Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Batı’nın kibri

Katar Emiri’nin konuk olarak ağırladığı Lionel Messi’nin, takımıyla birlikte dünyanın en büyük futbol ödülünü kazanmasının mutluluğunu paylaşmak ve turnuvanın en iyi oyuncusu olarak kendisini taçlandırmak için omuzlarına koyduğu ‘bişt’ hakkındaki kuru gürültü ne kadar utanç verici! Batı’nın rahatsızlığı, bir spor yıldızının yöresel bir kıyafetle gözükmesinden kaşıntı tutacak boyuta mı vardı?
Onlarca yıldır Batı'nın bizim için icat ettiği ve mirasımızla hiçbir ilgisi olmayan kot pantolonlar, kravatlı takımlar ve elbiseler giyiyoruz. Aramızda ulusal etkinliklerde dahi her türlü batılı şapkayı takan var ama biz aşağılanma hissetmiyoruz.
Meksika 1970'te Dünya Kupası'na ev sahipliği yaptığında ve Brezilya şampiyonluğu kazandığında, Pele ülkesinin zaferini büyük kenarlı geleneksel Meksika şapkası olan ‘Sombrero’ ile kutladı. Bu, o zaman ne şoka ne de tartışmaya neden oldu.
En önemli hedeflerinden biri halkları tanımak ve kültür alışverişi değilse, her seferinde bir başka ülkede Dünya Kupası düzenlemenin anlamı ne? Hepimizin ille de tek bir kültürün içinde erimesi mi gerekiyor? Uygarlaşmak hepimizin silinip renksiz hilkat garibelerine dönüşmesi mi demek?
Katar, kadın feracelerinin gösterilmesini, kaynaşıp toplumların birbirini tanıması çağrısında bulunan Kur’an ayetlerini kullanmayı, Arap kıyafetleri içindeki komik bir figürü turnuvanın maskotu olarak tercih etmeyi, kefiye ile ageli tanıtmayı ve ezanın sesinin dinlenmesini istedi. Bu, kendi kimliği, adetleri, şarkıları, müzikleri, dansları ve dili ile uluslararası bir olaya ev sahipliği yapma rolünün bir parçasıdır. Nitekim ziyaretçiler maçlara gitmek, ülkenin atmosferini yaşamak ve iklimini öğrenmek için uzak mesafeler kat ediyor.
Yapılan maçlar boyunca hoşgörü ve neşe hali, somurtkanlığa galip geldi. Ancak gönülleri fetheden ve karşılaşmaları ile izleyicilerin başını döndüren turnuvanın sonuna gelindiğinde takkeler düştü keller göründü. Futbol sanatının çılgınlığından, göz kamaştırıcı güzelliklerinden, vücutların becerilerinden ve şaşırtıcı esnekliğinden birdenbire kılı kırk yarma, kusurları meydana çıkarma ve suçlamalar dağıtma saplantısına girdik.
Etkinliği karalamak ve neşeyi bozmak için Katar’a karşı savaş erken başladı. Ancak insanlar doğası gereği eğlenmeyi sever. Bu Dünya Kupası, salgın, çöküşler, savaşlar ve krizlerle geçen semeresiz yılların ardından geldi. Bu yüzden dünya, entrikalara ve tuzaklara aldırmadan karamsarlıkları unutmaya hevesli görünüyordu. Gelgelelim en hassas ve en çok izlenen anda ‘bişt’in ortaya çıkması Batı basınını kızdırdı. İngiliz Telegraph gazetesi ‘Messi’nin giydiği mavi beyaz formanın üzerinin kapatılmış olmasının çok yazık’ olduğunu ve Katar’ın ‘Arjantin kaptanı Messi'yi Araplara özgü ‘bişt’i giymeye zorlayarak tarihin en büyük anını’ mahvettiğini yazdı.
Görüntüleri tekrar izledim. Messi’nin gayet neşeli olduğunu ve yöresel kıyafetin altından formasının da göründüğünü fark ettim. Tüm takım Arjantin formalarıyla parlıyor, dans ediyor ve kupayı kutluyor. Hatta ‘bişt’ pek çok Arjantinlinin ve efsanelerinin izinden gitmeyi seven bir sürü kişinin istediği bir şey haline geldi. Belki de onları rahatsız eden ve kızdıran şey buydu. Alman televizyonunun eleştirisi, Telegraph'tan daha az şiddetli değildi.
Arjantinliler, efsanelerine doğru atılan adımı takdir ettiler ve bu şekilde onurlandırılmasından hoşlandılar. Öfkenin kötü niyetli düşüncelerden biri olduğunun altını çizmek için şuna dikkat çekmek isterim ki, Messi'nin ‘bişt’ giymiş halinin de bulunduğu maç sonrası fotoğrafları 67 milyondan fazla beğeni topladı ve Instagram'da tüm zamanların en çok beğenilen paylaşımı oldu.
Böylece, Katar'ın insan hakları sicilini protesto etmek için maçların kamusal alanlarda gösterilmesini engelleyen Fransız belediyeleri, takımlarını takip etmeye susamış vatandaşların toplanıp bağırıp çağırmalarına, ağlamalarına ve final maçında istedikleri gibi gitmeyen penaltı atışları sebebiyle büyük bir hayal kırıklığı yaşamadan önce bitap düşene kadar bir üzülüp bir sevinmelerine engel olamadı.
Ne yazık ki, art arda gelen Batılı toplumsal krizler, artık farklı olana yaklaşırken sanki beyazdan başka bir renge yer kalmamış gibi daha fazla radikallik ve küstahlık yansıtıyor.
Yıllardır stadyumlarda bu tür tavırlar artarak devam ediyor. Geçen yıl Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Londra'da İtalya ile İngiltere'yi karşı karşıya getiren maçın ardından bu fark edilmişti. İngiltere, üç siyahi oyuncunun kaçırdığı gol fırsatları nedeniyle kaybetmiş ve medyada bu oyunculara karşı ırkçı saldırılar başlatılmıştı. Aynı şey, Dünya Kupası'nda kaybeden Fransız takımındaki Afrikalı oyuncuların başına geldi. Penaltı atışlarını gole çeviremeyen Kingsley Coman ve Aurelien Tchouameni'ye sarfedilen çirkin sözlerin ve aşağılayıcı suçlamaların haddi hesabı yoktu. Her defasında olduğu gibi insanlıkla alakası olmayan en çirkin sözlerle yerildiler
Geleceğin dehası Kylian Mbappe final maçında Fransa'nın üç altın golünü atmasına rağmen top fileleri havalanırdığında omuzlarda taşınıyor, ancak sonuçlar istenildiği gibi olmayınca en kötü hakaretlere maruz kalıyor.
Irkçılık nerede olursa olsun futbol sahalarında var. Futbol, her takımı birbirine düşüren şiddetli bir oyundur. Aslında başarılı olduğu da söylenebilir. Zira temel yapısında, insanın içgüdülerini ve öfkelerini sürdürerek, bunları eğitmeye ve meşrulaştırmaya çalışır. Ancak milletlere ve halklara her zaman ahlak ve iyi hal dersi vermek isteyenlere gelince durum değişir ve kınama başlar.
Fransız takımına hızlıca baktığınızda, Afrika'dan geldiğini zannedersiniz. Halbuki pek çok kulüp, bir grubun diğerine ağır basmaması için üyelerin renklerini ve geçmişlerini dengelemeye dikkat eder. Ancak seçimin sonuçları, fırsata susadıkları için her zaman en fakir ve en dezavantajlı durumdaki Araplar ve Afrikalıların lehine olur. Takım ezici bir şekilde renkli olduğunda, hata yapma olasılığı daha yüksektir.
Irkçılar ve aşırı sağ karşıtı bir eğilim var. Ancak Avrupa hoşgörüsünü kaybediyor ve Arapların konuğu onurlandırmaktan başka bir amaç görmediği basit bir yöresel kıyafete bile tahammül edemiyor.