Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

İran protestoları: Sarıkları devirmekten Humeyni’nin evine

İran protestoları ve ayaklanmaları çoğu şehre ve başkent Tahran'a ulaştı. Hamaney'den Süleymani'ye “İslam Devrimi”nin sembollerinin “posterlerini” yaktıktan sonra, daha eski sembolleri, rejimi ve gücünü temsil eden hükümetin ileri gelenlerini hedef almaya başladı. İran rejiminin meşruiyetini simgeleyen tüm ideolojik değeriyle “Kum” kentine doğru yönelmeye başladı ve rejimin kurucusu Humeyni'nin evini yakma noktasına geldi.
Devletlerin statüsü ve değeri, politikaları, stratejileri ve hedefleri tarafından belirlenir. İran devleti 40 yıldır içine kapalı ideolojiyi, Şii versiyonuyla “siyasi İslam”ı, “Velayet-i Fakih”i ve “devrimi ihraç etmeyi”, “haydut bir devleti” temsil etmeyi seçti. Bunun için her şeyden vazgeçti. İstikrardan vazgeçip kaos ve onu yaymanın yanında yer aldı, uluslararası sistemden ve onun temel ilkelerinden vazgeçip terör ve uyuşturucu ticaretinin yanında yer aldı.
İran, bölgede mezhepçilik ve terörizm, milisler ve örgütler, füzeler ve insansız hava araçlarıyla kargaşalar çıkardı. Rakip büyük güçler ile farklı kıtalardaki daha az güçlü ve etkili ülkeler arasındaki siyasi görüş ayrılıklarının arasından sızdı. Amacı ve hedefi, “devrimi ihraç etmeye” devam etmesine ve Şii siyasi İslam tadında da olsa “Pers İmparatorluğu”nu yeniden kurmasına yardımcı olacak her şeyi güvence altına almaktı.
Egemenliklerini ve bağımsızlıklarını savunmak için İran'ın mezhepçi, terörist yayılmacı projesine karşı koymak Körfez ülkeleri ve Arap ülkelerinin kaderi ve bunu çeşitli şekillerde yapıyorlar; eskileri güçlendirip yenilerini yaratarak uluslararası, bölgesel siyasi ve askeri ittifaklar kuruyorlar. Kalkınma, ekonomi, eğitim, “aşırıcılık” ve “terörizm” ile mücadele, hoşgörü, bir arada yaşama ve barışı yayma alanlarında etkileyici uluslararası başarılar elde ediyorlar. Ancak askeri güçlerini nicelik ve nitelik olarak güçlendirmeye, kararlarının tek bir ülke ya da belirli bir tarafa bağlı kalmaması için silah kaynaklarını çeşitlendirmeye,  “askeri sanayileşmeyi” geliştirme ve bunu çok sayıdaki bölgesel tehdidin büyüklüğüyle uyumlu olarak eşi görülmemiş seviyelere ulaştırmaya gereksinimleri var.
Savaş kararı, herhangi bir ülkede alınacak en kötü karardır. Reddetmek ve karşıtına yönelmekle birlikte, tarih, insan doğası ve devlet çatışmaları bilinci, gerektiğinde bu kararı almaya hazır olmayı gerektirir. Özellikle de son yıllarda düşmanca yönelimlere sahip bazı Batılı ülkeler ve yönetimleri ile tarihi ittifakların doğasında yaşanan şiddetli çalkantıların gölgesinde.
Kritik anlarda "ulusal güvenlik" ile ilgili güven kaybı, stratejileri değiştirme ve ittifakları çeşitlendirmenin gerekliliğine yönelik güçlü bir uyarı ve ciddi bir alarmdır. Geleneksel olarak Körfez ülkeleri ile müttefik olan ülkelerin İran rejimine karşı her türlü müsamahayı gösterirken, onunla “nükleer anlaşmayı” yeniden canlandırmak için çırpınırken ve ona taviz üstüne taviz teklif ederken, aynı zamanda Körfez ülkelerinden önemli ve etkili savunma silah sistemlerini geri çekmesi akıl almaz bir şey. Bu daha önce ihtimal dışıydı ama bugün bir ihtimal haline geldi ve devletlerin güvenliği, egemenliği ve bağımsızlığı ihtimallere bağlı olamaz.
Batılı karar vericiler için eski ittifaklarda bir sarsıntıya yol açtıklarında yakın gelecekte neler olacağını tahmin etmek kolaydı. Bilhassa tüm göstergeler, Körfez ülkelerinin güçlenerek geliştiğini, istikrarlı adımlarla ilerlediğini, kendilerine yeni bir kimlik ve gelecekleri için iddialı hedefler çizdiklerini, “kalkınma”, “ekonomi”, “eğitim” ve “hizmetlerle” ilgili uluslararası sıralamaların başında yer aldıklarını gösterirken, kendilerine yönelik caydırma veya sindirme girişimleri karşısında hiçbir şekilde sessiz kalmayacaklarını ve uluslararası, bölgesel alternatiflerin çok olduğunu tahmin etmeleri zor değil.
İranlı karar yapıcılar, kendi iç sorunlarını ihraç etmek ve bölgesel bir savaş yaratarak İran halkının ezici öfkesine göğüs germek amacıyla benzeri görülmemiş maceralara girişmeyi ve doğaçlama kararlar almayı düşünebilirler. Ancak bu, tarihi bir siyasi intihar olur. İran rejiminin askeri gücü hakkındaki tüm Batı propagandasına rağmen, bu düzeyde herhangi bir ciddi tehdide karşı onlarla angajman yapmaya hazır Arap ülkelerinin yanı sıra bölgesel müttefikleri ile birlikte Körfez ülkelerinin tamamıyla çatışamaz. Dahası İran rejimi ile dostane ilişkilerini sürdüren büyük güçlerin Körfez ülkeleriyle de büyük ve karmaşık çıkarları var. Gelişmekten, modernleşmekten ve dünya ile bir arada var olmaktan aciz bir ideolojik rejimi kurtarmak için bu çıkarlardan hiçbir şekilde feragat etmeyeceklerdir.
İran rejimi kendi içinde liderlik konusundaki görüş ayrılıklarından muzdarip. İdeolojik siyasi meşruiyet 40 yılda büyük ölçüde aşındı, liderlik yaşlanıyor, anlamaktan ve gelişmekten aciz. Hastalık ve yaşlılık, güç piramidinin tepesini tehdit ederken, “Devrim Muhafızları” tüm hesapları yeniden düzenleyebilecek, tüm dengeleri değiştirebilecek beklenmedik bir durumda ülke içindeki konumunu ve gücünü korumaya hazırlanıyor. Rejim içinde reformist olarak bilinenler etkisiz hale getirilmiş, dışlanmış ve her türlü gerçek etkiden uzaklaştırılmış. Bu nedenle rejimin krizi emsalsiz.
Tüm bunlardan önce ve sonra, halkın öfkesi artık sınır tanımıyor. Herhangi bir yenilenme, modernleşme, yaşam koşullarını iyileştirme konusundaki umutsuzluğu doruğa ulaştı. Bu umutsuzluktan protestolar ve ayaklanmalar doğdu ve bunlara insanların hedeflerini gerçekleştirebilecekleri, isteklerine ulaşabilecekleri, halkın hiçbir ilgisinin olmadığı maceraların ve ideolojik savaşların olmadığı, zengin ve huzurlu bir ülkede yaşayabileceklerine dair yeni bir umut eşlik ediyor. Hamaney'in “Arap Baharı” olarak bilinen süreçte bazı Arap ülkelerinde yaşananları ifade etmek için söylediği gibi, umut “tatlı devrimlerin” yakıtıdır. Bu tatlılığı kendi ülkesinde, halkının ve vatandaşlarının elleriyle yaşamasının zamanı geldi.
İran rejiminin krizinin ortasında, BAE Devlet Başkanı ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Endonezya'nın Bali kentinde düzenlenen "G20 Zirvesi"nde bir araya geldi. Veliaht Prens, Endonezya’dan sonra Güney Kore ve Tayland'ı ziyaret ettiği çok önemli bir Asya turuna çıktı. Körfez ülkeleri bir yandan Rusya ve Çin'e açılırken, diğer yandan Batı ülkeleri ile tarihi ilişkilerini koruyorlar, ama bu ilişkilerin doğalarını yeniliyor, sınırlarını, alanlarını ve koşullarını yeniden çiziyorlar.
İran halkı, eski ve yeni tüm medya araçları aracılığıyla komşuları Körfez ülkeleri halklarının istikrar, adalet, özgürlük ve refah içinde yaşadıklarını izliyor. İranlılar bunu kendi hayatları, güvenlikleri, başarıları ve refahları, yaşadıkları trajediler, adaletsizlik, yoksulluk, geri kalmışlık ve modern insan yaşamının en basit araçlarından dahi yoksunlukla karşılaştırmaktan kendilerini alamıyorlar.
İran halkı kadim bir kültür ve medeniyete sahip bir halk ve 40 yıl boyunca gücünün, zenginliklerinin, bugününün ve geleceğinin ideoloji ve mezhepçiliğin nefret dolu mangallarında, belli başlı kurumları ile çeşitli liderlerinde yaygın yolsuzluğun buhurdanlıklarında yakılmasına tanık oldu.
Son olarak İran rejimi, halkını ve vatandaşlarını memnun etme yollarını aramalı. Batılı ülkeler ise bir kez daha diktatör, teokratik bir rejimin kollarına atılmadan önce hesaplarını gözden geçirmeliler. İran protestoları alan, sayı ve talepler yönünden büyüyor. Körfez ülkeleri ise parlak bir geleceğe ve daha iyi bir yarına yönelik güçlü yönelimlerini sürdürüyorlar.