilir.
Siyasal İslam gruplarının ideolojik olarak Batı'ya yönelik radikal söylemleri bir yana, kuruldukları günden bu yana, Batı'nın Arap ülkelerine yönelik politikalarının pratik ve örgütsel olarak bir hizmetkarı ve Batılı ülkelerin her istediklerinde kullandıkları bir hançer olmuştur. ‘Arap Baharı’ iki taraf arasındaki bu ilişkinin mükemmel bir örneğidir. Ancak durumlar artık çok farklı. Arap ülkelerinde bu gruplar zayıfladı. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır'da kanun gücüyle terörist olarak sınıflandırıldılar. Batılı ajanlardan oluşan ‘beşinci kol’, batıya sürülenler veya sanıklar ve mahkumlar (Saad el-Cebri ve savunucuları bir örnek) arasında yer alıyor. Bu yüzden bu kart baskı kartları arasından çıkmış oluyor.
Uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve medya aracılığıyla çevre ve ‘iklim değişikliği’ hakkında koparılan büyük yaygara, petrol üreten ülkeler üzerindeki baskı araçlarından biridir. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri bu önerilere uysalar ve petrollerinin kullanımını kendi ülkeleri ile sınırlandırsalar, dünya ve özellikle Batı ülkelerinde, bugün insanların şahit olduğu gibi modern yaşamın her alanı tamamen felç olurdu. Böyle bir şey yapmak mantıksız. Dünyadaki tüm masalar tepetaklak olur. Dolayısıyla yapılması gereken şey petrol aracılığıyla baskı uygulamak için petrolü canlı tutmaktır. Mantıksal olarak bakıldığında petrolün sorumluluğu, üretimine göre değil, kullanımına göre olmalıdır. Zira büyük sanayi ülkeleri, üreticilerden çok daha fazlasından sorumludur.
'Yeşil Suudi Arabistan' ve 'Yeşil Ortadoğu', iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve çevreyi iyileştirmek için Suudi Arabistan tarafından ortaya atılmış iki büyük girişimdir. Krallık, BAE ile birlikte 'yenilenebilir enerji' alanında dünyanın en büyük yatırımcılarından biridir. Onlarca girişimle 'iklim meselesini' bir öncelik haline getirmektedir. Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu'nun Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı ve İklim İşleri Elçisi Adil el-Cubeyr birkaç gün önce 'Eş-Şark' kanalına verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:
"Duygusal bir diyalog ve hisler hiçbir şey getirmez. Kısa vadeli iç siyasi meselelerle bağlantılı olarak kullanılabilirler, ancak iklimi veya çevreyi iyileştirmeye hizmet etmezler."
İktidardaki ‘kanatlar arası mücadele’ yalanı, tartışmasız sıkı bir yönetim birliği ile son buldu. ‘Kadın haklarına’ yönelik eleştiriler, eşi benzeri görülmemiş bir biçimde ‘kadınların güçlendirilmesi’ ile sona erdi. ‘Terör örgütlerinin’ Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri içindeki etkileri zayıfladı. Sadece Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ABD’nin rolünü terk ettiği ülkelerde devam ediyor. İsrail ile barış dosyası eşi görülmemiş düzeylere ulaştı. Biraz rasyonalite ve realizm ile bu dosyada daha fazla ilerleme kaydedilmesi mümkün.
Bölgedeki bazı ülkeler üzerinden ABD baskısının uygulanması küllendi. Türkiye gibi ülkeler ve bazı küçük ülkeler artık dostluk mesajları gönderiyor. Suudi Arabistan ve müttefikleriyle zıt düşmek yerine daha uyumlu politikalar ve tutumlar izliyorlar. ABD politikalarının peşinden sürüklenmek, bu ülkelerin çıkarları için artık faydalı değil. Sonuç olarak, izlenen tutumların ve yolların değiştiği politika ve stratejiler ele alındığında önemli bir kart daha saf dışı kalmış oluyor.
İran ve onun diktatör rejimi bölge ülkeleri ve tüm dünya için gerçek bir problem teşkil ediyor. ABD’nin bu rejimi şımartması bölgede terör, tehdit ve istikrarsızlık unsuru olarak kalmasına sebep oluyor. Ancak bugün İran, ABD’nin artık göz yumamayacağı büyük iç protestolara tanık oluyor. İran’ın Ukrayna’yı vuran insansız hava araçları (İHA) İngiltere ve ABD’nin sessizliğini bozmasına sebep oldu ve hızlı açıklamalar yapılıp net pozisyonlar alınmasını gerektirdi. Aynı İHA’lar Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini vurduğunda bunların hiçbirini görememiştik.
ABD’nin Suudi Arabistan, Körfez ve İran rejimindeki müttefikleri arasındaki tüm dosyalara ilişkin politikalarındaki bariz çelişki, nüfuzunu genişletme ve Pers imparatorluğunun yanında körü körüne itaat edilecek bir ideoloji kurma arzularına ek olarak nükleer silahlar elde etmeye karşı dizginlenemez bir hırs taşıyan bu tehlikedeki bir dosyanın pervasız bir şekilde manipüle edilmesinin boyutunu ortaya çıkardı. Suudi Arabistan ve müttefiklerinin dünyadaki tüm büyük ülkelerle kurduğu ilişkiler dengesi, eski ihmalkâr müttefikinkinden daha pratik ve etkili hale geldi. Bu dengenin sonuçları İran'ın aptallıklarını engelliyor.
Dosyalar birer birer çöktü ve tüm baskı girişimleri başarısız oldu. Böylece bir yanda ABD ile diğer yanda Suudi Arabistan ve müttefikleri arasındaki ilişkilerin iki yönünü gözlemlemek kolaylaştı. Birincisi, ABD gergin ve sebepsiz bir şekilde siyasi dilini sivrileştiriyor. İkincisi, Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefikleri tarafından yönetilen, uluslararası politikada denge, rasyonalite ve realizm ile öne çıkan yeni bir siyasi yol çiziliyor.
Son olarak, siyasi gergin tutumlar, mantık, çıkarların dili ve ittifakların yapısındaki bir başarısızlık işaretidir ve güçten ziyade zayıflığın bir göstergesidir.