Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Uluslararası sistem: Meydan okumalar ve beklentiler

Uluslararası sistem onlarca yıllık ve dünyadaki çatışmaları, sıcak ve soğuk savaşları yönetmeyi ve hepsinin üstesinden gelmeyi başardı. Hâlâ tutarlı ve sağlam, dünyanın tüm ülkeleri hayatta kalması konusunda istekli fakat yeni olan, dünya çapında büyük ve küçük krizlerin artmasıyla artan sorgulamaların konusu haline gelmesi.
Uluslararası sistemin uygunluğuna ve yeteneklerine dair soru işaretleri artıyor ve şüphesiz kendisi herkese hizmet eden bir sistem ama dünyadaki diğer ülkelerden daha çok ABD başta olmak üzere Batılı ülkeleri gözetiyor. Birkaç yıldır birçok uluslararası krize ve stratejik yönelimlerle ilgili Amerikan ve Avrupa politikalarında meydana gelmeye başlayan değişiklikler, dünyadaki birçok ülkeyi bu sistemdeki bir tür taraflılığa ve kurumlarının, kuruluşlarının, yasalarının ve adaletinin kötüye kullanıldığına dair kaçınılmaz sorular sormaya zorladı. Sorular şüphelenmenin kanıtıdır ve şüphelenme de alternatif arayışını teşvik eder.
Çin büyük bir ülke, gücü artıyor ve sadece on yıllar içinde komünizmden dünyanın en güçlü ikinci ekonomisine geçiş yapabildiği için ekonomik performansı tarihsel olarak şaşırtıcı. Şimdi ekonomik değerini her alanda uluslararası gücüne yansıtmaya çalışıyor. ABD ve Avrupa ülkeleri de Çin'in bu güçlü yükselişine direnmeye çabalıyor ki, bu da insanlığın başlangıcından beri süregelen uluslararası çatışmalar kapsamında doğal ve uluslararası sistemin dışında değil, içinde cereyan ediyor. Çin'in güçlü yükselişi ve Batı'nın gücünün birçok düzeydeki dalgalanmalarıyla, dünyanın canlı ülkeleri krizlerinden ve önceliklerinden daha fazla çıkış yolu buluyor.
Batılı ülkelerin dünya çapında büyük müttefikleri var, ancak çeşitli boyutlarda ortaya çıkan ürünler şeklinde ideolojik veya siyasi yönelimlere dayalı olarak bazılarını kaybetmeye veya ittifaklarının gücünü azaltmaya başladılar. Öte yandan Çin'in de müttefikleri var ve ittifaklarını genişletmeye, gücü ve yetenekleriyle onlara güven aşılamaya çalışıyor. İşte birçok önemli olay bu uluslararası bağlamda cereyan ediyor.
Bu olaylar arasında, tüm uluslararası sistemi tehdit eden Rusya-Ukrayna savaşı ile buna yönelik Batı’nın aşırılığa kaçan tepkisi de var ve bu durum hala devam ediyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Rusya Devlet Başkanı'nı savaş suçlarından mahkûm etmeye yönelmesi son derece dikkat çekici ve birçok uluslararası kurumu gerçek sorgulamalar, doğrudan siyasallaştırma ve taraflılık şüphesiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu hiç kimsenin, özellikle de uluslararası sistemin çıkarına değil.
Çin'in garantörlüğünde varılan Suudi Arabistan-İran mutabakatı, uzun süredir devam eden ve Batılı güçlerin herhangi bir atılım yapamadığı bölgesel krizde gerçek bir uluslararası atılım. Çin bu krizde fark yaratabileceği bir an yakaladı ve bu an, Çin için tarihi fırsat ve ekonomik bir güçten çözüm önerme ve koruma gücüne sahip uluslararası siyasi güce dönüşme kudretine yönelik gerçek bir testti. Mutabakat metni hayata geçirilmeyi, uygulanmayı ve bağlı kalınmayı bekliyor ama her halükârda gelecekte dünyada olabileceklere dair önemli bir tarihi nokta oluşturuyor.
Uluslararası sahnede güçlü bir şekilde yükselen Rusya ve ondan da önemlisi Çin, daha büyük uluslararası rol üstlenmeye başlıyorlar. Daha önemli olansa bu yükselişin öneminin, etkinliğinin ve gerekliliğinin uluslararası düzeyde memnuniyetle karşılanması ve üzerinde mutabık kalınması. Siyasi pozisyonlardaki yalpalamalar, uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde gecikmeler, dünya ülkelerine ve bölgelerine şantaj girişimleri, doğru olmasa da herkesi pratik, faal ve etkili çıkışlar aramaya zorluyor ve bu arayışta geride kalanlar kaybediyor.
Suudi Arabistan-İran mutabakatı- daha önce de belirtildiği gibi- bölgesel ve uluslararası arenalarda gerçek bir siyasi atılım ve Çin kendisine uyulmasını garanti edebilirse, on yıllar içinde uluslararası sistemi etkileyen en önemli olayı oluşturacak ve dünya genelinde kendisini takip eden olaylar, ittifaklar ve güç merkezleri olacak.
Bölgesel köprünün altından çok sular aktı; birbirleri ile rekabet eden üç büyük proje artık eskisi gibi değil. Mezhepçi proje, çeşitli seviyelerde çok şey kaybetmeye başladı ve bu kayıplarının en önemlileri iç düzey ve ulusal uyum. Genişleme planlarının ve nüfuzunu dayatma politikalarının, başarısız olduğu aşikâr. Bunlar belli bir dönem başarılı olsalar da maliyetleri projenin tamamını tehdit eder oldu.
Köktendinci proje ise geri çekilmek, gerçekçi olmayan hırslardan vazgeçmek ve büyük iç sorunlara yönelmek, Arap ülkelerine düşmanlığını ve iç işlerine müdahalesini yeniden gözden geçirmek konusunda önemli adımlar atmaya başladı. On yıl önceki serüvenlerin kâr ve zararların sonucu, projeyi temellerine dönmeye, geçmişi düzeltmeye ve bölgedeki tüm taraflar için faydalı ilişkiler kurmaya zorladı.
Duygular ve arzularla değil, gerçekler ve rakamlarla en büyük başarıyı, Arap ılımlılık projesi kaydetti. Bu, gerçeklerin söyledikleri, olayların mantığı, bölgedeki ve dünyadaki gelişmelerin dili. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve beraberindeki Arap ülkelerinin bugün yaptıkları, geçmişteki başarıların üzerine inşa ettikleri, bölgede ve dünyada dikkatleri çekiyor. Bunun geleceğe açtığı kapılar etkileyici ve tüm bölgeyi uluslararası alanda yeni bir düzeye taşıyabilecek büyük potansiyelin habercisi.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin bölgenin “yeni Avrupa” olacağı ve bunun Suudi Arabistan'ın ve kendisinin projesi olduğu sözleri, artık sadece bir vaat ve vizyon değil. Aksine, gözlemcilerin ve analistlerin beklediğinden daha kısa sürede somut bir gerçeklik haline gelmesini sağlayan potansiyellere ve fırsatlara sahip. Bu, bölgedeki tüm ülkelerin yeteneklerini kullanmayı, pusulayı birleştirmeyi, krizleri etkisiz hale getirmeyi ve kalkınma, gelişme ve refah fırsatlarını en üst düzeye çıkarmayı gerektirecek. Bugün Suudi Arabistan-İran mutabakatı başta olmak üzere önemli olayların teşvik ettiği şey de budur.
Tarihin çok uzak bir döneminde değil sadece on yıl önce Arap ülkeleri bölgedeki diğer iki projeye karşı masayı devirmeyi başardı. Hem de ABD ve Batı ile eski ittifakın gerektirdiğinin aksine, her ikisi de Arap ülkelerine karşı ABD ve Batı’nın desteğini almalarına rağmen. Bugün bu başarıyı hatırlatmak, iktidarların vizyonlarının, açıklanan stratejilerin ve bölgeyi yöneten iddialı genç liderlerin gelişmesiyle daha büyük başarılara imza atılması ihtimaline dair umutları yeşertiyor.
Açıklanan Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nun, bölgesel olayları ve dünya dengelerini derinden etkileyen yeni Suudi Arabistan politikalarının etkileri herkes tarafından görülebilir. Zira bölgede ve dünyada çeşitli alanlarda güç dengelerinde büyük değişimler yaşanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki karar vericiler bu değişiklikleri görebilir, bunlara yönelik tutumlarını, politikalarını ve stratejilerini belirlemek için bu yeni dengeleri gözlemleyebilir, geleceklerini, boyutlarını ve etkilerini tahmin edebilir. Sahneyi doğru okuyabilen ve kendisini ustalıkla ele alan Çin gibi bir ülkenin yaptığı da buydu.
Son olarak, uluslararası ilişkiler, dengeler ve sistemler, insanların ilerleyişi, çıkarların karmaşıklığı, umut ve beklentilerin yükselişi ile sürekli gelişme yolundadırlar. Ortadoğu tüm bunların merkezinde olacak.