Lübnan Parlamentosu'nun yeni bir cumhurbaşkanı seçme oturumlarının başlamasından bu yana, Hizbullah ve onun 'engelleyici' müttefiklerinin planı belliydi. Parlamentonun iki buçuk yıl toplanmasını engellemelerinin ardından 2016'da Mişel Avn'ın cumhurbaşkanlığına gelmesini sağlayan uzlaşının bu kez tekrarlanmasının zor olduğunun farkındalar. Parlamentoda istedikleri adayı -eski bakan Süleyman Franciye- başa getirmelerini sağlayacak çoğunluğa sahip olmadıklarını da biliyorlar.
Bu nedenle Hizbullah ve müttefikleri, Parlamento Başkanı Nebih Berri'nin yardımıyla başka bir plan seçti. Görünüşte uzlaşmacı olan bu plan, özellikle Berri cumhurbaşkanını seçme oturumu için yasal yeter sayının meclis üyelerinin üçte ikisine yani 86 milletvekiline tekabül etmesi konusunda ısrar ettiği için -ki bu her tarafın isterse yeter sayıyı bozabileceği anlamına geliyor- hiçbir partinin tek başına çoğunluğu elde edemeyeceği gerekçesiyle, parlamento bloklarının cumhurbaşkanını seçme konusunda anlaşmaya varması gerektiği çağrısında bulunuyor.
Uzlaşma çağrısına ek olarak, ‘meydan okuyacak zorlu aday’ sayılabilecek herhangi bir adayın ekarte edilmesi gerektiği ile ilgili başka bir koşul daha öne sürüldü. Dünyadaki herhangi bir seçim sürecinde bu durumun bir benzeri yoktur. Herhangi bir demokratik seçimde, her adayın rakip adaya pozisyonlar ve programlar aracılığıyla ‘meydan okuması’ doğaldır. Bu rekabetten sonra çoğunluğu elde eden kazanır. Kaybeden aday ise yenilgisini kabul edip evine gider. Lübnan'da, cumhurbaşkanı adaylarını dayatmaya ve istediği gibi görev sürelerini uzatmaya başlayan Suriye vesayeti gelip mahvetmeden önce cumhurbaşkanını seçmek için kullanılan yöntem buydu. Ardından, çıkarlarına hizmet edenleri iktidarın zirvesine çıkarma amacı güden ve bunu başarmak için birçok siyasi güçle koordinasyon sağlayarak yardım alan ‘Hizbullah’ hakimiyeti geldi çattı.
Tanınmış şahsiyetler geçmişte Lübnan'da cumhurbaşkanlığı pozisyonu için yarıştı. Raymond Edde, 1958 olaylarından sonra seçilme şansının olmadığını bilmesine rağmen kendisinin de söylediği gibi, demokratik tutuma ve tek adayın çabasız zafer kazanmasını engellemeye saygısından cumhurbaşkanlığı için Fuad Şahap ile yarışmıştı. Süleyman Franciye (dede) 1970'te cumhurbaşkanlığı için Elias Sarkis'le yarışmış ve onu ‘demokratik ses’ adını verdiği meşhur tek bir oyla kazanmıştı. Sarkis sonucu kabul edip altı yıl aradan sonra Raymond Edde karşısında cumhurbaşkanlığı koltuğunu kazanmıştı.
Bu tarihsel kesit ile anlatmak istediğimiz nokta, Lübnan cumhurbaşkanlığının seçilmesinde olağan davranışın eskiden rekabete dayalı olduğunu ve kazananın kazanıp kaybedenin sonucu kabullenip muhalefete gittiğini belirtmektir. Bu olağan davranış hiç değişmedi ta ki Lübnan kararı üzerinde hakimiyet kurarak müttefiklerinin görev süresini zorla uzatan Suriye vesayetine kadar… Nitekim Cumhurbaşkanı İlyas el-Hiravi’nin ve Emil Lahud’un seçiminde bu yaşanarak görev süreleri uzatılmıştı. Dahası Hizbullah’ın silahlarının hegemonyası 7 Mayıs 2008 olaylarına ve buna müteakip Mişel Süleyman’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesine sebep oldu. Ardından iki buçuk yıl parlamentodaki cumhurbaşkanını belirleme oturumları engellendi. Daha sonra çoğunluk, 2016'da Hizbullah tarafından desteklenen ve cumhurbaşkanlığı sarayına taşınan Mişel Avn’ı cumhurbaşkanı olarak kabul etti.
Bugün ise parlamentonun altı kez cumhurbaşkanı seçme girişiminin ardından, Hizbullah onaylamadıkça sandıktan hiçbir ismin çıkmayacağı netleşti. Hizbullah Genel Sekreteri ve yetkilileri artık bu arzularını gizlemiyor. Kendilerini tatmin etmeyen herhangi bir isim üzerinde uzlaşılması onları rahatsız ediyor. Hasan Nasrallah, adeta bir doktorun hastasına reçete verişi gibi reçete vererek iyileşmeye yardımcı olacak tek ilacı şöyle açıkladı: “Baabda'da direnişi arkadan bıçaklamayacak, Lübnan’ın ulusal çıkarlarını ABD’nin baskılarına ilişkin endişelerinin önüne koyacak ve satılmayıp satın alınmayacak bir cumhurbaşkanı istiyoruz.” İran’a tamamen bağlılığını açıklayan ve kendisini Veli-i Fakih’in hizmetindeki bir asker olarak gören Hizbullah Genel Sekreteri’nin ulusal çıkara gösterdiği bu özen gözlerimizi yaşartıyor. Nasrallah son konuşmasında Ordu Komutanı General Joseph Avn’a laf dokundurarak ABD’nin Lübnan ordusuna verdiği desteğin bu ordunun Hizbullah ile karşı karşıya gelebilmesine bağlı olduğuna işaret etti. Bu, ordu komutanını Hizbullah'ın cumhurbaşkanlığına gelmesini kabul edebileceği isimler listesinden ekarte etmesinin en açık ifadesiydi. Nasrallah bu sözlerini, daha önce ordunun komutasını üstlenen eski cumhurbaşkanları Emil Lahud ve Mişel Avn'ın direnişe verdiği desteğe övgüde bulunurken dile getirdi.
Parlamentodaki Hizbullah bloğunun başkanı milletvekili Muhammed Raad ise Hizbullah’ın tutumunu açıklarken, bir sonraki cumhurbaşkanının ‘direnişçi Lübnan halkına uygun olması’ gerektiğini söyledi. Milletvekillerini Hizbullah'ın memnun olmayacağı bir cumhurbaşkanı seçerlerse ‘ne kadar uzun sürerse sürsün’ söyledikleri ismin kabul edilmeyeceği konusunda uyardı.
Bu nedenle, Lübnan parlamentosunun yeni bir cumhurbaşkanı seçememesinin nedenine artık şaşırmamak gere. Zira görmek istemeyenler dışında artık herkesin farkında olduğu bir Lübnan gerçeği var: En sonuncusu İsrail ile güney sınırının çizilmesi olmak üzere ülkenin kaderini belirleyen kararlar, Hizbullah'ın onayı olmadan alınamıyor. Güney bölgelerde ve Bekaa'da yapılan parlamento seçimlerinin de gösterdiği gibi Hizbullah, Şii grubu içinde kendi ‘ortamı’ olarak adlandırdığı ortamda demokratik uygulamayı ve adaylar arasında rekabet etme hakkını engelledi. Parlamentodan hükümete ve cumhurbaşkanlığına kadar tüm kurumlarda demokratik yaşamı sekteye uğratmayı başardı. Çoğunluğun veya azınlığın varlığının artık bir değeri yok. Zira Hasan Nasrallah ve Hizbullah’ın kararı, en nihayetinde zorla da olsa kabul ediliyor.
TT
Lübnan’da Hizbullah’a ‘uygun’ bir cumhurbaşkanı aranıyor
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة