Mustafa Özcan
TT

Evi ile kabri arasında kalan kadın

Şarklılar olarak genelde okumayan bir toplumuz lakin çeyrek asırdır bayanlar en azından kemiyet düzeyinde erkeklerin önüne geçtiler. Fark atıyorlar.  Kadının fendi erkeği yendi!  Bazı Körfez ülkelerinden İran'a kadar ‘muhafazakar kuşak’  olarak anılan ve kabul edilen toplumlarda bile okuyan yazan kadınların oranı, sayısı erkeklerden daha fazla.  Bu onların eğitim alanında daha düzenli ve sistematik olduklarını gösterir. Modern toplumun ve şehirleşmenin bunda etkisi büyük.
Peki! İslam buna ne der?  Kadın insanın yarısı olması nedeniyle kadını eğitimden mahrum etmek toplumu atıl bırakmak olur. Meseleye bütüncül bakmak gerekir. Kadın ile erkek tek bir vücudun iki organı olduklarına göre elbette eğitilmeleri gerekir.  Eğitilmeleri hem toplumun ihtiyacına hitap eden hem de birbirlerini tamamlar nitelikte olmalıdır. Meselenin bir de cinsiyet ve ihtilat/karma boyutu vardır. Taliban gibi hareketler buna tutunarak kadın eğitimini müsadere ediyorlar. Kimileri bu engellemeyi eski rejimin müfredatına bağlıyor olsalar da bu doğru kabul edilemez. Zira müfredat sadece kadınları ilgilendiren bir husus değildir. Aynı oranda erkekleri de ilgilendirir.  
Bununla birlikte günümüzde eğitimin mahiyeti çok da masum görünmüyor!  Sekülerleştirme boyutu veya ideolojik bir mahiyeti de var. Celal Şengör gibilerin savundukları şey de tam budur. Taliban’ın hilafı pozisyonu benimsiyorlar ve öteki yüzü olma durumundadırlar. Onlar eğitim zorunluluğunu toplumu sekülerleştirmek amacıyla savunuyorlar.  Onların tercihi de insani değil evvel emirde ideolojik görünüyor.  
Eğitim, kadın ve erkekleri kabından çıkarmayan yani fıtri düzeyde tutan bir zeminde gelişmelidir. Taliban ile karşıtları bu hususta tek yanlı bir bakış açısına sahip bulunuyorlar.  Dolayısıyla eğitim alanında kamplaşmaya hizmet ediyorlar. Taliban yaklaşımının tadil edilmesi gerekir ama aynı zamanda Taliban dışındaki dünyanın da eğitimin mahiyetini gözden geçirmeleri zorunluluk arz ediyor. Taliban gibi tek tipleştirmeden uzak durmaları gerekir. İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır misali.
Eğitim alanı esnek ve dinamik olmalıdır. Ülkelere veya coğrafyalara göre farklı şekiller kazanabilir. Toplumların farklı özellikleri göz ardı edilmemelidir.   
Nedense kadınların eğitilmemesinden şikayet edenler karma eğitimde ısrarcı davranıyorlar. Eğitimde çeşitlenmeye karşı çıkıyorlar tekdüze yapıyı savunuyorlar. Taliban kadınsız eğitimi karşıtları da birlikte eğitimi savunuyorlar.  Bu, eğitim üzerinden sekülerleşmenin dayatılmasından başka bir şey değildir.  İdeolojik şartlanmadır.  Geçmişte demokrasi ancak laiklikle birlikte yürür denmesi gibi bir durum. Öyle ise eğitimde daha esnek yaklaşımlar benimsenebilir. Bu bağcıyı dövmek değil üzüm yemek anlamına da gelir. Geleneksel ortamlarda kadınlarımızın karma eğitim ve mahremiyet nedeniyle pek okuyamadıkları bir vakıadır.  Geleneksel zeminde kadınların eğitimine pek sıcak bakılmamıştır. Hanefi mezhebine ait Taliban anlayışını sergileyen Şir'atü'l İslam gibi mev'ize kitaplarımızda ve benzerlerinde kadınların okutulması tavsiye edilmemektedir. Bununla birlikte tarihte yığınla eğitim almış Müslüman kadınlar görebiliyoruz. Bunların hikayeleri kadim kitaplarımızın sayfalarını süslüyor! Nimet-i İslam kitabının yazarı Mehmet Zihni Efendi'nin Meşahiru Nisa kitabı kadınlarımızın tarihin aktörleri olduklarını ortaya koyuyor. Hayrettin Zirikli’nin A’lam kitabı da nice meşhur kadın sima ve portrelerini gün yüzüne çıkarmaktadır.  İran rejimi kadınları uyguladığı bed/kötü muameleden dolayı yıkılma eşiğine geldiği şu günlerde Taliban rejiminin dikine veya burnunun doğrultusuna hareket etmesi anlaşılması zor bir tutumdur. Yine toptan yasakçı eski alışkanlıklarına geri döndü ve kızların üniversite eğitimi
almalarına yasak getirdi.  Özellikle de Taliban içinde Molla Hibetullah Ahundzade’nin başını çektiği daha tutucu bir kanat kadının okumasına karşı çıkıyor ve bu yasaklama kararının arkasında da onların iradesi var. Yine kadın üzerinden dünyanın dikkatini çekmeyi başardılar.
1998 yılında mülteci kamplarını gezen ve Taliban'ın kadına yaklaşımını gören Madeleine Korbel Albright bu nedenle Taliban yönetimini tanımayacaklarını ilan etmişti. Mesele aynı noktada düğümlenmiş bulunuyor.  Şimdi de İngiltere eski başbakanlarından Gordon Brawn İslam alemi, Taliban'ı dizginlemelidir demektedir.  Lakin İslam aleminin Taliban rejimiyle resmi ve diplomatik bir bağlantısı yok.
 Gerçekten de Taliban’ın kadına veya eğitimine yaklaşımı İslami midir? Kesinlikle hayır. İslam’ın umdeleri yerine Peştun adet ve geleneklerini ya da sosyolojisini yansıtmakta ve buna ‘Peştunvali’ denmektedir.  S. Ekber Ahmed, İslam’ın Keşfi (İslam Toplumu ve Tarih)kitabında dile getirdiği gibi Patanların adetlerini anlatırken onların kadınlara yaşam alanı olarak evleri ile kabirleri arasını bıraktıklarına değinir.  Dolayısıyla Taliban ne kadar modernleşirse modernleşsin üzerinde Peştunvaliden bazı tortular kalmaktadır. Bu kalıplarından tam olarak sıyrılamıyor. Bunun Diyobend ekolüyle de pek alakası yok. Hindistan'da Diyobend ekolü muhafazakar olsa da Hind geleneklerinden kopuk değildir. Kadınların toplumdaki yeri konusunda esnektir.  
Dış müdahaleyi tasvip etmesek de Taliban'ın kadınlara yönelik davranış ve bakışını onaylamamız da mümkün değil. Nitekim, Filistin’de Raid Salah’a yakın isimlerden Kemal Hatip Amerikan işgali ve işbirlikçi rejim karşısında Taliban’ı desteklediklerini hatırlatarak buna mukabil kadın konusundaki yaklaşımlarını benimsemediklerini ve onaylamadıklarını dile getirmektedir  ( https://twitter.com/ KamalKhatib1948/ status/ 1606998648910667776 ). Kemal Hatip kızların eğitimine mani olan Taliban’ın bu hususta İslami normları dikkate almadığını ifade etmektedir.
Kadınların eğitimine değil eğitim ortamına bazı kısıtlayıcı standartlar getirilebilir. Bunu da sekülerleşmenin önünü kesmek için yapar. Lakin ilkesel olarak kadınların eğitimine karşı çıkamaz. Taliban ise eski Peştun geleneğini diriltiyor ve yürütüyor. Bu, ‘kadının yeri, evi ile kabri arasındadır’ anlayışıdır. Bununla birlikte günümüzde dünyanın ve kadın meselesinin geldiği yer ortadadır.  Dünyanın kadın konusunda toplumların iki yakasını bir araya getirmesi gerekir. Yakalardan biri Taliban‘dan başlıyor, diğeri de dünyayı turluyor. Küresel gelişmeler dikkate alınmadan yerel geleneklerin sürdürülmesi zordur. Bununla birlikte Fransızların ‘şarka özgü’ diye bir tabirleri ve vitesleri vardır. Bu ifade ile birlikte şarklıları kimi sorumluluklardan muaf tutarlar, azat ederler. Her toplum yapısı diğerine uymayabilir.  
Kadının yeri geçirmez kalın duvarların arkasındadır tezi ve anlayışı öncelikli olarak İslam'ın değil geleneğin bir mirasıdır.  Yukarı Mısır ve Afganistan gibi kimi ücra bölgelerde hala bu anlayış geçerli olsa ve varlığını sürdürse de çok yerde aşılmıştır. İkinci olarak Medine toplumunu değil Mekke toplumunu yansıtmaktadır ve onun bir nişanesi ve alamet-i farikasıdır. Yani mesele dini değil sosyolojik karakterlidir.
Elbette dinimiz kadının örtünmesinden yanadır. Ama bu Peştun bölgesinde olduğu gibi sürekli eve kapanması anlamında değildir.  Bu örtünme değil eve kapanmadır. Keza ihtilata yani karma ortamlara ihtiyatla yaklaşır. Bununla birlikte kadını tamamen toplumdan tecrit etmez ve dışlamaz.
Bu itibarla Taliban'ın kadın meselesine yaklaşımı sorunlu ve arızalıdır. En azından günümüz açısından. Gelenekten mülhem tarafları olsa bile yasak uygulaması sonuçta dini değil sosyolojik bir tercihtir.