Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Daha iyisini yapmak

Her bir çağın insanlarını teknolojik olarak, kendilerinden önceki çağlarda yaşamış olan insanlardan daha üstün hale getiren şey, teknolojide ve yaşamın bazı alanlarında öncekilerden daha iyisini yapmış olmalarıdır. Bu durum insanlığın maddi alanda sürekli olarak ilerlemesine neden olmuştur. Maddi alandaki ilerlemeler kadar insanlığın manevi alanda da ilerleme kaydettiğini ifade etmek güçtür. Zira insanlığın manevi alanda ilerlemesine katkı sunacak dinamikler ve değerler ya terk edilmiş ya da ihmal edilerek gereken önemi görmemiştir. Hâlbuki insan, her alanda iyi olmak için teşvik edilmiştir.
Vahye baktığımızda insan, hep daha iyiyi daha güzeli yapmaya yönlendirilmiş ve daha iyiyi yapana daha büyük ödüller vadedilmiştir. İbadetlerin bir kısmında bazı durumlarda tanınan ibadeti yapmama ruhsatından istifade etmek meşru kılınmışken bu ruhsattan yararlanmayıp söz konusu ibadeti yapmak daha hayırlı[1] olarak nitelenmiştir. Örneğin; eğer borçlu olan kişi maddî sıkıntı içindeyse, borcunu kolayca ödeyebileceği bir zamana kadar onu beklemek ve ona vade tanımak meşru iken  alacağı tümüyle ona bağışlayıp sadaka olarak vermek daha iyi/hayırlı[2] olarak ifade edilmiştir. Buradan hareketle denilebilir ki vahiy, hayatın koşuşturması ve meşgaleleri içinde daha iyiyi arama gayretinin bir bilince dönüştürülmesini istemektedir. Günlük hayatın bir rutini olan selamlaşmada bile daha iyi ve daha güzeli yapma bilinci verilir: “Size bir iyilik temennisinde bulunulduğunda/selam verildiğinde siz de ona daha güzeli ile ya da aynısı ile karşılık verin.”[3]
Güzel/iyi olanı yapma ve daha güzele ulaşma ilkesi söylemden eyleme her alanda hâkim kılınsın diye Yüce Allah tarafından birtakım tavsiyeler yapılır; “Söyle kullarıma: birbirlerine karşı güzel söz/sözü en güzel bir biçimde söylesinler.”[4]; söze yansıyan güzelliği eyleme de taşıyarak herkese karşı muamelede şu seviyeye ulaşılması istenir; “Sen kötülüğü kötülükle değil, ortaya koyduğun iyiliklerle, en güzel şekilde gider. Çünkü İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde sav! Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sımsıcak bir dost oluverir.”[5]
En iyiyi ve en güzeli yapmayı, patolojik bir saplantıya dönüştürmeden hayatımızda hassasiyet gösterilmesi gereken bir alan kabul ederek yolumuza devam etmeli ve daha güzeli/daha iyiyi yapma arayışının ve kaygısının şu müjdeye nail olmamıza sebep olacağını unutmamalıyız: “Güzel ve yararlı davranış gösterenlere, hak ettiklerinden daha güzel bir mükâfât bağışlanacak ve bunlardan daha da fazlası verilecektir.”[6]
Hayatta bir şeyler değiştirilmek isteniyorsa bu, var olanı silmek, yok etmek ve görmemezlikten gelmekle gerçekleşmez. Ondan daha iyisini ortaya koymakla gerçekleşir. Çünkü siz daha iyisini daha güzelini ortaya koymadıkça var olan şey, güzel ve iyi olarak kabul görmeye devam edecektir. Yaşlı bir bilgenin kendisine öğrenci olmak isteyen birine verdiği şu ders, dile getirmek istediğimiz mesajın daha iyi anlaşılmasına katkı sunacaktır:
"Yaşlı bir bilge, çölde bir vahada oturmuş, düşünüyormuş. Genç birisi, ona yaklaşır ve der ki:
- “Lütfen beni öğrencin olarak kabul et.”
Bilge, parmağıyla kumların üzerinde düz bir çizgi çeker;
- “Çizgiyi kısalt” der.
Genç, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
Bilge der ki:
- “Git, bunu çalışta gel!”
Aradan bir süre geçtikten sonra delikanlı tekrar gelir. Bilge yine bir çizgi çizer:
- “Kısalt!” der.
Delikanlı, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul etmez:
-“Git, bunu çalışta gel!”
Uzun bir zaman sonra delikanlının tekrar yanına geldiğini gören Bilge, kumların üzerine yine bir çizgi çeker ve onu kısaltmasını ister.
Delikanlı:
- “Çok düşündüm ama bulamadım. Siz kısaltın!”
Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker:
- “İşte şimdi kısaldı.” Der ve ekler:
“Sen daha iyisini yapmadıkça, silerek, yok sayarak, kimseyi yenemezsin ve sen de yenilgiden kurtulamazsın!”
“Siz, insanlığın kurtuluş ve mutluluğu için yeryüzü sahnesine çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz”[7] övgüsüne mazhar olan Müslümanlar, bu övgüye layık olmak için hayata doğrudan müdahale eden toplumsal bir güç olarak insanlara adâleti, doğruluğu, iyiliği emretmeli ve yaygınlaştırmalı; zulme, haksızlığa, isyankârlığa, günaha, kötülüklere engel olmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmalıdırlar. Çünkü onları bu övgüye layık kılan değerler bunlardı.
Aslında bütün mesele şudur:  “Elimizden gelenin en iyisini yapmak” diye bir derdimiz var mı? Zira “Elinden gelenin en iyisini yapmaya niyet etmiş insan, yaşamdan korkmaz; anlamaya çalışır ve haşyet/saygı duyar.”[8]
Hz. Peygamberin şu hatırlatması da kulamıza küpe olsun:
“Allah, kişinin yaptığı işi iyi ve güzel yapmasını sever.”[9]

[1] el-Bakara 2/184
[2] el-Bakara 2/280
[3] en-Nisâ 4/86
[4] el-İsrâ 17/53
[5] el-Mü’minûn 23/96; Fussilet 41/34
[6] Yûnus 10/26
[7] Âl-i İmrân 3/110
[8] https://twitter.com/dogancuceloglu/status/348054325517500416 (Erişim tarihi: 23.12.2022)
[9] Beyhâkî, Şu’abu’l-Îmân, 4/334.