Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Kadın…

Dünyada, modern ya da dindar olun pek fark etmiyor, kadınların halen tahakküm altında tutulmasının oluşturduğu sorunlar oldukça büyük.
Eğer modern bir toplumda yaşıyorsanız, kadınların belli başlı birçok hakkı ellerinde bulundurduğu iddia ediliyor. Oysa modern dünyada ya da modern bir sistemde, bir şirketin CEO’su ya da devlet yöneticisi olsanız bile, size dayatılan modelin dışına çıkamıyorsunuz. Topuklu ayakkabı giyme zorunluluğu, dekoltenizin standartlar dahilinde olması bunlardan sadece birkaçı… Size erkeklerle eşit olduğunuz söyleniyor ancak annelik gibi bir tercihte bulunabileceğiniz dikkate alındığı için hem erkeklere göre iş alanında ilerlemeniz daha zor oluyor hem de erkeklerle aynı işi yapmanız halinde bile onlardan daha az maaş alıyorsunuz. Tacizin, geri kalmış toplumların özelliği olduğu vurgulansa da, tacizin modern toplumlarda, kadın erkek eşitliğinin olduğu iddia edilen toplumlarda da var olduğu maalesef bir gerçek. Diğer yandan modern ve kapitalist toplumlarda, kadına sürekli olarak çekici, güzel, bakımlı, zayıf olması gerektiği de sistemin aparatları tarafından dayatılıyor. Örneğin belli başlı markalar, 42 bedenden daha büyük beden kıyafet üretmiyor ve o 42 bedenin ölçüleri de 40 beden ayarında.
Modern toplumların aksine, dini-geleneği referans aldığını iddia eden toplumlarda ya da ülkelerde, ki bunlar genellikle Doğu toplumlarında görülüyor, kadınların durumu Batılı modern toplumlardan pek farklı değil. Batı’da olduğu gibi Doğu’da da kadınlar üzerinde ciddi bir tahakküm kuruluyor. Özellikle giyim kuşam ve eğitim üzerinden kadınlar belli sınırlar içerisine hapsediliyor. İran’da başörtüsü zorunluluğu, Afganistan’da yükseköğretimin kadınlara yasaklanması gibi durumlarla karşılaşıyorsunuz. Size sürekli eş ve anne olmanın kadınların birinci önceliği olduğu, hayata yapacağınız katkının ise sadece evinizin içerisinde olduğu öğretiliyor. Eğer buna karşı bir tavır alırsanız, doğrudan imha edilmesi gereken bir hedef haline geliyorsunuz ki, diğer kadınlara “kötü” örnek olmayasınız.
Elbette toplumlar katı bir biçimde modern ve geleneksel olarak ikiye ayrılmıyor. Modernleşme süreci sorunlu olan, geleneğin ve modernleşmenin iç içe geçtiği toplumlarda, örneğin Türkiye’de, siyasetin toplumu çok ciddi biçimde şekillendirmeye çalıştığı toplumlarda da kadınların konumu sorunlu. Kılık kıyafetinizden ötürü ya da inancınızdan ötürü, ister modern olun ister dindar, muhakkak bir müdahale ile karşılaşıyorsunuz. Bu minvalde kadın-erkek arasındaki adil imkanlardan yararlanamamak konusunda, size sadece erkek egemen bir sistem değil maalesef kadınlardan oluşan kitleler de müdahale etmek istiyor. Kadınlar, kadınlara bunu niye yapıyor diyecek olursanız; çünkü kadınlara da egemen olan eril anlayış tarafından kendilerine müdahale etmenin gerekliliği öğretiliyor. Babam bana müdahale ediyorsa, ben neden kızıma müdahale etmeyeyim, diyorsunuz ve başka hayatlara müdahalenin yanlış değil normal bir şey olduğu öğretiliyor.
Genel hatlarıyla tablo bu şekilde… geçtiğimiz günlerde, Afganistan’daki Taliban yönetimi, kadınların yükseköğrenimini yasakladı. Eğitim hakkı yasaklanmış biri olarak bu yasağın oldukça hatalı ve kabul edilemez olduğunu gayet iyi biliyorum ve dolayısıyla birçok örnekle bu tip yasakların, sınırlandırmaların yanlışlığına vurgu yaptım. Akabinde, yasağın her türüne karşı olunması gerektiğini, kadın-erkek eşitliği konusu üzerine düşünmekten aciz ancak bu konuda ahkam kesmekte mahir kesimlerden tepki aldım. Bu şahsi bir mesele de değildi. Benim dışımda konuyla ilgili yapılan yorumlara bakınca, üstelik sadece Türkiye ölçeğinde değil, Avrupa’daki başörtüsü yasağı uygulayan ülkeler de dahil olmak üzere, Taliban yönetiminin bu tavrına ciddi tepkiler geldiğini gördüm. Bu tepkilerle aynı hizadayım zira Afganistan’daki kadınlara yönelik eğitim yasağı baştan aşağı felaket bir durum.
Anlamadığım değil gayet iyi anladığım bir durum var, bugün bunu Afganistan üzerinden konuşuyoruz zira ilk olarak Afganistan örneği İslam’ın kadın tahakküm aracı olduğunu iddia edenler tarafından çok kullanılıyor, ikinci olarak kadınların maruz kaldığı sınırlandırmalar burada yaşanıyor. Ancak aynı yasağın diğer yüzünde bakınca Avrupa’da başörtüsünün yasaklanması doğru kabul edilebiliyor. Yani sorun kadınların yasaklanması değil, yasağın kim tarafından uygulandığı.
Modern dinin/sekülerizmin ilahlaştırıldığı toplumlar, yönetimler olsun; semavi dinlerin/dinlerin/geleneğin etkili olduğu toplumlar, yönetimler toplumlar olsun bunların hepsinde ayrım olmaksızın muhakkak bir yere referans verilerek kadın bedeni üzerinden başlayarak kadının tüm hayatı kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Bu yapılırken, kadınlara yönelik ayrımcılık meşru hale getiriliyor. Modern kesim diyor ki, kadınları dinin tahakkümünden kurtaracağız dolayısıyla inandıkları gibi değil benim belirlediğim gibi giyinip yaşayacaklar… aynı tahakküm meraklılarının “dindar” kolları diyor ki, hayır senin için doğru olan bu, bu şekilde giyineceksin ve yaşayacaksın. Dahası, modern olan kesimler, dindar kesimlerin nasıl baskıcı, nasıl ayrımcı, nasıl hatalı olduğunu anlatıp duruyor. Oysa itham ettiği kesimden zerre kadar farkları yok, aynı şekilde ve en az onlar kadar baskıcılar. Asıl sorun şu, bu durumun farkında olmadığımız müddetçe, kadınların kendi istediği gibi yaşamaları önündeki engellerden birini erkek egemen anlayış oluştururken diğer yandan o erkek egemen anlayışın ürettiği kadınların da devam ettirdiği görülmeyecek.