Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Taliban ile nasıl başa çıkacağız?

Taliban hükümetinden bir yetkili, ‘üzerimize nükleer bomba atsanız dahi kadınların okumasına ve çalışmasına izin vermeyeceğiz’ diyor. Kastedileni tam manasıyla anlamamız gerekiyor. Taliban’ı bombalayarak Taş Devri'ne geri döndürmek başarısızlık ile sonuç vermişti. Zirâ Taliban zaten Taş Devri'nde yaşamayı seviyor.
Taliban’ın eylemlerine yönelik öfke ve kınama dalgası küresel düzeyde yükseliyor. Suudi Arabistan gibi İslami ülkeler de kız çocuklarının ve genç kadınların okumasını ve çalışmasını engelleme kararından duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Uluslararası platformlarda, harekete karşı en sert önlemlerin alınması çağrıları kaydediliyor.
Bence yardımı durdurmak yahut askeri güç kullanmak dahil olmak üzere hiçbir çözüm yolu işe yaramayacak. Taliban itaat etmeyecek. Taliban zaten böyleydi, böyle kalacak. Çözüm, Taliban’ı, liderlerini ve çalışanlarını ılımlı İslam konusunda eğitmeye özen göstermekten geçiyor.
Taliban başlı başına bir sorun teşkil ediyor. Onu nitelikli hale getiren uzun bir kültürel muameleye ihtiyaç duyuluyor. Dünya artık idrak etmeli ki, bu grup modern anlamda bir hükümet teşkil etmiyor. Aynı zamanda El Kaide gibi çok uluslu ve sınır tanımayan bir terörist çizgiye de sahip değildir. Taliban’ın harici bir projesi olmadığı gibi, dünyayı değiştirmeyi de arzulamıyor. Taliban üyelerinin çoğu, sınırötesini düşünmeden yaşayan insanların bulunduğu kabilelerden geliyor. El Kaide ile kısa süreli ilişkisi, onu askeri deneyimler ve farklı siyasi kavramlarla tanıştırdı. Büyük zorlukları da beraberinde getirdi.
Taliban, eski kafalı bir yapı. Grubu uysallaştırmaya yönelik 20 yıllık başarısız girişimleri ardından Amerikalılar bunu anladı. ABD, modern bir Afgan sivil sistemi kurmaya çalıştı, fakat çok pahalıya mal oldu. Bu yapı korunamadı. Geçen sürenin ardından, El Kaide ve DEAŞ’ı çatışmalarda hezimete düşürebileceğini, ancak Taliban’ı bitiremeyeceğini anlamış oldu. Bu sebeple ABD, Doha’da yapılan anlaşmadaki ilk maddede, Taliban’ın El Kaide de dahil olmak üzere ABD'ye düşman hiçbir grubun Afganistan topraklarında faaliyet göstermesine izin vermeyeceğine dair taahhütte bulunmasını istedi. Anlaşma, yönetim veya toplulukların yönetimi hususunda bir öngörü içermiyordu.
Taliban’ın gücü, kabilesi Peştunların gücünden geliyor. Rakipleri ise Tacikler, Hazaralar ve Özbeklerden oluşuyor. Haritaya hızlıca bir göz atmak yeterli. Afganistan, ordular için bir koridor, imparatorluklar için bir çatışma sahası niteliğindeydi. Çin, İran, Pakistan ve eski Sovyetler Birliği ülkeleri ile sınırı mevcut. Denize çıkışı olmayan Afganistan, kaynakları kıt, 40 milyon nüfusu ve Almanya gibi bir ülkenin iki katı yüzölçümüyle kapalı bir ülke. Dolayısıyla ekonomik açlık, denizciler yahut nükleer silah Taliban’ı caydırmayacaktır. Dini ve sosyal açıdan radikalizm yanlısı bir hareket olan Taliban’ı değiştirebilecek en güçlü silah, eğitim ve ılımlı İslam kavramını bu grup üzerinde ulaşılabilecek her şekilde yaymaktan geçer.
Liderleri eski kuşak, askerleri ise yeni nesil. Koskoca dünyada bir izolasyon halinde yaşıyorlar. Kendilerinin haklı olduğunu, tüm dünyanın yanlış olduğunu düşünüyorlar. Önceden kapalı olan pek çok Müslüman toplum, bilinçlendirme ve modern dünyaya kademeli olarak dahil edilme programları ile geliştirildi. Ancak Taliban zor bir örnek olarak kaldı. Taliban’ın kurucusu Molla Ömer’i çok az görmüşüzdür. Soluk bir resmi var. Zirâ fotoğraf çekilmek yasaktı, çekenler ise cezalandırılıyordu.
Bugün Taliban'ın kendi içindeki farklılıkları yansıttığına şahit oluyoruz. Görünüşe göre neticede radikal olanlar kazandı. Yurtdışında, Pakistan veya Katar'da yaşayan, ardından Kabil'e dönen bazı liderleri daha az katı. Aralarında CNN muhabirlerinin ‘liderlerin kendi kızlarının Doha'da okumasına izin verilirken Afgan kadınların okumasının nasıl engellendiği’ yönündeki sorularına ikna edici bir yanıt bulamayan Birleşik Arap Emirlikleri sözcüsü de mevcut.
Afganistan'da radikal ideoloji yanlılarıyla yüzleşmek, İslami eğitimde başarılı programların öncüleri ile iş birliği yapmaktan geçiyor. Bu, Batılı hükümetlere medeni bir grup gibi görünen İhvan gibi siyasi gruplardan yardım istemek anlamına gelmiyor. Müslüman Kardeşler de aslında bir dereceye kadar bu şekilde, ancak siyasi projesinde tehlike yatıyor. El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin içinden çıktığı din devleti ideolojisini kuran ve Taliban'ı başka bir üsse dönüştürmeye muktedir olan bu proje.