İstemi Yılmaz
TT

Yunanistan, Türkiye ve savaş çığırtkanlığı

Türkiye seçim sathı mahalline girdiğinden beri dış politikanın ana konuları gündem maddesindeki önemini yitirmiş gibi görünüyor. Ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne de diğer potansiyel adaylar Suriye’nin kuzeyine yönelik olası askeri operasyon, Doğu Akdeniz’deki enerji gerilimi ve NATO’daki çatlağa ilişkin konuşmaktan geri duruyor. Zira diplomatik ajanda veya güvenlikten önce seçmeni ilgilendiren işsizlik, enflasyon ve ekonomik daralma gibi daha ciddi meseleler mevcut. Fakat Ankara’nın son yıllarda hedefinden düşmeyen Atina yönetimi durumu daha farklı değerlendiriyor?
Avrupa ve Batı kamuoyunun gündeminde bir süredir Rus işgaline karşı direnen Ukrayna’ya yapılacak silah yardımı var. Almanya’nın kendi yapımı Leopar tanklarını Kiev’e gönderme sözü üzerine alevlenen tank seferberliğine AB üyesi her ülke yardım sözüyle destek verdi. Biri hariç. Söz konusu ülke elbette Yunanistan. Ancak ne gariptir ki yine aynı Atina, 50 adet Leopard 2 ve 500 adet Leopard 1 ile Avrupa’da en fazla Alman tankına sahip ülke.
Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Ukrayna’ya Leopar tankı göndermeyi neden reddettikleri sorusuna bahane olarak “Türkiye tehdidini” gösteriyor. Hafta başında gerçekleştirdiği Tokyo ziyareti sırasında Japon Nikkei Asia'ya mülakat veren Miçotakis gerekçesini şu sözlerle açıkladı: “Ukrayna'ya zırhlı araçlar gibi önemli askeri destek sağlıyoruz ama Leopard 2'leri vermeyeceğiz. Çok basit bir nedenden dolayı. Çünkü onlar bizim kendi savunma stratejimiz için son derece gerekli.”
Pek tabii Miçotakis’in “basit nedeni” Türkiye’ye karşı Atina’nın savunmasını sağlamak. Atina daha önce de yine benzer bir gerekçe sunarak Moskova’dan satın aldığı S-300 hava savunma füzelerini Kiev’e göndermeyeceğini duyurmuştu.
Aynı mülakatta Ankara ile çatışmadan endişe etmediğini belirten Miçotakis, “Türkiye tarafında görüp duyduklarınızın pek çoğu seçim öncesi söylemi. Ama tüm bu savaş çığırtkanlığının Türk kamuoyunu zehirlemesinden endişe ediyorum” dedi. Ankara karşıtlığından gözü dönen Miçotakis’in açıklamaları iki açıdan önemli.
İlk olarak Atina’nın Kiev’e silah göndermekten geri durması, konu Birliğin geleceğini belirleyecek bir savunma refleksi olduğunda Avrupa’nın bir araya gelemediğini kanıtlıyor. İkinci olarak, Yunanistan’ın Türkiye okumalarının tamamen gerçeklikten uzak temellere dayanması. Seçim ateşinin iyiden iyiye yükseldiği Ankara’da Yunanistan ile rekabet halkın ajandasında üst sıralarda yer almıyor. Söz konusu “düşmanlıktan” oy devşirmek zor.
Fakat Türk kamuoyu yediden yetmişe Yunanistan’la girilen enerji yarışında karşı tarafı bir hasım olarak algılıyor. Hangi adaya veya aday adayına mikrofon uzatılırsa uzatılsın bu noktadan geri adım atmayacaktır. Dolayısıyla Miçotakis’in dediğinin aksine Türk kamuoyu savaş çığırtkanlığıyla değil ama milliyetçilikle çoktan kirlenmiş halde.
Sahadaki veya masadaki her aday Ankara’da 2018’de yürürlüğe giren yeni sistemin belirlediği “yerli ve milli” siyaset çerçevesinin sınırlarını aşacak adımlar atma cesaretine, niyetine sahip değil. Türkiye’de sınır ötesi operasyonların selameti, SİHA’ların başarısı, göçmenler veya belirli gruplara odaklanmış savunma refleksleri sorgulanamaz “hakikatler” olarak kabul ediliyor.
Sonuç olarak Yunan Başbakan’ın sandığının tersine Türkiye’de siyaset değişeli uzun bir zaman oldu. Eğer milliyetçi düzeni sorgulayacak bir aday veya siyasi figür bekleyişindeyse bu hem Batı hem de Atina açısından hüsranla neticelenecektir. Belki Miçotakis kendisine ülkesindeki savaş çığırtkanlığını Yunan toplumunu ne ölçüde zehirlediğini sormalı.