İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Bölünmüş ABD, bölünmüş Kongre

Beklenin aksine Kongre ara seçimlerinde yapılan oylamanın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin semalarını dev kırmızı bulut kaplamadı.
İlk soru şu: “Bilhassa sahnenin henüz kesinleşmediği göz önüne alınırsa şu ana kadar neler oldu?” Bu yazının yazıldığı zamana kadar Senato üyeliğini kimin kazandığının bilinmediği üç eyalet vardı; Nevada, Arizona ve Georgia. İlk ikisinde posta yoluyla gönderilen oyların bir bölümünün henüz sayılmadığından söz ediliyor ve bu birkaç gün sürebilir. Georgia’da ise seçimler 6 Aralık'ta tekrarlanacak.
Temsilciler Meclisi'nde küçük bir farkla da olsa Cumhuriyetçi zafer neredeyse kesin gibi görünüyor, Senato'ya gelince Cumhuriyetçi Parti çoğunluğu kazansa bile marjinal bir çoğunluk olacak.
ABD ara seçimlerinin ön okuması bizi bölünmüş ABD’nin bölünmüş bir Kongre seçtiğini söylemeye sevk ediyor. Bu, ülke ve halk için en büyük tehlikeyi temsil eden Amerikan Cumhuriyeti'nin duvarındaki yarığı derinleştiriyor.
Wall Street Journal'ın Amerikalı seçmenlerin her iki partiyi de desteklememeye başladığına dair analizi, söylediklerimizin doğruluğunu teyit ediyor. Salı günü seçmenlerin yüzde 70'i dünyanın bir numaralı süper gücünün durumundan memnun olmadığını söyledi.
Amerikalılar Salı sabahı sandık başına Beyaz Saray'da popüler olmayan bir başkan, yüzde 8'lik bir enflasyon, gelirde gerçek bir düşüş oranı, buna paralel olarak bir yanda suç oranlarında, diğer yanda etnik kökene dayalı nefrette artış ve sınırlardaki güvenlik sorunu ile gitti. Tüm bunlardan önce ve sonra, kamu borcu rakamlarının 30 trilyon doları aşarak şimdiki ve gelecekteki Amerikan nesillerini birlikte tehdit ettiği de unutulmamalı.
Siyasi analistler, Cumhuriyetçilerin Başkan Biden'ı sadece bir "topal ördek" değil, aynı zamanda bir "ölü ördek" haline getirmelerini sağlayacak beklenen büyük çoğunluk zaferini gerçekleştirmekte başarısız olmalarının ana nedeni konusunda ikiye bölündüler. Bazıları başarısızlığın nedenini eski başkan Trump'ın partinin bazı adaylarına verdiği desteğe bağlayarak, bunun bir ters tepki doğurduğunu ve Demokratların kazanmasını sağladığını belirttiler.
Ancak diğer yandan bazıları da bu yardım ve Trump’ın bazı Cumhuriyetçi adaylara bu desteği olmasaydı, Cumhuriyetçilerin Demokratlar karşısında mutlak bir yenilgiye uğrayacaklarını hem de oranların şimdikinden daha büyük ve kötü olacağını iddia ediyorlar.
Bununla birlikte, son Amerikan seçim sahnesinin perde arkasını araştırma yolumuzda karşımıza çıkan eşit derecede önemli bir kısım var ve o da Cumhuriyetçi Parti'nin kendisi ve içindeki çalışma mekanizmalarıyla, üyeleri tek yürek mi yoksa değil mi sorusuyla ilintili.
Cumhuriyetçi Parti içinde, parti siyaset kurumunun dışından gelerek 2020 başkanlık seçimlerini kaptığı için Trump'a pek de derin bir sevgi duymayan ve onu affetmeyen bir cephe olduğu aşikâr. Bunların başında Mitch McConnell ve Lindsey Graham geliyor ve Trump'a kötülük olsun diye ve desteğini kazanan adayların önünü kesmek amacıyla rakip Cumhuriyetçileri destekledikleri şüphesi,  bu iki ismin peşini bırakmıyor. Nitekim birçok seçim bölgesinde gerçekten de bu oldu.
Her halükarda Amerikan vatandaşı siyasi elitlerinden daha bilinçli görünüyor. Bu bilinç, Temsilciler Meclisi'nin çok sınırlı kurallarla da olsa Cumhuriyetçilere devredilerek ilerici Demokratlar üzerinde kontrol kurulmasıyla ifade buldu.
Demokrat Parti'deki sol kanat, geleneksel Anglo-Sakson ABD'den çok uzak yollarda yürüdü ve bu  geçtiğimiz yıllar içinde paniğe neden oldu, ülkenin geleceği hakkında düşünürleri endişelendirdi.
Terazinin diğer kefesine gelince, seçmenler, aşırı veya radikal sağın ABD'yi öldürücü dogmatik vizyonlarla karışık bir paylaşım ve çılgınlık seviyelerine götürmesine de izin vermedi. Buradan hareketle milyonlarca Amerikalı seçmen, ABD'nin geleceğine yönelik korkusundan ve kana boğulmasından kaçınmak için devleti yeniden inşa etmek değil,
 yıkmak için bir araç olduklarını doğruladıktan sonra, Trump'ın desteklediği adaylara oy vermekten kaçındı. Çünkü bu adayların benimsedikleri katı ajanda, ABD'yi parçalanma döngülerine, tehlikeli ve ölümcül bölünmelere götürecek. Buradan, Amerikalıların çoğunluğunun ülkenin siyasi durumundan memnuniyetsizliklerine, Demokrat Parti ve onun başarısızlıklarına duydukları öfkeye rağmen, Cumhuriyetçi Parti'yi ve adaylarını yeterli bir alternatif, hem içeride hem de dışarıda mevcut krizlerde ABD’nin her derdine deva olarak görmeyi reddettikleri anlamı çıkıyor. Peki, siyasi durumu idare eden, bu seçimlerde ve ABD içindeki diğer partiler ve kurumlar arası mücadele turlarında seçmenlerin yönelimlerini şu ya da bu şekilde yönlendiren Amerikan derin devletinin yaptığı manevralar var mıydı?
Komplo zihniyetine mutlak olarak teslim olmadan, arka planda muhtemelen kürtaj hakkını güvence altına alan kararı iptal eden Yüksek Mahkeme kararı ile başlayan bir savaşın döndüğü söylenebilir. Bu karar, Trump tarafından desteklenen birçok muhafazakâr adayın dibe çökmesine ve “Senato” ile “Temsilciler Meclisi” kubbesi altından atılmasına neden oldu. Kürtaj kararı, örneğin Michigan'daki Cumhuriyetçi adaya zarar verdi ve bunun sonucunda Demokrat aday kazandı.
Bu seçimlerin en önemli hedeflerinden biri, Trump ve Trumpçıların ABD içindeki varlıklarını sarsmak, 2024 ABD başkanlık seçimleri konusunda önlerini kapatmak mıydı?
Tüm bunlar mümkün ve işte etrafındaki danışmanlar grubu, Trump’ın adaylık ilanını daha önce duyurduğu gibi bu ayın 15’inde mi yapması yoksa Georgia senatörlüğü için seçimlerin tekrarlanmasından sonrasını mı beklemesi gerektiği konusunda fikir ayrılığına düşmüş durumda.
Öte yanda Başkan Biden sahnedeki gelişmeleri ve bir yenilgi tadı taşısa da Cumhuriyetçi zaferi takip ederken, Cumhuriyetçileri, iş birliği yapmazlarsa veto hakkını kullanmakla tehdit ediyor, Ukrayna’daki Herson ile Irak’taki Feluce’den çekilme arasında bir ayrım yapamasa da 2024 başkanlık seçimleri yarışına katılacağını ima ediyor. Dolayısıyla Amerikan savaşı başladı ve kim sonuna kadar sabrederse o kurtulacak.