Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Beklenmedik zaman

İngiltere'de yumurta satışına kısıtlama getirileceğini, enflasyonun yüzde 22'ye dayanacağını, Fransa'da tavuk kıtlığının yaşanacağını ve Almanların kışın soğuğundan korunmak için kömür stoklamaya koşacağını, kömür fiyatının yüzde 200 artacağını ve İsviçre’nin enerji kriziyle mücadele etmek için benzeri görülmemiş bir planla yarım günlük elektrik kesintilerine hazırlanacağını kim bilebilirdi? Gerçekten beklenmedik bir zamandayız.
Salgın başladığından beri insanların yaşadığı sıkıntıları ve peşinden gelen sayısız karmaşayı anlatmak için Amin Maalouf'un kitabı için kullandığı ‘Çivisi Çıkmış Dünya’ başlığından daha iyi bir başlık bulamıyorum.
Herhangi bir sahadaki değişiklikler idrak edebileceğimizden daha hızlı gerçekleşiyor. Teknolojik değişimlerin tek başına, insan olarak bizim onları kavrama kapasitemiz bir yana -ki bu başlı başına bir sorun- hayatımızdaki etkilerini ve bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi anlama yetimizden çok daha büyük olduğuna dair bir endişe söz konusu. Bizim gibi sıradan insanları aşıp mucitlere ve teknoloji liderlerine kadar uzanan şaşırtıcı bir sıkıntı… Büyük teknoloji şirketlerinin hisseleri altından daha şanslıyken, birden her biri günlük yarım milyar dolar olarak tahmin edilen büyük kayıpları, yalnızca yeni çöküşlerin başlangıcıdır. Bunların çoğu, yanlış tahminde bulunmaktan ve sahneyi değerlendirememekten kaynaklı çatlaklardır.
Elbette ne Mark Zuckerberg ne de Jeff Bezos, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisinin patlak vermesiyle başlayan online alışveriş çılgınlığının, salgın dalgası yatıştıktan sonra hızla duracağını düşünmüyordu. Teknolojik gelişmelere yakın olan dünyanın en zeki ve en bilgili adamları bile aylar sonra ne olacağını kestiremediler. Zuckerberg, altın çağının henüz başında olduğunu düşünerek birçok çalışan aldı. Bir yıldan kısa bir süre önce sorun, yetenekler bulmaktı. Çalışanlar, daha yüksek bir maaş ve daha yüksek bir pozisyon elde etmek için bir şirketten diğerine geçtiklerinden nadir bulunan bir para birimi gibi görünüyorlardı. Ne var ki, Silikon Vadisi şirketlerinin sürekliliklerini ve hayatta kalmalarını sağlamak için on binlerce çalışanından kurtulmaları gerektiğini duyurmaları bir yıldan az sürdü. Twitter çalışanlarının yarısı ve Facebook, WhatsApp ve Instagram’ın sahibi Meta şirketinin çalışanlarının yaklaşık yarısı işten çıkarıldı. Toplamda ABD merkezli teknoloji şirketlerinin, çalışanlarının yüzde 10 ila 20'sini işten çıkardığı düşünülüyor. 2008 krizinde sadece 65 bin kişi işini kaybetmişken, şimdi sadece ekim ayında 24 bin, kasım ayında 53 bin ve yılbaşından bu yana 100 bin çalışan işten çıkarıldı ve kan kaybı da devam ediyor.
Hükmettiği, gözetlediği, zorbalık yaptığı, bizim adımıza karar verdiği ve sırlarımızı ifşa ettiği söylenen bu dev şirketlerin yeniden yapılanmaya gitmesinin gelip geçici bir durumla ilgisi yok. Bilakis bu, önümüzdeki gelecek sorunlu yılların belirsizliğini giderme ve rakip projelerin sayısının artmasıyla güvenli bir yol bulma çabasıdır.
Niyetini en açık ifade eden, kişisel bilgisayar ve yazıcı üreticisi HP oldu. Satışlarının yarı kârını sadece bir yıl içinde kaybeden HP’nin yeniden yapılanma planı, önümüzdeki üç yıl içinde 6 bin kadar çalışanın işten çıkarılmasını öngörüyor. Bu da çöküş beklentilerinin zamanla artacağı ve hızlanacağı anlamına geliyor.
Şirketler hizmetlerinin kapsamını genişletti, gelecek projelerine döktükleri harcamalarda aşırıya gitti ve çalışan sayısını artırdı. Ancak salgın yatıştıktan ve insanlar yuvalarından çıktıktan sonra online ticaret akışı yavaşladı. İnsanlar, beklentilerin aksine her zamanki pazar ve dükkanlarından alışveriş yapmaya geri döndü. Ekran başında daha az zaman harcamaya başladılar. Aynı zamanda sosyal medya ile etkileşime girme istekleri azaldı. Bu da reklamların azalmasına ve gelirlerin düşmesine sebep oldu.
Büyük teknoloji tüccarları, insanların nabzını ölçmek ve mallarının çoğunu satmak için veri toplamaya, gizliliği ihlal etmeye ve müşterilerinin bilgilerine el koymaya yatırım yaptı. Ancak ilk yol ayrımında başarısız oldular. Ne veri analizleri ne de akıllı otomatik casusları onlara yardımcı oldu. İnsanlar ilk fırsatta cihazlarına sırtlarını döndü ve eski hayatlarına veya benzer bir hayata geri döndüler.
Birçok yerde insanlar alışkanlıklarını değiştirdi. Fransızların yüzde 40'ı tiyatroya dönmedi ve salonlar yaşlıların tekeline dönüştü. Müze, galeri gibi kapalı mekanların turistlerin artık ilk uğrak yeri olmadığı görülüyor. Bu, karantinaya tepki olarak sadece geçici bir durum olabilir.
Fransa'da, zengin yüksek kesim için büyük klasik performansların sergilendiği Bastille Opera Binası astronomik fiyatlara kapılarını düşük gelirli kesime açmaya karar verdi. Ancak boş kalan tek bina bu değil. İnsanlar fuarlara gitseler de ekonomik kriz başladığı için gelirlerinin önemli bir kısmını sanata harcamayı bir öncelik olarak görmüyorlar. Bu yüzden Fransızlar, 2023 yılının kültürel açıdan ciddi derecede sıkıntılı bir yıl olacağını düşünüyorlar.
Lübnan'da tiyatro seyircisi değişti ve gençler komik, hicive dayalı ‘stand-up komedisini’ tercih etmeye başladı. Klasik oyun yazarlarının bu durumda hayatta kalmak için yeni bir tarz benimsemekten başka bir çareleri kalmadı. Bazıları ücretsiz olarak gösteri yapıp seyircilerden gönüllerinden ne kopuyorsa vermelerini istiyor. Kimileri de amaçlarına hizmet eden sanat yapıtlarına ihtiyaç duyan derneklere başvuruyor ve böylelikle dernekler katılımı finanse edip güvence altına alınıyor. Bu dönemde çoğalan görsel sanatçılar, tablolarının astronomik fiyatlarını düşürmenin, resimden tat almaya başlayan ve fiyatlar uygun olduğunda bunları almaya hazır olan bir izleyici kitlesine satış yapmalarına yardımcı olduğunu fark ettiler.
Herkes için sanat, bir sonraki aşamanın konusudur. Tüm davranışlar göz açıp kapayıncaya kadar değişebilir. Kâr peşinde koşanlar beklentilerine güvenmemelidir. Ne kadar veri toplarlarsa toplasınlar ve güvenilirliklerine inanırlarsa inansınlar, bu veriler, Ukrayna’daki gibi bir savaşı ya da Biden’ın dünyaya gösterdiği tutumu ve bunun sonucunda dünyayı altüst eden enerji krizini öngöremedi. En zoru da üç yıldır sıkıntılı tünellerden geçen ve ilk kavşakta bir umut ışığı bekleyen insanoğlunun ruh halini kestirmektir.