Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Riyad tokalaşması ve ilerleme yarışı

Mesleğim, son 6 yılda Suudi Arabistan topraklarındaki önemli tokalaşmalara tanık olmamı sağladı; ABD-Körfez ve ABD-Arap olmak üzere iki zirvenin eşlik ettiği Prens Muhammed bin Selman'ın Başkan Donald Trump ile tokalaşması, Muhammed bin Selman'ın Başkan Vladimir Putin ile tokalaşması. Yine ABD-Suudi Arabistan zirvesi ile Mısır, Ürdün ve Irak'ın katılımıyla ABD-Körfez zirvesinin eşlik ettiği Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile Başkan Joe Biden’ın yumruk tokuşturması. Mesleğim ayrıca Muhammed bin Selman'ın çalışılmış diplomasinin damgasını vurduğu yurt dışı gezilerindeki tokalaşmalara da tanık olmamı sağladı. Bunlar bir yandan Moskova ile ilişkileri güçlendirirken Washington'ı unutmayan, Yeni Delhi ve Tokyo'yu unutmadan, Pekin ile ilişkileri pekiştiren uluslararası ziyaretlerdi. Karşılıklı çıkarlar, karşılıklı saygı ve içişlerine karışmama temelinde daha geniş iş birliği ve ortaklıklar kurma fırsatlarını keşfetmek içindi. Bu tokalaşmaların önemine rağmen, birkaç gün önce Riyad'da Şi Cinping ve Muhammed bin Selman'ın tokalaşmasının Suudi Arabistan, Çin ve uluslararası nedenlerle istisnai olduğunu hissettim.
Bir gazeteci olarak tarihe geçecek kumaşta bir tokalaşmaya şahitlik ediyormuş gibi hissettim. Tokalaşma derindi, anlamlar ve sembollerle doluydu. Mao Zedong'un partisinin lideri, kurucu Kral Abdulaziz ve Kral Selman bin Abdulaziz okulunun mirasından gelen adamla el sıkışıyordu. İki medeniyetten, iki mirastan ve her biri ülkesinin tarihinde bir dönüm noktasını temsil eden iki kuşaktan iki adam. İlki “Çin rüyası”nı, ikincisi “Suudi Arabistan rüyası”nı taşıyor. İki kalkınma ve iki kalkınmanın muhafızı arasında bir tokalaşma. İlki, rakamlara dayanarak, Çinlilerin bugünkü konumunun dizginleri devraldığı güne göre çok daha iyi olduğunu söyleyebilir. İkincisi, rakamlara dayanarak, Suudi Arabistan'ın bugünkü durumunun ekonomi ile başlayan ve onu aşan geniş bir dönüşümü ateşlediği güne göre daha iyi olduğunu söyleyebilir. Tokalaşma, ilerleme ve gelecek yolunda bir tarih gibi görünüyordu. "Kuşak ve Yol" girişiminin "Vizyon 2030" ile buluştuğu noktada bir buluşma gibiydi. Vatandaşın yaşam standardını yükseltme, refah ve istikrar yaratma hayalinde bir ortaklıktı. Teknolojinin, yeniliğin, rekabetin meyvelerini toplamak, imkanları sağlık ve eğitimin hizmetine pompalamak, salgın hastalıklar ve iklim kriziyle mücadele etmek için bir ortaklıktı. Ticari ve kültürel alışveriş, uluslararası ve bölgesel duruma ilişkin iki okumayı yaklaştırmaydı. Deneyim alışverişini garanti eden “dünya fabrikasının” kapılarını Suudi Arabistan yatırımlarına ve ihracatına açan, Çinli şirketlere Suudi Arabistan'ın tanık olduğu muazzam ilerleme şantiyesinin kapılarını açan derin bir tokalaşmaydı. Suudi Arabistan, coğrafi konumu ve içinde yaşadığı dönüşüm sayesinde bir köprü, katalizör ve bir geçit rolü oynayabileceği için Çin, Arap dünyası ve Ortadoğu'ya Riyad'dan açıldı. Tokalaşmanın derinliğinde aynı zamanda bir uluslararası sorumluluk duygusu, medeniyetler arası diyaloga vurgu, çatışmalara barışçıl çözümler, farklı olma hakkına saygı, eksenler ve çatışmalar dilinden uzaklaşma, devletlerin egemenlik haklarına, miraslarına, siyasi ve kalkınma tercihlerine saygılı olma vurgusu, dünyada ekonomik istikrarı, tedarik zincirlerinin sorunsuz akışını temin etmek için umut kapılarını açma vardı.
Çin-Suudi Arabistan tokalaşması, özellikle Ukrayna'daki savaştan sonra dünyanın tanık olduğu değişikliklerin, siyasi ağırlık ile ekonomik ağırlığın ayrılmaz olduğu büyükler kulübünde konumların dağılımındaki değişim alametlerinin dikkatli bir şekilde okunmasının sonucuydu. Bu bir tarafla derin ilişki diğer tarafla derin ilişkiyi engellemeden, ilişkiler ve ortaklıklar çemberini genişletmeyi teşvik eden bir okuma. İç içe geçmiş çıkarlar dünyasında ilişkileri koparmak bir yöntem olmadığı gibi kapıları kapatmak da bir politika değil. Ancak devletler arasındaki ilişkiler, tıpkı bireyler arasında olduğu gibi, her zaman diğerinin kaygı ve çıkarlarını dinleme sanatının sağladığı bakıma ihtiyaç duyar.
Muhammed bin Selman, küreselleşmenin "küresel köy" denen yerin evlatlarının kaderleri arasında yarattığı karşılıklı bağımlılığın farkında. Çevrede ve dünyada kalıcı refah ile kalıcı istikrar arasındaki ilişkiyi anlıyor. Bu nedenle Çin-Suudi Arabistan tokalaşmasına Çin-Körfez tokalaşması ve Çin-Arap tokalaşmasının eşlik etmesini istedi ve öyle de oldu. Arap-Çin zirvesi gerçekten özeldi. Katılımcılar kendilerini birincisi Çinli, ikincisi Suudi Arabistanlı iki ilerleme tecrübesiyle karşı karşıya buldular. Katılımcılarda beklemenin ve ertelemenin yalnızca sorunların derinleşmesine ve şiddetlenmesine katkıda bulunacağına kanaat getirdiklerinin işaretleri görüldü. Geleceğe giden tek yol reformdan geçtiği için zor kararların alınması gerektiğine ikna olduklarının işaretleri görüldü.  Reform ise kurumlar inşa etmek, ülkeyi kemiren yolsuzlukla mücadele etmek, yasaları ve eğitimi modernize etmek, hızlı teknolojik ilerlemeyi yakalamak, kalkınma projesini desteklemek temelinde uluslararası ilişkiler kurmak, deneyimleri paylaşmak ve dönüşen dünyaya, onun başarılarına ve koşullarına katılmak demek. Katılımcılar, devletin halkının, özellikle de genç kuşakların nabzını dikkatle dinlediğinde, kararını ve kaderini kontrol edebileceğini hissettiler. Sıkıntılı Arap ülkeleri "ölüm botlarına" gençlerini pompalamaya devam edemezler. Milis savaşlarında boğulmak, yakın ve uzak ülkeler adına vekalet savaşları yürütmek artık kabul edilemez.
Katılımcıların Çin ile yakınlaşmanın kolaylığını hissettikleri açıktı. Onların iç işlerine karışmıyor ve onlara örnek olmaya çalışmıyor. Karşılıklı çıkarlar diliyle konuşuyor ve kendisini bir hayır kurumu olarak sunmuyor. Dahası, Şi Cinping, çekingenliğin ve birkaç söz söylemekle yetinme politikasının ötesine geçerek, ülkesinin iki devletli çözümü ve Arap ülkelerinin her türlü dış müdahaleden uzak güven ve istikrar içinde yaşama hakkını desteklediğini teyit etti.
Katılımcı Arapların bir kısmı “İpek Yolu” hatıralarını övdüler ve “Kuşak ve Yol” girişimini andılar. Ancak bu yollar ve benzerlerine giriş ister istemez reform kararı almak ve her değişiklikten korkmayı yenmekle başlıyor. İstenen herhangi bir başarılı denemeyi kopyalamak değil. Deneyimlerin yaşandıkları sahneler ve özgüllükleri ile bir ilişkisi vardır. Ancak dünyadaki birçok deneyimin gösterdiği gibi iyi bir yönetim, doğal kaynakların yokluğunun bir kısmını telafi edebilir.
Çin deneyimi, reform yolunu tutmaya bizi teşvik ediyor. Suudi deneyimi de öyle ve kendisi aynı zamana yakın özelliklere sahip bir Arap ve İslam toplumunun çocuğu. Kesin olan, Arap geri kalmışlığının bir kader olmadığıdır. Geleceği kurmak, ürkek ya da çekingen adımları bırakıp kaçırılanları telafi etmek ve zamanı uyunan bir yastıktan fırsata çevirenlere yetişmek için zamanla savaş vermekle başlar. "Çin rüyası" kolay değildi. Aynısı "Suudi Arabistan rüyası" için de geçerli. Arap rüyası da irade olması şartıyla mümkün. Prens Muhammed bin Selman'ın zirveyi "Arapların yeniden ilerleme ve gelişme için yarışacağını dünyaya garanti ediyoruz ve bunu her gün kanıtlayacağız" mesajıyla bitirmesi dikkat çekici idi.