Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Korku ipi üzerinde yürümek…

Dünya tehlikeli bir dönemeçten geçiyor.
Büyük bir yangın var ve korkunç bir şekilde itfaiye araçları yok.
Uluslararası klinik çalışmıyor ve neredeyse hasta ve yaralıları kabul etmekten aciz olduğunu deklare ediyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana durum hiç bu kadar kötü olmamıştı.
Olup bitenler Kore Savaşı, Vietnam Savaşı ve Küba füze krizinden çok daha tehlikeli.
Mevcut dünyada benzeri görülmemiş bir korku kokusu var.
Vladimir Putin’in Rusya'nın geleceği ve rolü için derin bir korku hissettiğine inananlar var.
Putin Sovyetlerin çöküşünü, ülkesini savunma hatlarından yoksun bırakan, fırtınaları sınırlarına yaklaştıran bir suç kabul ediyor. Güçlü adam zaten korkan bir adamdır. Putin birçok Sosyalist ülkeyi baştan çıkartarak Sovyet elbisesini çıkarmaya iten Batı modelinin büyüsünden korkuyor.
Yöneticiyi iki zor seçenek arasında bırakan ‘renkli devrimler’den korkuyor. O seçeneklerden ilki, meydanları kana bulamak, ikincisi de ülkenin anahtarlarını “yabancı elçiliklerin yönlendirdiği” kişilere teslim etmek. Putin Batı'daki teknolojik devrimin hızlanan ivmesinden, gücünden ve ülkesinin buna yetişememesinden korkuyor. Dolardan, filo ve füzelerin prestijini aşan prestijinden korkuyor.
Korku, Avrupa’nın damarlarına da yayıldı. Almanya, asker sayısı ve cephanesiyle ordusunun topraklarını savunması için yeterli olmadığını itiraf ediyor. Bu, Amerikan şemsiyesini bir ölüm kalım meselesine dönüştürüyor ve her şemsiyenin bir bedeli vardır. Polonya, Ukrayna'nın mevcut sahnesinin sınırlarını aşacak bir savaşın ilk perdesi olmasından korkuyor.
Güçlü ABD de korkuyor. Putin, Müttefiklerin bir zaman Berlin'e yaptıklarına benzer şekilde Ukrayna'yı yerle bir edene kadar savaşa devam edebilir.
Ukrayna'daki Rus işgalinde Batı’nın kan kaybetmesinin Çin’in korkutucu yükselişi için büyük bir hediye olmasından korkuyor. Japonya korkuyor ve korkusunu Amerikan şemsiyesi ve füze satın alarak gidermeye çalışıyor.
Kuzey Kore liderinin Putin’in dünyasında kendisine bir rol bulmasının ardından Güney Kore, cephaneliğini yokluyor.
Akşam yemeği lezzetliydi, ama Irak gecesi korkulardan bahsetmeye kışkırtıyordu.
Iraklı politikacı, dünyanın bu bölümünün imparatorluklar ve büyük nüfus grupları arasında uzun bir zıtlaşmaya tanık olduğunu söyledi.
Zıtlaşmaların sonu kan gölleri ve nesiller tarafından miras alınan acı ve ıstıraplar oldu.
Eski imparatorluklar kendilerini uzuvları zorla koparılmış bir beden gibi hissediyorlar.
Irak'ın kendisi bir korku kuvözünde, sanki iki kıskaç, yani İran ve Türkiye kıskaçları arasında doğdu.
Haritaların başına gelebilecek en zor şey, iç korku dalgalarının dış korku dalgaları ile buluşmasıdır.
Irak’ta Şiiler daha sonra Sünnilere yönelen bir korku içindeler. Kürtler kimlikleri ve hakları için korkuyorlar.
Araplar Kürtlerin mevcut haritayı terk etmelerinden güçlü bir korku duyuyorlar.
Türkiye, mevcut sınırlarını ve belki de gücünü aşan bir rol talep ediyor.
Aynı şey, "savunma" hatlarını başkalarının haritalarında inşa eden İran için de geçerli.
Devrim İranı her zaman güçlüydü ve korkuyordu. Rusya gibi Batı’dan ve modelinden korkuyor o da.
İran içinde ise devrim devlet pelerini giymekten korkuyor gibi, çünkü bunun onu uluslararası norm ve yasalara tabi sıradan bir devlet konumuna geri döndüreceğini düşünüyor.
Irak'ın Humeyni devriminden duyduğu korku Irak - İran Savaşı'nın ilk nedeniydi. Saddam Hüseyin'in 1975'te imzalanan Cezayir Anlaşmasında İran'a verdiği tavizler sayfasını silme arzusunu da tabi ki buna ekleyebiliriz.
Suriye'nin Türkiye korkusu da onu bir dönem PKK kartına oynamaya itti ve bu neredeyse iki ülke arasında bir savaşa yol açacaktı.
Irak on yıllarını korku içinde geçirdi. Irak’ta sadece tek bir lidere yer vardı. Abdulkerim Kasım ortağı Abdusselam Arif’in 1958 Devrimi’nde oynadığı rolden korktuğu için onu uzaklaştırdı ve küçük düşürdü. Abdusselam Arif de Abdulkerim’in hayatta kalmasından korkuyordu ve bu nedenle ona acımadı, 1963’te radyo binasında onu infaz etmeyi tercih etti.
Saddam korkma üstadıydı ve ülke, parti ve orduda “zehirli otları” hemen kökünden sökü atardı.
Saddam'ın yokluğuyla korku yok olmadı. Amerikan istilası Irak denklemini sarstı. Yeni sahneden korkanlardan bazıları direnişe yöneldi, sonra bir bölümü DEAŞ’a katıldı ve her türlü korku yenilendi.
Pek çok kişi Irak Federal Anayasası'nı kabul etti, ama daha sonra Mesud Barzani'nin biri Irak, diğeri bölgesel yönetime ait iki bayrak altında oturduğunu gördüklerinde bazılarının korkular yeniden uyandı.
Korku paniğin kapısıdır. Panik de ötekini ortadan kaldırmaya ve caydırmaya kışkırtır. Burası korkular bölgesi.
Bir vatandaş onun gibi olmayan, özellikleri kendi özelliklerine uymayan komşusundan korkar.
Belki başka bir kaynaktan içtiği veya başka bir kitabı okuduğu için korkar.
Tam benzerlik ve eşleşmeyi tercih ediyoruz. Çekinceler ve ayırt edici özellikler olmadan bir rakamlar denizi olmayı tercih ediyoruz.
Güvencenin anayasanın maddeleri olduğu bir ülkede yaşamaya alışmadık. Hukukun üstünlüğü altında farklılıkların yer bulduğu bir devlette yaşamak için kendimizi eğitmedik.
Iraklı politikacı, Lübnan haberlerini dinlediğinde acı hissettiğini de söyledi ve ekledi “Bu ülke, öğrenmeyi umduğumuz bir kültür ve uygarlık düşüncesiydi. Açık yaşam tarzını seviyorduk, üniversitelerine ve kütüphanelerine gidiyorduk. Gazeteleri birbirine benzemeyen ve tek bir kişi tarafından yazılmayan bir başkentin olması bizi sevindiriyordu. Bir köprü olan Lübnan'ın bize umut ışınları göndereceğini umuyorduk. Ama ne yazık ki, Lübnanlıların birbirlerine ve çevre ülkelere karşı korkuları, Lübnan’ın doğal çeşitliliği ve ilerlemeye açık pencereleriyle oluşturduğu bu güzel laboratuvarın yerle bir edilmesiyle sonuçlandı.
Tüm devrimlerden önce bir kültür devrimine ihtiyacımız var. Haritalar ve içindeki bu kronik karşılıklı korkuyu ortadan kaldıracak bir devrime”.
Korkan ve cephanelerini, insansız hava araçlarını yoklayan dünyada, küçük haritaların bir devlete ve devlet adamlarına gereksinimleri var. Sadece modern devlet ağrıyı hafifletir ve tehlikeleri azaltır. Haritalar, ne sınırlarından taşan sanrılarla ne de değerinden daha az bahislerle kurtarılamazlar. Akşam yemeği lezzetliydi, ancak Bağdat gecesi, bugün gergin bir korku ipi üzerinde yürüyen bir dünyada korkular bahsini açmaya sevk ediyordu.