Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sayın Başkan tavsiye sevmiyor

Bazen karar vericiler, insanları ve haritaları kurtarabilecek, bir kan denizini ve mülteci dalgalarını önleyebilecek altın tavsiyeleri reddederler. Güçlü bir cephaneliğe dayanan bir süper gücün başkanı söz konusu olduğunda, tehlike daha da artar. Rasyonel seslerin sorunu, özellikle keskin dönemeçlerde, tehlikeli ve uygunsuz bir yerde de olsa intikam ya da öç almak için fırsat aranan bir iklimde, karar vericinin kulağına çoğu zaman ulaşamamalarıdır. Kasım 2002'de Prag'da düzenlenen NATO zirvesinin oturum aralarında olan da buydu. Dönemin Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ABD'nin Irak'ı işgalini haklı çıkarmak için toplanan kara bulutlardan endişeliydi. Oğul George Bush’un karşısına oturdu ve önümüzdeki yıllara dair bir okumaya benzeyen açık ve net sözler söyledi. Bush’a şöyle dedi: “Savaş bölgedeki istikrarı vuracak ve bunun sonuçlarından biri de İran'a bağlı Şiilerin Bağdat'ta iktidara getirilmeleri ve (Hizbullah) aracılığıyla Tahran'ın Şam ve Lübnan'daki nüfuzunu güçlendirmesi olacak. Kaldı ki bu savaş meşru olmayacak, bunun yanı sıra uluslararası toplum içinde bölünme yaratacak ve Batı'nın onurunu yerle bir edecek. Aynı zamanda kontrol edilmesi zor bir terör dalgasını serbest bırakacak bir kaosa neden olacak.” Bush, tavsiye dinlemeye hiç istekli değildi. ABD 11 Eylül saldırılarında yaralanmıştı. ABD başkanı ile danışmanları Fransa'ya eski, boyun eğen bir ülke gözüyle baktılar. Bu alıntı, Chirac'ın diplomatik danışmanlığını yapan ve aynı zamanda Dışişleri genel sekreterliği görevini de üstlenen Maurice Gourdault Montagne'nin kitabından. Chirac'ın bölgedeki tarihsel dengeler konusundaki bilgisini, ABD yönetimindeki şahinleri ve neo-muhafazakarları durduramayan tahminlerinin doğruluğunu teyit eden kanıtlardan bahsetmemize gerek yok.
Chirac'ın sözleri bana Saddam Hüseyin döneminde Irak cumhurbaşkanlığı sarayında olup bitenler hakkında şahitlik yapan birisinden duyduklarımı hatırlattı. Anlattığına göre Cumhurbaşkanlığı Divanı Başkanı Ahmed Hüseyin'in evinde düzenlenen akşam yemeğinin dört konuğundan biri olan Tarık Aziz, yemeğe geç ve asık bir suratla gelmiş. Aziz, sessiz kalma pelerininin aynı zamanda Irak’ta güvende kalma pelerini de olduğunu biliyormuş ama felaketin kokusunu da alıyormuş. Bu nedenle arkadaşlarına anlatarak, felaketi hızlandırmaya katkı sağlamadığını tescil ettirmek istemiş.
Aziz, lider kadrosunun Saddam Hüseyin önderliğinde (Irak'ın Kuveyt'i işgalinden 8 gün sonra) toplandığını anlatmış. Görüşmede Kuveyt'in Irak tarafından ilhakı ve Irak’ın 19’uncu şehri olarak kabul edilmesi konusu gündeme gelmiş. "Başkanın adamları" hemen bunu memnuniyetle karşılamışlar. Aziz, dışişleri bakanı olarak BM üyesi bir ülkenin ilhakının doğurabileceği sonuçlara, Batı'nın uluslararası kamuoyunu Irak'ın aleyhine çevirmek için bu adımdan yararlanacağına ve Irak'ı hedef almanın önünü açacağına dikkat çekmiş. Orada bulunanlardan bazıları ABD ve İsrail'in de uluslararası hukuka saygı duymadığını söylemişler. Aziz, ABD’nin büyük bir ülke olduğunu, Irak'ın ise mütevazı büyüklükte bir ülke olduğunu ve zarar görebileceğini açıklamış.
Aziz, lider kadrosu üyelerinin sözlerinden hiç hoşlanmadığını fark etmiş ve gözlerinden, lider ve başkanı kendisine karşı öfkelendirmeye ve kışkırtmaya hazırlandıklarını anlamış, o yüzden bu söyledikleriyle yetinmiş. Toplantıdan çıkan sonuç, Kuveyt'in ilhakının ve anavatana iadesinin duyurulması kararı olmuş. Gerçek şu ki, Tarık Aziz "cumhurbaşkanının adamlarından" biriydi, ancak yoldaşlarından ve onların başkanlarından bir noktada ayrılıyordu, o da dünyayı ve içindeki güç dengesini iyi bilmek. Tavsiyesi dinlenseydi, daha sonra savaş fırtınası çıkmadan önce Kuveyt'ten çekilme fikrini önerme aşamasına geçmeyi umuyordu.
Akşam yemeğine katılanlar bu anlattıklarının tehlikesini ve ciddiyetini anlamışlardı. Ev sahibi Aziz'e olası sonuçların ne olabileceğini sormuş, o da "sonucu ancak Allah bilir" demekle yetinmiş. Yemek zor ve kasvetli geçmiş ve Aziz oradan geminin batmakta olduğu hissiyle ayrılmış.
2021 sonbaharında Amerikan servisleri, Rusya'nın Ukrayna sınırları yakınlarında askeri hazırlıklarda bulunduğuna dair bilgiler toplamışlardı. Washington, Başkan Vladimir Putin'in Ukrayna'yı vurmaya hazırlanıyor olabileceğinden korktu ve Başkan Joe Biden, CIA Direktörü William Burns'ü hem tavsiye hem uyarı taşıyan bir mesajla Moskova'ya gönderdi. Burns, mesajı Kremlin'in efendisine iletti. Mesajın özü şuydu; Washington Rusya’ya Ukrayna'yı vurmamayı veya topraklarına askeri müdahalede bulunmamayı tavsiye ediyor ve bu olursa buna müsamaha göstermeyeceğini iletiyordu. Putin, Burns'ün tavsiyesini ve içerdiği uyarıyı ciddiye almadı. 24 Şubat 2022'de Moskova "özel askeri operasyon" başlattı ve Rusya ile NATO silahları arasında bir düelloya dönüşen Ukrayna savaşının fitilini ateşledi. Bir gün Chirac'ın Bush'a ya da Tarık Aziz'in Irak liderliğine söylediklerine benzer bir şeyin Putin’e de söylendiğini öğrenmemiz ilginç olurdu. Tecrübeli ve güngörmüş, dünya işlerini iyi biliyor olması gereken Sergey Lavrov'un bu savaş konusundaki tutumu Aziz'inkine benziyor muydu? "Başkanın adamlarından" biri olsa da, Kremlin'in efendisinin kulağına daha yakın olan diğer yoldaşları kızdırmaktan mı kaçındı? Ukrayna'yı işgal etmemeyi tavsiye eden ve sonuçları konusunda uyaran biri oldu mu?
İkinci Dünya Savaşı günlerinden bu yana en tehlikeli yılın başlangıcında olduğumuzu söylersek abartmış olmayız. Rusya'nın istikrarı, çevresi ve dünya için hayati önem taşıyor. Sovyetler Birliği'nin başına gelenlere benzer şekilde, haritasının bazı bölümlerinin uçup gidebileceği çalkantılı bir Rusya kimsenin çıkarına değil. Rusya kadim ve büyük bir ülke. O, istikrarlı olmadıkça küresel istikrar da sağlanamaz. Savaşın uzaması halinde, ABD'nin iç çelişkilerinden ve Avrupa'nın kırılganlığından yararlanarak büyük olasılıkla savaşı kazanacak, ama Ukrayna bölgelerini ilhak eder ve bunun sonucunda vücudunda uyuyan “mayınlar” patlarsa, bunun Rusya’ya ne faydası olacak?
Irak, Saddam'ın "ana savaşlarının" bedelini ödedi. Ortadoğu, Bush'un “ana savaşlarının” bedelini ödedi. Putin'in "ana savaşlarının" bedelini ise dünyanın ödemesini istemiyoruz. Putin'in ne Bush ne de Saddam Hüseyin olmadığı doğru, ama korkutucu olan, birden fazla pozisyonun teyit ettiği şeyi, Sayın Başkanı'nın tavsiyeleri sevmediğini keşfetmemiz.